Abdürresıd ıbrahım

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
ABDÜRRESID IBRAHIM (1857-1944m.) Efendi

“Bir Abdürresit gibi, evine veda edip, çikip gitmeli Ve bir daha da gelmemeli Eger bugün Asya’da irsad adina üç bin tane, dört bin tane insan gidip; ölür, geriye gelmezse, Asya’da kirk milyon insan dirilir” (***)

20 yüzyilda Islamin derdini bütün agirliginca sirtinda hisseden bir çok kamet vardir Ikbal, Mehmed Akif, Bediüzzaman, Hasan el Benna vsBunlarin arasinda basdöndürücü aksiyonuyla büyük dava adami Abdürresid Ibrahim’i en baslarda saymak gerekecektir

Trablusgarb’tan Tuva’ya, Cava adasindan Mançurya ve Japonya’ya kadar koskocaman bir cografyayi canla basla, demir asa elde, demir çarik ayakta adim adim gezerek Islam kardesligini soluklayan, Ittihad-i Islami (islam birligini) haykiran, Istanbul’daki bir müminin Singapur’daki kardesinin acisini hissetmesine vesile olan, insanlari insanligin evrensel degerlerine; yani fitrata, yani Hak dine, yani kendilerine davet eden bu büyük mollayi anlatmak gerçekten çok zor Çünkü hizina yetisemiyorsunuz

Su anda bütün dünyada hosgörünün buketlerini tasiyan mutluluk sakalarinin da (su tasiyicilari) bir bakima piri kabul edebilecegimiz Kadi Abdüresid’i rahmet ve minnetle aniyor ve büyük muhacir Nebi’nin(ASM) su inci mercan sözünü hatirlatiyoruz: “Insanin ölmesiyle her ameli kesilir; ancak Allah yolunda mücahede edenin ameli, bundan müstesnadir: Onun ameli, kiyamet gününe kadar nemalanir ve kabir fitnesinden de emin kilinir” (Tirmizi, Ebu Davud)

RUS ÇIZMESI ALTINDA

Abdürresid Ibrahim Rus yayilmaciliginin Türk-Islam topraklarini tehdit ettigi 19 yy’in ikinci yarisinda dünyaya geldi Kendisi Papa’ya yazdigi bir sikayet mektubunda o günleri söyle tasvir eder: “Yüzyilar boyu Rusya bizi yok etmeye çalisiyor, ülkelerimizi birbiri ardindan isgal ediyor, ahalisini yeryüzünden silmek için her türlü yollara bas vuruyor Kirim Tatar halkinin neredeyse yarisi yok edildi, bir kismi baba ocagindan yabanci ülkelere sürüldü Böylece, kalan zavalli bir azinligi karsi koyulamayacak duruma düsürüp, onlara daha iyi eziyet etme imkanina kavustular Kazan-Astrahan Tatarlari ve Idil Ural halklarinin yarisi yok edildikten sonra, kalanlar Ruslara kul olarak yasiyorlar Bu insanlara karsi misli görülmemis eziyetler yapiliyor

Idil Ural bölgesinde Rusya çesitli askeri ve tenkil (cezalandirma) seferleri ile kahraman Baskurtlarin direncini kirdi Topraklari Rus maceraperestleri ve hükümetin himayesindeki zümreye dagitildi Topraklari elllerinden alinan halk ise açlik ve sefalete terk edildi Kafkasya’da yasayan dag halklari da bu zulümden kurtulamadilar, topraklari Ruslara verildi Halk vahsice zulümlere duçar kaldi Hakimiyet altina düsen bu uzun silsilenin son zincirini Türkistan teskil etti Bu eski Türk kültür ve ortaçag dünya medeniyetinin merkezi simdi Rus askerlerinin çizmeleri altinda her türlü zulmün kol gezdigi bir yer haline geldi Binlerce Türkistanli katl edildi”

DOGUMU

Abdürresid Ibrahim iste bu kosullar altinda, 23 Nisan 1857’de Rusya’nin Bati Sibirya bölgesinde, Tobolsk ilinin Tara kasabinda dogdu Aslen Özbek asillidir Atalari 15 yüzyilda Buhara’dan gelerek bu kasabaya yerlesmislerdi Babasi Ömer bey, annesi Baskurt Türklerinden Afife hanimdir Ikisi de dindar insanlardi Annesi Tara’da bulunan kiz medresesinde uzun yillar muallimlik yapmisti

TAHSIL HAYATI

Ilk dini egitimini babasindan alan Abdürresid, yedi yasindayken, Tara’ya 80 km uzakliktaki Avyus köyünde yatili olarak medreseye basladi Tara’daki medreseler köydeki egitime nazaran daha iyi olmasina ragmen buraya gönderilmesinin sebebi hayatin zorluklarina daha iyi alismasi için olabilir ki, görülecegi gibi hayati hep zorluk ve çile yörüngelidir Belki de merhum babasi kisa bir süre sonra vefat edecegini hissederek böyle bir karara varmistir

8 ay bu köyde kaldiktan sonra, annesinin gayretleri ile Orenburg ilinde bir Baskurt köyü olan Elmen köyüne gönderildi Bu köy egitim olarak diger yerlere göre daha iyi oldugu gibi köy halki da ilme büyük önem veriyordu

Örnek alinmasi gereken bu muhtesem durumu Abdürresid Ibrahim söyle anlatiyor: “Gayet fakir bir Baskurt köyü olup, oldukça fakir idiler Buna ragmen besyüz kadar talebe okuturlardi Evlerini talebelere vererek kendileri kümes tabir olunacak barakalarda, bütün bir aile üst üste yasarlardi Bu köyden birisi öldügü zaman akrabalari onun okuttugu talebe sayisiyla övünürlerdi Talebelerine hiçbir karsilik beklemeden ekmegini verir, çamasirlarini yikarlardi”

Bu köyde 4 sene tahsil gördü 1871’de kisa araliklarla önce annesini, sonra babasini kaybeden ve fakru hale düsen küçük Ibrahim, bir yandan çalisarak harçligini kazandi, diger yandan tahsiline devam etti Ama o zamana kadarki medrese egitimi kendisine çok bir sey kazandirmamisti O siralar Rusya’daki medreselerin genel halini “Tercüme-i Halim” adli eserinde söyle anlatir: “Medreselerde nizam, intizam hiç yok Ders okuma oldukça kötü, ayda, haftada bir ders okutuluyor Talebe kendi kendine çalisir, mütalaa ederse bir derece tahsil etmis olur Elbette böyle talebeler çok olmaz, bu halde bir talebenin medresede yirmi sene kalmasi adeta mecbur olmustu Hocalar bu durumun islahi için hiç çalisma yapmiyorlar Talebelerde ahlak gayet kötü, tütün, enfiye ve iskambil gibi bütün kötü aliskanliklar çok yaygin”

Aslinda o siralar bütün Islam topraklarinda durum pek farkli sayilmazdi Bir alimimiz bu durumu söyle ifade ediyor: “Bizler bir bos dönemin çocuklariyiz Mektep yikilmis, medrese harab olmus, tekye ortadan kalkmis, harab eller, yikilmis hanümanlar (ocaklar) , kimsesiz çöller Biz bu dönemde yetismisiz Evet petekler sönmüs, ballar kalmamis, böyle bir dönemde yetismisiz” Yine ayni büyügümüz medreselerin köhnelesmesi hususunda “Basta fünun-u müsbeteyi (müsbet ilimler) medreseden kovan Osmanli dönemindeki kadihanlar gibi insanlari bizim de, tarihin de, Allah’in da affetmesi düsünülemez Çünkü bir milletin felaketini hazirlamislardir” demektedir

Tabii bu konuda daha fazla yazmak saded harici olur, ama sunu da belirtelim: “Medrese sistemimiz Nizamülmülkle oturmustur O zaviyeden bakarsaniz 900 yasinda Eger medresemiz 3-4 asir evvel acuzeyi semta (saçi agarmis kadin) haline gelmis, ihtiyarlamissa sayet bu demek ki 4-5 asir iyi yasamis Ama bir de mektebe bakin Mektep 70 yasinda acuzeyi semta Eli titriyor, ayagi titriyor Çok erken ihtiyarlamis”

Teman medresesinde de kisa bir süre egitim gören Abdürresid, namini sikça duydugu, Kazan’daki Kiskar medresesine gitti Buradaki egitim onda hayranlik uyandirmisti Fakat Pasaport süresinin dolmasi üzerine istemeyerek oradan ayrildi Bir süre gizlice Kirgiz köylerinde dolastiysa da sonunda yakalandi ve hapse atildi Bir sene süren hapishane hayati onun ufkunu genisletmesine vesile oldu Zira hapishane Rusya’nin degisik yerlerinden gelen, pek çogu siyasi ve dini olaylara karismaktan suçlu bulunmus soydaslariyla doluydu Burada bulundugu sirada Rus esaretindeki Türk ve Müslüman halklarin durumu hakkinda epeyce malumat sahibi oldu

ILK HACCI
1879’da Orenburg’a gelen molla Abdürresid burada bir Tatar zengininin hizmetkarligini üstlenerek ve onun refakatinda önce Istanbul’a daha sonra da Hacca gitti(1880)

Hac dönüsü geri dönmeyerek Medine’ye yerlesmis ve tahsiline biraktigi yerden devam etmistir Bes sene süren bu tahsilinde fikih, tefsir , hadis, kiraat gibi dini derslerinin yaninda Arapça ve Farsça da okumustur Mesela, devrinin allamesi Mevlana Seyyid Ali Zahir kendisinin üstadlarindadir Bu tahsilinin sonunda icazetnamesini de alan Abdürresid Ibrahim, bazi yazarlarca daha ziyade kendi kendini yetistirmis(otodidakt) bir sahsiyet olarak kabul edilmektedir

Egitimi sirasinda tasavvufa da ilgi duymus ve Medine’de Mevlana es Seyh Mazhar efendinin derslerini takip etmistir Fakat o siralardaki asliyetinden çok sey kaybetmis tasavvufi cereyanlar seyyahimizi sofilerden sogutmus gibidir Mesela Çin seyahatinda bir müftüden bahsederken bu durum gözümüze çarpmaktadir “Biçare Van Guvan(Abdurrahman) mutaasib bir adamdir Fakat bizim sofilerimiz gibi milletin menfaatini düsünmez derecede cahil mutaassip degildir”

Bununla beraber onun tasavvuf karsiti olarak lanse edilmesi de yanlis olur O sadece gördügü uygulamalari elestirir Bir yerde gerçek tasavvuf büyükleri için su ifadeleri kullanir: “Bu gün bati filozoflarinin büyükleri bizim en ufak, en bayagi mutasavviflarimizin hayranidirlar Bu biçareler büyük mutasavviflarimizin felsefesinden katiyyen habersizdirler Ah, ya Rabbi! Hadis-i seriflerden olan felsefeleri hakkiyla serh ve izah edecek olursak bizim önümüze kim çikabilir?”

Mesela Imam Rabbbani (RA) hakkinda söyle der: “Bilhassa Kutbu’l Arifin Ahmed el Faruki gibi Müceddid-i Elf-i Sâni es Serhendi(ks) belki de bütün dünyanin en büyük adamlarindandir”

Muhyiddin Arabi hakkinda da saygiyla dopdoludur: “Hazret-i Muhyiddin el Arabi Fütuhat’inin ikinci cildinde, 180 babda diyor ki: “Kadinin degerini, ruhi yapisini ve iç dünyasini bilen kimse onu sevmemezlik edemez Belki onu sevmesi, irfan sahibi olmanin olgunlugudur Ve onu sevmek peygamber mirasi oldugu gibi, Allah sevgisini de netice verir”

GERI DÖNÜS VE IZDIVAÇ
1884 senesinin sonlarina dogru Medine’den ayrilip deniz yoluyla Istanbul’a, oradan da Odessa üzerinden memleketi olan Tara’ya geldi(1885) Bir müddet sonra burada müderrislige basladi ve ayni yil evlendi Bu evliliginden Münir, Kadriye, Fevziye adli üç evladi dünyaya geldi

EGITIM HAMLELERI
Ama o bir yerde durabilecek bir adam degildi “Fitrati müteheyyiç (yaratilisi heyecanli) olan kimselerin rahati cidaldedir (mücadelededir)” sözü ile ifade edilen yaratilista, engin bir hamiyyet sahibi idi Alti ay Tara’da kaldiktan sonra Medine’ye talebe götürmek üzere Istanbul üzerinden ikinci defa hacca gitti Ögrencilerini Medine’ye yerlestirdikten sonra memleketine döndü ve hemen Medreselerin islahi çalismalarini baslatti Halkin ona olan büyük teveccühü (yönelisi) karsisinda bunda zorlanmadi ve bir “usul-i cedid - yeni yöntem” okulu açti

Dikkat edersek Muhammed Abduh’tan günümüze mühim Islam mütefekkirleri(Akif, Ikbal, Bediüzzaman vb) yeni bir anlama usulu üzerinde önemle durmakta, Müslüman aklinin ve kalbinin yeniden insasi üzerine fikirler serdetmekteler (ortaya koymaktalar) Mesela günümüzün önemli bir kanaat önderi “Dagarcik” asli eserinde bu noktaya söyle parmak basiyor “Tefakkuh fikih üretmektir Tefakkuh etmeden fikih okuyanlarin ise fikhi tüketmekten baska çareleri yoktur Iste bunun için yillardir “yeni bir fikih usulünden önce yeni bir tefakkuh usulu gerekir” diye diye dilimde tüy bitti

Abdürresid Ibrahim de ayni fikirdedir: “Bugün Islam aleminin islahi için, birinci derecede ulema kisvesinde (ALIM GIYSISINDE) olanlarin islahinin gerektigine artik kanaat etmek gerekir”

Bediüzzaman’a Muhakemat’inda “Maatteessüf benim ile su zamanin kitasinda istirak eden cümlesi; eger çendan, (Her ne kadar) onüçüncü asrin(hicri) evladidirlar, fakat, fikir ve terakki cihetiyle (gelisme yönüyle) kurun-u vusta’nin (orta çagin) yadigaridirlar” dedirten, ayni hal degil midir?

Abdüresid Ibrahim 1890’da Tara’dan yanina aldigi on talebeyle tekrar Istanbul’a geldi Ögrencilerini Darüssafaka ve Dar-üt tedris okullarina yerlestirdi Bu talebelerin bütün masraflari Osmanli devletince karsilaniyordu Bir müddet Payitahtta (baskentte) kaldiktan sonra memleketine döndü Onun Istanbul’a talebe yollamasi Müslümanlar arasinda büyük bir sevinçle karsilandi ve kendisine Rusya’nin her bölgesinden akin akin müracaatlar basladi Fakat Rus hükümeti bu durumu kendi aleyhine addederek çok rahatsiz olmus ve talebe akinina siki denetim getirmistir

KADILIK DÖNEMI
1891’de Ufa sehrine geldi Buradaki Orenburg seri mahkemesince mahkeme azaligina ve kadilik görevine tayin olundu Rusya’daki Müslümanlarin en büyük mahkemesi olan bu mevkide Müslümanlarin yararina çalismalar yapti Ayrica gönüllü olarak, fakir ve yetimler için dernekler kurdu Baskent Petersburg’a giderek içisleri ve maarif (egitim) bakanlariyla görüsmeler yapti, yine Müslümanlarin dertlerine çözüm bulmaya çalisti

Mahkeme Reisinin Hacca gitmesi üzerine, 8 ay kadar mahkeme reisligi görevini de üstlendiyse de, Rus emellerine alet olamayacagi gerekçesiyle, kukla mahkeme reisi ile ihtilafa düserek görevinden istifa etti Bu istifasi üzerindeki Rus baskisinin daha da kesafet (yogunluk) kazanmasina sebeb oldu Bunun üzerine mücadelesini sürdürmek üzere Istanbul’a geldi(1895)

MATBUATLA MÜCAHEDE
Ufa’da bulundugu yillarda kaleme aldigi “Liva-ül Hamd” adli risalesini Istanbul’da bastirtarak gizlice Rusya’ya soktu Bu brosürde, Rus baskisi altindaki Türk boylarina seslenerek onlari Türkiye’ye göç etmeye tesvik ediyordu Bu brosür derhal bir tesir uyandirarak 70 bin insanin Anadoluya hicretine vesile oldu

Ardindan meshur eseri “Çolpan Yildizi” ni kaleme aldi Bu eserinde de Rusya’nin esaret altinda tuttugu Müslümanlara yaptigi zulümler anlatilmaktaydi Bu risale de gizli yolardan Rusyaya sokuldu ve büyük ilgi gördü

Istanbul’da bulundugu iki sene zarfinda bir yandan kimizcilik(Kisrak sütünden yapilan içecek) ve ziraatçilik yaparak geçimini temin ederken öte yandan esaret altindaki soydaslari için yapacaklarini planliyordu 1896’da Avrupa’ya gitti Isviçre’de tanistigi Rus sosyalistlerine Rusya’daki Müslümanlarin sorunlarini anlatti ve yardimlarini talep etti Bilindigi gibi, sosyalistler 1925’lerde dizginleri iyice ellerine alincaya kadar baris ve özgürlük havarisi görünüp daha sonra da Çarlik Rusyasini mumla aratmislardir

SEYYAH-I ALEM
Abdürresid Ibrahim, 1897 Nisaninda üç sene sürecek ilk büyük seyahatina basladi Bu seyahatina baslamasina istibdad döneminin vehham (çok vehimli) idaresinin onun faaliyetlerinden tedirgin olmasinin da payi vardir Safahat sairi bunu söyle dillendirir:

“Bir zamanlar yine Istanbul’a gelmistim ben

Hale baktikça fakat ümmetin âtisinden

Pek derin ye’se düsüp Rusya’ya geçtim tekrar

Geçmeseydim edeceklerdi ya zaten icbar!

Sigmiyor en büyük endazeye (ölçüye) isler artik;

Saltanat namina, din namina bin maskaralik

Ne felaket, ne rezaletti o devrin hali!

Basta bir kukla, bütün milletin istikbali,

Iki üç kuklacinin keyfine mahkum olmus;

Bir siyaset ki, didiklerdi eminim Karakus!”

Istibdat döneminin uygulamalari onda da Abdülhamid Han’a karsi olumsuz düsüncelerin gelismesine sebeb olmustur Hatiralarinda yer yer bunu görüyoruz

Mesela bir yerde söyle diyor: “Abdülhamid Han hazretlerinin korktuklari bir sey varsa, tahttan indirilme meselesiydi Hatta “hal” manasini andirdigi için Kunut duasinda okunan “ve nahleu” kelimesini okudukça tüyleri ürperirmis Hatta bir zamanlar o kelimenin Kunut duasindan silinmesi hakkinda düsündügü de meshurdur Sonunda basina geldi”

Yine “ Abdülhamid Müslümanlarin hürmetini kirdi Ne çare, Müslümanlarin kötü bir ameliyesidir Lakin insaallah bundan sonra öyle olmaz ümidindeyim” gibi ifadelerine katilamayacagiz Ama onu ve digerlerini hakli çikartacak ve kraldan çok kralci takiminin yaptiklari da ortadadir Bu konuda degerli bir mütefekkirimiz söyle diyor: “Abdülhamid cennet mekan döneminde o mabeyndeki (padisahin yakinlarindaki) gammazlamadan nasibini almayan insan yoktur Ve Abdülhamid’i seven hiçbir aydin yoktur”

Seyyah-i sehirimiz Istanbul’dan ayrilarak Misir, Hicaz, Filistin, Italya, Avusturya, Fransa, Bulgaristan, Yugoslavya, Bati Rusya, Kafkasya, Bati ve Dogu Türkistan, Yedisu vilayeti ve Sibirya bölgelerinde dolasip çesitli temaslarda bulunarak Tara’ya geldi Böylece ümmet-i merhumenin (acinacak ümmet) durumunu yakindan inceleme imkani buldu

Mehmed Akif, “Süleymaniye Kürsünde” adli enfes siirinde onu söyle konusturur:

“Sarki bastanbasa yillarca dolastim, gezdim;

Hem de oldukça görürdüm, kafa gezdirmezdim!

Bu Arapmis, bu Acemmis, bu Tatarmis demedim;

Müslüman unsurunun hepsini gördüm kendim”

Tara’da bir müddet kaldiktan sonra Japonya’ya geldi Kisa bir müddet kaldiktan sonra 1900 yilinin sonlarinda Petersburg’a döndü Burada Mirat adli bir dergi çikardi Ona göre basin medeniyetteki insanlar için kürsülerin en yüksegi idi Artik fikirlerin çarpisacagi bir asra giriliyordu Hatiratinda bunu söyle ifade eder “Bundan sonra Avrupa’da kiliç fetihleri degil, siyaset fetihleri devri baslayacaktir”

JAPONYA
1902-1903 yillari arasinda onu tekrar Japonya’da görüyoruz Abdürresid Ibrahim Uzak Dogu’nun bu parlayan yildizina çok ehemmiyet veriyordu Ona göre bu cografyanin Bati esaret ve zulmünden kurtulmasi Japonya’nin süpergüç olmasindan geçiyordu Ahlaken “Müslüman” olan bu millette Islamiyetin kisa zamanda inkisaf edecegini ümid ediyordu:

“Sorunuz simdi de Japonlar nasil millettir?

Onu tasvire zafer-yâb (amacina ulasan) olamam hayrettir

Su kadar söyleyeyim; din-i mübinin orada,

Ruh-u feyyazi yayilmis yalniz sekli: Buda

Siz gidin saffet-i Islam’i Japonlarda görün

O küçük boylu, büyük milletin efradi bugün

Müslümanliktaki erkan-i siyanette ferid

Müslüman denmek için eksigi ancak tevhid”

“Müslümanlik sanirim parlayacaktir orada

Sâde, Osmanlilarin gayreti lazim arada”


Mesela “Japonya’da aylarca dolastigim halde bir sarhosa rastlayamamistim” demektedir Yine verdigi bilgilere göre 1905- Rus–Japon harbinde Japonlarin savasi kazanma sebebleri sunlardir:

1-Ruslarda rüsvet pek çok, Japonlarda hiç yok

2-Ruslar hep kuvvetle savasir, Japonlar ise akil ile, tedbirle savasiyorlar

3-Ruslarda ahlak çok bozulmus Ahlak düskünü bir millet savasamaz

4-Japonlar çok çaliskan ve idealist bir kavim

5- Izzet-i nefislerine çok düskün bir millet Mesela Ruslar harp boyunca bir tek Japon’u esir alamazken, kendileri 75 bin esir vermis

Hatiratinda söyle demekten kendini alamaz: “Dünyada hiç nam ve sani olmayan ufacik bir kavmin bütün yeryüzünde mevcut insanlari titretircesine meydana çikmasi hiçbir zaman hatirdan çikmayacak harikadir”

Japonya ile adi adeta özdeslesen ve bu ülkede ilk Islam tohumlarini atan Abdüresid Ibrahim, 1884 senesinde ziyaret ettigi devrin padisahi Sultan Abdülhamid’e bir mektup yazarak Japonya’da Islamin yayilmasi için devlet-i âliyenin destegini istiyordu Fethi Okyar’in naklettigine göre Sultan bu konuda söyle demektedir: “Japonlarin Ruslara karsi kazandiklari zaferin arifesinde idi Japon imparatorluk ailesine mensup bir prens beni ziyaret geldi Imparatorundan hususi bir mektup getiriyordu Benden Islam dininin muhtevasini, iman esaslarini, gayesini, felsefesini, ibadet kaidelerini izah edecek kudrette bir dini-ilmi heyet istiyordu Bunun sebebi vardi, orada Islamiyeti yaymayi mukaddes vazife sayan Abdürresid Ibrahim isimli, asli Kazan’li olan bir Müslüman aliminden mektup almis, Japonya’da Islam’i tâmim (yayma) hareketine yardimci olmam istenmisti Islam aleminin halifesi idim, bir tarafta daima iftihar ettigim ve hizmetkari olmaya çalistigim bu âli vazife, diger taraftan ruhumda bu mahiyette serefli hizmete duydugum hasretle, mümkün olan herseyi yaptim Fakat bu yardim daha çok maddi sahada kaldi Çünkü Abdürresid Ibrahim bizim din adamlarimizdan baska hüviyet içinde idi Türkçe, Arapça, Farsça’dan baska Rusça ve Japonca biliyordu Kirk yasindan sonra Fransizca ve Latinceyi ögrendigini yazmisti”

Japonya’da Rus karsiti faaliyetlere girismesi üzerine Rus hükümetinin ricasi sonucu Japonya’dan ayrilmasi istendi Istanbul’a geldiyse de(1904) Rus hükümetinin Osmanli nezdindeki girisimleri neticesi tutuklanarak, Moskof yetkililere teslim edildi ve Odessa’ya götürülüp, hapsedildi Iki hafta kadar hapis kaldiysa da, Rusya Türklerinin büyük baskisi sonucu serbest birakildi

NESRIYAT HIZMETLERI
Hapisten tahliye olduktan sonra Petersburg’a yerlesti Rus hakimiyetindeki Türkler arasinda siyasi ve dini bir birlik kurmak amaciyla Ülfet adli bir dergi çikardi Ülfet bütün Rusya’da büyük bir ilgiye mazhar oldu, hatta Türkistan’da gördügü asiri alaka yüzünden polis kayitlarina “zararli nesriyat” olarak geçti Ülfet Türkçe yayin yapiyordu ve Osmanli Türkleri ile Rusya Müslüman Türk boylari arasinda bir dil bagi islevi de görüyordu

85 sayisinda Rus hükümeti tarafindan kapatilan dergi, dini meselelere agirlik verdigi için medrese talebeleri tarafindan da büyük bir ilgiyle takip ediliyordu

Ülfet’e olan teveccüh Tilmiz’i dogurdu Tilmiz mecmuasi Arapça yayin yapiyordu 1906’da basladigi yayin hayatina Rus idaresi 1907’de son verdi Bu mecmuanin çikmasindan amaç da; Türkçe bilmeyen Kafkas Müslümanlari gibi kardeslerimizle ortak bir lisanda birlesmek ve onlari da dünya Müslümanlarinin durumundan haberdar etmekti

Ülfet ve Tilmiz’in ardi ardina kapatilmasi da Abdürresid Efendi’yi yildirmadi ve Kazak sivesiyle yayin tapan Serke’yi çikardi

Safahat’ta bu hizmetleri kendi dilinden söyle anlatilir:

“Evvela gizlice bir matbaa tesis ettim

Bes on öksüz bularak basmacilik ögrettim

Kalemim çok pürüzlüydü, fakat çaresi ne?

Sonra, bilmem kimin üslubu avamin nesine!

Dilimin döndügü siveyle bütün gün yazdim;

Okuyanlar o kadar çoktu ki, hiç ummazdim

Usta, asarini (eserlerini) verdikçe çocuklar basti;

Alti ay geçti, bizim matbaanin çikti adi

Gögsü imanli bes on tane fedai gelerek,

Dediler; “Sen ne basarsan, onu tevzi edecek (dagitacak)

Vasitan iste biziz, korkulacak sey yoktur

Para lazimsa da bildir ki, verenler bulunur”

Bir cerideyle (dergiyle) hemen baslayiverdim vaaza

Zaten en baslica yol halki budur ikaza”


Diger yandan halkin destegi ile büyük bir egitim seferberligi de baslamistir:


“Parasizlikti bidayette (baslangiçta) isin korkulusu

Agniya(zenginler) altini bezletti (çogaltti) , etekler dolusu

Açtik oldukça güzel medreseler, mektepler

Okuyup yazmayi tamime (yaymaya) çalistik yer yer

Tatarin yüzde bugün altmisi hakkiyla okur

Ruslarin halbuki nispetleri gayet dûndur (asagidadir) ”


SURA
1905 yilina gelinirken artik Rus çarligi çatirdama sinyallerini vermeye baslamisti Japon yenilgisi, ardindan basarisiz ihtilal girisimi Petersburg’un demir pençesini gevsetmesi gerektigini göstermisti Bu suni hürriyet teneffüsünden her kavim gibi Rusya Müslümanlari da yararlanmak istediler ve haklarini aramaya basladilar Bu girisimlerin de basini yine Kadi Abdürresid çekiyordu

Ilk önce bir araya gelinmeliydi Müslümanlarin münevver (aydin) kesimi ve zengin tabakanin katilimiyla Mekerce’de(Nijni Novgorod) büyük bir toplanti yapilmasi kararlastirildiysa da, Rus yetkililer buna izin vermedi Ama Abdürresid Efendi yilacak, vazgeçecek gibi degildi Yine onun teklifiyle bu toplanti gizlice Oka nehrinde, kiralanmis bir gemide yapildi Burada, Rusya’daki Müslümanlarin bir çati altinda meselelerinin müzakere edilmesi ve savunulmasi fikri kabul edildi Abdürresid Ibrahim Petersburg’a döndügünde derhal “Bin Üç Yüz Senelik Nazra” adli eserini nesretti Bu eserinde Müslümanlarin birlik olmalarinin ehemmiyeti dile getirilmisti

13 Ocak 1906’da ikinci toplanti gerçeklestirildi ve Abdürresid Efendinin hazirladigi “ittifak nizamnamesi” oy birligince kabul edildi Öte yandan yine onun öncülügünde Rusya Müslümanlarinin Muhtariyet(Özerklik) meselesi gündeme getirildi Bu fikir Rus meclisi Duma’daki Müslüman milletvekilleri vesilesi ile her yer ve her vasatta dile getirilmeye basladi Abdürresid Ibrahim bu konudaki görüslerini kaleme aldigi “Aftonomiya” risalesinde açikça dile getirdi

Ancak, dedigimiz gibi hürriyet ortami kisa sürdü Istibdat geri dönmüstüYeniden baski idaresine dönülünce bir çok Müslüman aydin solugu hapiste ve sürgünde aldi Abdürresid Ibrahim’in dergileri kapatildi ve Rusya’da kalmak can güvenligi için tehdit olusturmaya basladi Bunun üzerine Rusya’dan ayrilmaya karar verdi:

“Iste biz böyle didinmekte, çalismakta iken

Bir sabah üç tanidik, seslenerek pencereden,

Dediler: “Simdi hükümet basacak matbaani

Durmanin vakti degildir Hadi kaldir tabani”

Bir isaretle çocuklar çekilip ta geriye,

Daldilar hepsi birer sesleri çikmaz delige

Onlarin nevbeti geçmis, sira gelmisti bana

Yolu tuttum, yalnizca dogruca Türkistan’a”

IKINCI BÜYÜK SEYAHAT(1907-1910)

TÜRKISTAN
Böylece Abdürresid Ibrahim Efendi üç sene sürecek büyük yolculuguna basliyordu Ama bu bir alelade seyahat degildi Bu, Islam aleminin sorunlarini, ümmetin durumunu vicdani devamli o ümmet için atan bir müminin yerinde gözlemlemesi, tarihe sahitligi idi Bu bereketli seyahat çok sükür kendisi tarafindan kaleme alinarak bize ulasmis bulunuyor Okumayanlarin ilk elde hemen okumalarini salik verecegimiz bu nefis hatirat “Alem-i Islam” adiyla nesredilmis ve Kadi Abdürresid’in en bas eseri olarak taninmistir

Mehmed Akif, Sirat-i Müstakim’de yayinlanan “Gayet Mühim Bir Eser” baslikli bir yazisinda bu kiymetli eser hakkinda sunlari yaziyor: “Ben çoktan beri bu kadar samimî, bu kadar müfîd (faydali) lâkin bu kadar müessir (tesirli) kitap okudugumu hatirlamiyorum Araplar "Söz ruhtan çikarsa ruha girer; agizdan çikarsa kulagin hududunu asmaz" derler ki ne kadar dogrudur! Bakilsa Abdürresid'in yazisinda hiç bir sanat yok, hiç bir incelik yok Lâkin hiç bir sanatin, hiç bir inceligin ruhta husule getiremeyecegi teessürati bu tabiî, samîmi sözler ani bir surette hâsil ediyorlar (olusturuyorlar) ” (Not: Bulabilenlerin Islam harfleri ile olan baskisini okumalarini, yoksa Isaret Yayinlari tarafindan sayin Ertugrul Özalp beyin editörlügünde gerçeklesen enfes baskisini tavsiye ederim Mehmed Paksu’nun sadelestirerek 1987’de Yeni Asya yayinevince yapilan baskisini tavsiye etmiyoruz Çünkü yanlis sadelestirmeler ve atlamalar var)

1907 sonlarinda Bati Türkistan sehirlerini dolasti ve ahalinin durumuna yakinen sahid oldu Durum içler acisiydi:

“Sormayin gördügüm alemleri hiç söylemeyeyim;

Yâdi temkinimi sarsar da kan aglar yüregim

O Buhara! O mübarek, muazzam toprak

Zilletin koynuna girmis uyuyor müstagrak

Ibn-i Sinalari yüzlerce dogurmus o iklim,

Tek çocuk vermiyor agusuna ilmin ne akim

O rasadhane-i dünya, o Semerkand’i bile

Öyle dalmis ki hurufata mazisiyle;

Ay tutulmus, “Kovalim seytani kalkin!” diyerek,

Dümbelek çalmada binlerce kadin, kiz, erkek!

Bu havalide cehalet ne kadar çoksa, nifak,

Daha salgin, daha dehsetliUmumen ahlak

Çok bozuk az gelecek namütenahi düskün

Öyle murdarini görmekteki insan fuhsun

Birakin, söyleyemez, mevkiimiz camidir

Baska yer olsa da, tafsile hâyâ manidir

Ya taassuplari? Hiç sorma nasil maskaraca

O, uzun hirkasinin yenleri yerlerde hoca,

Hem bakarsin esi yok dine teaddisinde(tecavüzünde)

Hem ne söylersen olur dini hemen rencide

Milletin hayri için ne düsünsen; bidat

Ser’i tagyir ile, terzil ise-hasa- sünnet

Ne Huda’dan sikilirlar, ne de Peygamberden

Bu ilimsiz hocalardan, bu beyinsizlerden

Çekecek memleketin hali ne olmaz? Düsünün!

Sayisiz medrese var gerçi Buhara’da bugün

Okunandan ne haber? On para etmez fenler,

Ne bu dünyada soran var, ne de ukbada geçer”

Ama seyyahimiz bütün bütün ümitsiz degildi, gençlerde bir uyanma baslamisti Ne yazik ki bu bir fecr-i kazibti (yalanci safak) Ve sanki merhum bunu takip eden ve 70-80 sene sonra O mübarek Maveraünnehir (Ceyhun irmaginin dogusunda kalan ülkeler) topraklarinda, anayurdumuzda dogacak fecr-i sadiki (dogru safak) müjdeliyor, oralara el verecek yigitleri tebrik ediyordu;


“Su kadar var ki sebâbinda(gençlerinde) ufak bir gayret

Baslamis…Bir gün olup parlayacaktir elbet

O zaman iste su toprak yeniden islenerek,

Bu filizler gibi binler fidan besleyecek!”

Abdürresid Efendi Bati ve Dogu Türkistan’i kapsayan bu bir senelik seyahatinde bir taraftan ileri gelen kimselerle görüserek Rus hükümetine karsi ortak hareket edilmesi için ugrasiyor, öte taraftan da medreselerin islahi ve usul-i cedit (yeni usul) mekteplerinin kurulmasi için çalisiyordu Memleketi Tara’ya döndükten kisa bir süre sonra ailesini alarak Kazan sehrine yerlestirdi Kazan’da hemen siyasi faaliyetlere baslayarak Dördüncü Müslüman kongresinin toplanmasi için hazirliklara giristi Yine gizlice bir gemide gerçeklesen toplantida egitimle alakali bir komite olusturularak ögretmenlik yasina gelmis Kazan bölgesindeki gençlerin Istanbul’a gönderilerek egitim almalari kararlastirildi Bu sayede bir çok genç Türkiye’ye gelmistir

1908 Eylülünde seyahatinin kalan kismini tamamlamak üzere Kazan’dan yola çikti Seyahate çikisini söyle anlatmaktadir; “Önümde bir giden, arkamda bir çeken yok idi, yalniz himmet kemerini bele baglayarak, tevekkül asâsini ele aldim Yalniz ilâ-yi kelimetullah (Allah adini yüceltme) halis niyetiyle, Allah ipine sarilma fikrini tervic ve takviye mukaddes emeli ugruna çoluk çocugumu ve mini mini cigerparelerim olan masumlarimi Allah’a emanet ederek yola çiktim”

Bir sohbette onun fedakarlik ve feragati (tok gözlülük) söyle anlatiliyor: “Abdürresid Ibrahim Filipinlere Müslümanligi götürürken, bilmem nereye Müslümanligi götürürken, -Bediüzzaman'in arkadasidir-söyle diyor: “Araba ile oraya dogru ayrilirken 5 - 6 yasinda kizim faytonda benimle beraberdi Kazan'dan herhalde ayrildik Kiz yüzüme bakti Dolu dolu gözleri ile " baba, ne zaman döneceksin? diyordu Ben “belki yakinda” diyordum ama, fakat içimde de dogru olmayan bu sözü söylerken bir burukluk yasiyordum Çünkü katiyen bir daha geriye dönmeyi düsünmüyordum Ben Hz Muhammed'in dili olmayi düsünüyor, Kur'an'in bir dili olmayi düsünüyordum "

JAPONYA
Sibirya üzerinden Mogolistan- Mançurya’ya geçerek basladigi yolculuk Buradan gemi yolculugu ile Japonya’ya uzandi Eserinin büyük kismin Japonya’ya ayrilmistir O Japon milletine hayran olmustu:

“Dogruluk, ahde vefa, va’de sadakat, sefkat;

Acizin hakkini I’lâya (yükseltmeye)samimi gayret;

En ufak seyle kanaat, çoga kudret varken;

Yine ifrat ile vermek, veren eller darken;

Kimsenin irzina, namusuna yan bakmayarak,

Yedi kat ellerin evladini kardes tanimak;

Öleceksin! denilen noktada merdane sebat;

Yeri gelsin, gülerek, oynayarak terk-i hayat,

Ihtirasat-i hususiyyeyi söyletmeyerek,

Nef-i sahsiyi (özel çikarini) umumunkine kurban etmek

Daha bunlar gibi çok nadire gördüm orada

Ademin en temiz ahfadina (torunlarina) malik bir ada

Medeniyyet girebilmis yaliniz fenniyle

O da sahiplerinin lahik olan (yetisen) izniyle

Dikilip sahile binlerce basiret, iman;

Ne kadar maskaralik varsa kovulmus kapidan!

Garbin esyasi, eger kiymeti haizse yürür;

Moda seklinde gelen seyyie (kabahat) gümrükte çürür!

Gece gündüz açik evler, kapilar mandalsiz;

Herkesin sandigi meydanda, bilinmez hirsiz

Ya o mahviyyeti insan göremez bir yerde

Togo(*)’nun umdugunuz tavri mi vardir? Nerde!

“Gidelim!” der, götürür! Sonra gelip ta yanima;

Çay bosaltirdi ben içtikçe hemen fincanima

Müslümanlik sanirim parlayacaktir orda;

Sade Osmanlilarin gayreti lazim arada

Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler,

Ulema (alimler) , vahy-i Ilahiyi mi bilmem, bekler?
 
Üst Alt