Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
6. mektup (teselli arayanlar için)
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Elifgül" data-source="post: 21077" data-attributes="member: 1043"><p><span style="color: black"><strong>Altıncı Mektub mektubat 6. mektub</strong></span></p><p> </p><p> </p><p><strong><span style="color: black">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">سَلاَمُ اللّهِ وَ رَحْمَتُهُ وَ بَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمَا وَ عَلَى اِخْوَانِكُمَا مَادَامَ الْمَلَوَانِ وَ تَعَاقَبَ الْعَصْرَانِ وَ مَادَارَ الْقَمَرَانِ وَ اسْتَقْبَلَ الْفَرْقَدَانِ</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Gayretli kardeşlerim, hamiyetli arkadaşlarım ve dünya denilen diyâr-ı gurbette medâr-ı tesellilerim!</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Mâdem Cenâb-ı Hak sizleri, fikrime ihsan ettiği manalara hissedar etmiştir; elbette hissiyatıma da hissedar olmak hakkınızdır. Sizleri ziyade müteessir etmemek için, gurbetimdeki firkatimin ziyade elîm kısmını tayyedip, bir kısmını sizlere hikâye edeceğim. Şöyle ki:</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Şu iki-üç aydır pek yalnız kaldım. Bazan onbeş-yirmi günde bir defa misafir yanımda bulunur. Sair vakitlerde yalnızım. Hem yirmi güne yakındır, dağcılar yakınımda yok, dağıldılar...</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">İşte gece vakti, şu garibane dağlarda; sessiz, sadasız, yalnız ağaçların hazînane hemhemeleri içinde kendimi birbiri içinde beş muhtelif renkli gurbetlerde gördüm.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Birincisi: İhtiyarlık sırrıyla, hemen ekseriyet-i mutlaka ile, akran ve ahbabım ve akaribimden yalnız ve garib kaldım. Onlar beni bırakıp âlem-i berzaha gittiklerinden neş'et eden hazîn bir gurbeti hissettim. İşte şu gurbet içinde ayrı diğer bir daire-i gurbet açıldı. O da geçen bahar gibi alâkadar olduğum ekser mevcudat beni bırakıp gittiklerinden hasıl olan fir</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">(Orjinal Sayfa25)</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">katli bir gurbeti hissettim. Ve şu gurbet içinde bir daire-i gurbet daha açıldı ki, vatanımdan ve akaribimden ayrı düşüp, yalnız kaldığımdan tevellüd eden firkatli bir gurbeti hissettim. Ve şu gurbet içinde, gecenin ve dağların garibane vaziyeti bana rikkatli bir gurbeti daha hissettirdi. Ve şu gurbetten dahi, şu fâni misafirhaneden ebed-ül âbâd tarafına harekete âmâde olan ruhumu fevkalâde bir gurbette gördüm. Birden Fesübhanallah dedim; bu gurbetlere ve karanlıklara nasıl dayanılır düşündüm. Kalbim feryad ile dedi:</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Yâ Rab! Garîbem, bîkesem, zaîfem, nâtüvanem, alîlem, âcizem, ihtiyarem.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Bî-ihtiyarem, el'aman gûyem, afv cûyem, meded hâhem zidergâhet İlâhî!</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Birden nur-u îman, feyz-i Kur'an, lütf-u Rahman imdadıma yetiştiler. O beş karanlıklı gurbetleri, beş nuranî ünsiyet dairelerine çevirdiler. Lisanım</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ söyledi, Kalbim فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ âyetini okudu. Aklım dahi ızdırabından ve dehşetinden feryad eden nefsime hitaben dedi:</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Bırak bîçare feryâdı, belâdan kıl tevekkül. Zira feryâd; belâ-ender hatâ-ender belâdır bil.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Belâ vereni buldunsa eğer; safâ-ender, vefâ-ender, atâ-ender belâdır bil.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Mâdem öyle, bırak şekvayı şükret, çün belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fenâ-ender, hebâ-ender belâdır bil.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçücük bir belâdan gel tevekkül kıl.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Tevekkül ile belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün; o güldükçe küçülür, eder tebeddül.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Hem üstadlarımdan Mevlâna Celâleddin'in nefsine dediği gibi dedim:</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">اُو ُفْتِ اَلَسْتُ وتُو ُفْتِى بَلَى شُكْرِى بَلَى ِيسْت كَثِيدَنْ بَلاَ</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">سِرِّ بَلاَ ِيسْتْ كِه يَعْنِى مَنَمْ حَلْقَه زَنِ دَرْ َهِ فَقْرُ و فَنَا</span></strong></p><p> </p><p> </p><p> </p><p><strong><span style="color: black">(Orjinal Sayfa26)</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">O vakit nefsim dahi: "Evet evet.. acz ve tevekkül ile, fakr ve iltica ile nur kapısı açılır, zulmetler dağılır. "Elhamdülillahi alâ nur-il îman ve-l İslâm" dedi. Meşhur Hikem-i Atâiye'nin şu fıkrası:</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">مَاذَا وَجَدَ مَنْ فَقَدَهُ { وَ مَاذَا فَقَدَ مَنْ وَجَدهُ</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Yani: "Cenâb-ı Hakk'ı bulan, neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden, neyi kazanır?"</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Yani: "Onu bulan herşey'i bulur; Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına bela bulur." ne derece âlî bir hakikat olduğunu gördüm ve طُوبَىلِلْغُرَبَاءِ hadîsinin sırrını anladım, şükrettim.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">İşte kardeşlerim, karanlıklı bu gurbetler, çendan nur-u îmanla nurlandılar; fakat yine bende bir derece hükümlerini icra ettiler ve şöyle bir düşünceyi verdiler: "Mâdem ben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gideceğim; acaba şu misafirhanedeki vazifem bitmiş midir? Tâ ki sizleri ve Sözler'i tevkil etsem ve bütün bütün alâkamı kessem." fikri hatırıma geldi. Onun için sizden sormuştum ki: "Acaba yazılan Sözler kâfi midir, noksanı var mı? Yani: Vazifem bitmiş midir? Tâ ki rahat-ı kalble kendimi nurlu, zevkli hakikî bir gurbete atıp, dünyayı unutup, Mevlâna Celaleddin'in dediği gibi</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">دَانِى سَمَاعِ ِه بُوَدْ نِى خُودْ شُدَنْ زِهَسْتِى</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">اَنْدَرْ فَنَاىِ مُطْلَقْ ذَوْقِ بَقَا َشِيدَنْ</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">deyip, ulvî bir gurbeti arayabilir miyim?" diye sizi o sualler ile tasdi' etmiştim.</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى</span></strong></p><p> </p><p><strong><span style="color: black">Said Nursî</span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Elifgül, post: 21077, member: 1043"] [COLOR=black][B]Altıncı Mektub mektubat 6. mektub[/B][/COLOR] [B][COLOR=black]بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]سَلاَمُ اللّهِ وَ رَحْمَتُهُ وَ بَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمَا وَ عَلَى اِخْوَانِكُمَا مَادَامَ الْمَلَوَانِ وَ تَعَاقَبَ الْعَصْرَانِ وَ مَادَارَ الْقَمَرَانِ وَ اسْتَقْبَلَ الْفَرْقَدَانِ[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Gayretli kardeşlerim, hamiyetli arkadaşlarım ve dünya denilen diyâr-ı gurbette medâr-ı tesellilerim![/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Mâdem Cenâb-ı Hak sizleri, fikrime ihsan ettiği manalara hissedar etmiştir; elbette hissiyatıma da hissedar olmak hakkınızdır. Sizleri ziyade müteessir etmemek için, gurbetimdeki firkatimin ziyade elîm kısmını tayyedip, bir kısmını sizlere hikâye edeceğim. Şöyle ki:[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Şu iki-üç aydır pek yalnız kaldım. Bazan onbeş-yirmi günde bir defa misafir yanımda bulunur. Sair vakitlerde yalnızım. Hem yirmi güne yakındır, dağcılar yakınımda yok, dağıldılar...[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]İşte gece vakti, şu garibane dağlarda; sessiz, sadasız, yalnız ağaçların hazînane hemhemeleri içinde kendimi birbiri içinde beş muhtelif renkli gurbetlerde gördüm.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Birincisi: İhtiyarlık sırrıyla, hemen ekseriyet-i mutlaka ile, akran ve ahbabım ve akaribimden yalnız ve garib kaldım. Onlar beni bırakıp âlem-i berzaha gittiklerinden neş'et eden hazîn bir gurbeti hissettim. İşte şu gurbet içinde ayrı diğer bir daire-i gurbet açıldı. O da geçen bahar gibi alâkadar olduğum ekser mevcudat beni bırakıp gittiklerinden hasıl olan fir[/COLOR][/B] [B][COLOR=black](Orjinal Sayfa25)[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]katli bir gurbeti hissettim. Ve şu gurbet içinde bir daire-i gurbet daha açıldı ki, vatanımdan ve akaribimden ayrı düşüp, yalnız kaldığımdan tevellüd eden firkatli bir gurbeti hissettim. Ve şu gurbet içinde, gecenin ve dağların garibane vaziyeti bana rikkatli bir gurbeti daha hissettirdi. Ve şu gurbetten dahi, şu fâni misafirhaneden ebed-ül âbâd tarafına harekete âmâde olan ruhumu fevkalâde bir gurbette gördüm. Birden Fesübhanallah dedim; bu gurbetlere ve karanlıklara nasıl dayanılır düşündüm. Kalbim feryad ile dedi:[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Yâ Rab! Garîbem, bîkesem, zaîfem, nâtüvanem, alîlem, âcizem, ihtiyarem.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Bî-ihtiyarem, el'aman gûyem, afv cûyem, meded hâhem zidergâhet İlâhî![/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Birden nur-u îman, feyz-i Kur'an, lütf-u Rahman imdadıma yetiştiler. O beş karanlıklı gurbetleri, beş nuranî ünsiyet dairelerine çevirdiler. Lisanım[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ söyledi, Kalbim فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ âyetini okudu. Aklım dahi ızdırabından ve dehşetinden feryad eden nefsime hitaben dedi:[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Bırak bîçare feryâdı, belâdan kıl tevekkül. Zira feryâd; belâ-ender hatâ-ender belâdır bil.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Belâ vereni buldunsa eğer; safâ-ender, vefâ-ender, atâ-ender belâdır bil.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Mâdem öyle, bırak şekvayı şükret, çün belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fenâ-ender, hebâ-ender belâdır bil.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçücük bir belâdan gel tevekkül kıl.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Tevekkül ile belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün; o güldükçe küçülür, eder tebeddül.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Hem üstadlarımdan Mevlâna Celâleddin'in nefsine dediği gibi dedim:[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]اُو ُفْتِ اَلَسْتُ وتُو ُفْتِى بَلَى شُكْرِى بَلَى ِيسْت كَثِيدَنْ بَلاَ[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]سِرِّ بَلاَ ِيسْتْ كِه يَعْنِى مَنَمْ حَلْقَه زَنِ دَرْ َهِ فَقْرُ و فَنَا[/COLOR][/B] [B][COLOR=black](Orjinal Sayfa26)[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]O vakit nefsim dahi: "Evet evet.. acz ve tevekkül ile, fakr ve iltica ile nur kapısı açılır, zulmetler dağılır. "Elhamdülillahi alâ nur-il îman ve-l İslâm" dedi. Meşhur Hikem-i Atâiye'nin şu fıkrası:[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]مَاذَا وَجَدَ مَنْ فَقَدَهُ { وَ مَاذَا فَقَدَ مَنْ وَجَدهُ[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Yani: "Cenâb-ı Hakk'ı bulan, neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden, neyi kazanır?"[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Yani: "Onu bulan herşey'i bulur; Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına bela bulur." ne derece âlî bir hakikat olduğunu gördüm ve طُوبَىلِلْغُرَبَاءِ hadîsinin sırrını anladım, şükrettim.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]İşte kardeşlerim, karanlıklı bu gurbetler, çendan nur-u îmanla nurlandılar; fakat yine bende bir derece hükümlerini icra ettiler ve şöyle bir düşünceyi verdiler: "Mâdem ben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gideceğim; acaba şu misafirhanedeki vazifem bitmiş midir? Tâ ki sizleri ve Sözler'i tevkil etsem ve bütün bütün alâkamı kessem." fikri hatırıma geldi. Onun için sizden sormuştum ki: "Acaba yazılan Sözler kâfi midir, noksanı var mı? Yani: Vazifem bitmiş midir? Tâ ki rahat-ı kalble kendimi nurlu, zevkli hakikî bir gurbete atıp, dünyayı unutup, Mevlâna Celaleddin'in dediği gibi[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]دَانِى سَمَاعِ ِه بُوَدْ نِى خُودْ شُدَنْ زِهَسْتِى[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]اَنْدَرْ فَنَاىِ مُطْلَقْ ذَوْقِ بَقَا َشِيدَنْ[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]deyip, ulvî bir gurbeti arayabilir miyim?" diye sizi o sualler ile tasdi' etmiştim.[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى[/COLOR][/B] [B][COLOR=black]Said Nursî[/COLOR][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
6. mektup (teselli arayanlar için)
Üst
Alt