1821-1922 Müslüman Kaybi

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
1821-1922 Müslüman Kaybi

Bugün Türkiye'de yasayan ailelerin kökeninde Balkanlardan ya da Kafkaslardan gelmis en az bir fert bulmak sanirim zor olmasa gerek. Ve bu kisiler büyük ihtimalle 1812-1922 yillari arasinda bugünkü Türkiye topraklarina göç etmislerdir. Nedendir bilinmez 19. yüzyilin sonu ile 20. yüzyilin basindaki dönemde sürekli olarak Osmanli'nin son dönemindeki Hiristiyan nüfusun ne kadar aci çektigi ve ne kadar kayba ugradigi konusulur durur. Elime 1995'de yayimlanmis bir kitap geçinceye kadar ben de öyle düsünenlerdendim. Bu yazimda sizlere University of Louisville'de tarih profesörü olan Justin McCarthy tarafindan yazilmis olan The Death and Exile, The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims 1821-1922 (The Darwin Press, 1995) adli kitabin tanitimini yapmaya çalisacagim. Yazar, kitabinda elde ettigi bulgularin ve çikardigi rakamlarin kendisini ne kadar sasirttigini itiraf etmekte, 1800'lerin basinda yalniz Anadolu'da degil, bugünkü Rusya ve Ukrayna'nin güneyinde, Kafkaslar'da ve Kirim'da ve Balkanlar'da Müslüman halkin hakim çogunluga sahip oldugunu belirtmektedir. 1821 ile 1922 tarihleri arasinda 5 milyon civarinda Müslüman nüfusun zorla sürgün edildigini ve 5,5 milyondan fazla Müslümanin da öldügünü vurgulamaktadir. Bati okullarinda okutulan tarih kitaplarinda Bulgar, Ermeni ve Yunanlarin ne kadar kayba ugradiklari ve mazlumiyetlerinden bahsedilmesine ragmen Müslüman ölümlerinin bir satir bile islenmedigini bilmekteyiz. McCarthy, bölgedeki yakin tarihin daha iyi anlasilabilmesi için bu eksikligin giderilmesinin gerekli oldugu önemle vurgulamaktadir. Bu konunun Batili tarihçilerce aslinda bilindigini ama akademik ortamda anlatilmasi halinde anlatanlarin dislanma tehlikesi ile karsi karsiya kaldigini da söylemektedir. Batida Türklerin geleneksel görüntüsünün mazlumdan çok zalim olarak verilmesinin önemli sebebinin 19. yüzyil irkçiligi oldugunun da altini çizmektedir. Sayilarla ilgili olarak daha çok Yunan, Bulgar ve Rus arsivlerinden yararlandigini, çikan sonucun çarpici olmasi bakimindan farkli kaynaklar arasindan en düsük kayip rakamlarini seçerek minimum bir tahminde bulundugunu söylemektedir. Ölümlerin ekseriyetinin saldiri; kalan kisminin ise, umumiyetle, açlik ve hastalik neticesinde gerçeklestigini belirtmektedir. Kitaptan aldigim asagidaki tablo (sayfa 339), kayiplari, bölgelere göre özetlemektedir.
4lPId.jpg
Yazarin bu tablo ile ilgili yazdigi nota dikkat edecek olursak tüm Osmanli-Rus savaslarinda Anadolu'dan savasmaya gidip de ölen insanlarin sayisi bu rakamlara dahil edilmemistir. Sistemik olarak Balkanlar ve Kafkaslardaki göçe zorlama ve imha uygulamasinin görünür saiki milliyetçilik akimlari iken, arkaplanda güdümleyen gücün Rus Imporatorlugunun yayilma emellerinin oldugu da islenmektedir. Kitapta bu kiyimin siddetine söyle isaret edilmektedir (sayfa 340):

"The true fate of these Muslims was only understood by those contemporaries who saw the dead and the dying, such as the railway offical in Ottoman Bulgaria in 1878 who found one small Turkish girl alive among the frozen bodies of 400 refugees, some of whom must have been her family. The fate of these Muslims was the fate of her family, driven from their homes to die. It was also the fate of the small girl, rescued by strangers. The descendantes of this girl as well as of all the others who survived form much of the citizenry of the modern Turkish Republic"

Yunanistan'da ise baskaldirmanin 1821'de Osmanli devlet temsilcilerinin öldürülmesiyle baslamasindan sonra is Ortodoks kilisesinin destegiyle tüm Türk halkinin öldürülmesine kadar götürülmüs. Hatta çogunlugun Türkçe konustugu Mora yarimadasindaki kiyimdan kaçanlar canlarini ancak Atina yakinlarindaki Osmanli askeri garnizonlarina siginarak kurtarmislar (sayfa 10-11).

Balkanlardan bu kaçislar cumhuriyetin ilk yillarina kadar devam etmis, gelen nüfusun büyük bir çogunlugu genelde Türkiye'nin Marmara ve Ege bölgelerinin çesitli yerlerine yerlestirilmisler. Kafkaslardan gelenler ise çogunlukla Karadeniz bölgesine dagilmislar. Gelislerinin hikayesini ve çektikleri acilari, bu satirlari okuyan bir kisim okuyucularin dedelerinden ninelerinden dinlemis olmalari mümkündür, sanirim.

Anadolu'da kaybedilen Müslüman nüfusun eyaletlere göre dagilimini da asagidaki tablo vermektedir (sayfa 229). Bu tablo Dogu Anadolu'da 1912-1922 arasindaki kaybin kaba bir bilançosunu vermektedir.
JKrrb.jpg

Oran olarak en büyük kaybin Ermeni nüfusun bir hayli kalabalik oldugu Van, Bitlis, Erzurum gibi eyaletlerde olmasi bayagi düsündürücüdür.

Kitaptaki diger bir ilginç nokta da Lazlarin aslinda Gürcü kökenli oldugunu, zulümden kaçip Türkiye'nin dogu Karadeniz kiyilarina yerlesene kadar da denizi görmedikleri idi. Lazlar 20. yüzyilin baslarina kadar Gürcistan'in daglik bölgelerinde yasamakta imisler.


Mehmet Suat
Istanbul Mektubu
Kaynak: Anadolu dergisi, Volume 7, No 4, 1997
 
Üst Alt