Yavuz Sultan Selim Han ve Muhammed Bedahşî hazretleri

süreyya58

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
30 Temmuz 2011
Mesajlar
1,199
Tepkime puanı
16
Yavuz Sultan Selîm Han Ridâniye Seferinde Şam'a geldi.
Kendisine Muhammed Bedahşî'den söz edilince, daha önce duyduğunu ve pek yakında ziyâretine gideceğini söyledi.
Yavuz Sultan Selîm Han zâten uğradığı her memlekette, mukaddes makamları,
ilim adamlarını ziyâret etmeyi, tasavvuf büyükleriyle görüşmeyi,
duâlarını almayı ihmâl etmezdi.


Şam'da kaldığı süre içinde, Şeyh Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin kabrini yaptırdı. Medreselere uğrayıp, talebeye yardımda bulundu.

Bu arada Emeviye Câmiine gitti.
O civarda yaşayan ve herkes tarafından büyük hürmet gösterilen Muhammed Bedahşî'nin iki defâ evine giderek ziyârette bulundu.
Yavuz Sultan Selîm Hanın Muhammed Bedahşî'yi ilk ziyâretlerinde,
aralarında hiç konuşma olmadı.

Sultan onun büyük bir velî olduğunu anlayıp, huzûrunda edeple oturdu.
Orada bir sükûnet başladı. Bir saatten fazla oturmalarına rağmen,
tek kelime konuşmadan ayrıldıla
r.

İkinci defâ ziyâretlerinde,
önce Muhammed Bedahşî konuşmaya başladı ve buyurdu ki:
"Sultânım, ikimiz de Allahü teâlânın seçkin kulları arasında bulunuyoruz. Boynumuzda kulluk halkası vardır. Allahü teâlânın huzûrunda sorumluyuz.

Ahzâb sûresi 72. âyetinde meâlen;
"Biz emâneti (Allah'a itâat ve ibâdetleri) göklere, yere ve dağlara teklif ettik de, onlar bunu yüklenmekten çekindiler, ondan korktular da
onu insan yüklendi.
İnsan (bu emânetin hakkını gözetmediğinden) cidden çok zâlim, çok câhil bulunuyor
." buyrulduğu üzere,
emâneti ve mesûliyeti gökler ve yer yüklenmekten kaçındıkları hâlde, biz onu yüklendik. Omuzlarımıza ağır bir mesûliyet aldık.
Siz ise Sultânım, yükünüzü biraz daha ağırlaştırdınız.
Saltanat yükü üzerine, bir de hilâfeti yüklenerek taşınması güç bir yük altına gireceksiniz.

Allahü teâlâya şükürler olsun ki, benim yüküm sizinkine nisbetle çok hafiftir. Diyebilirim ki, sizin yüklendiğinizi, dağlar ve taşlar yüklenip çekemez.

İnsanlar da bu yükü taşıyamaz. Ama sizin bir de mânevî gücünüz vardır, ondan yeteri kadar faydalanıyorsunuz.
Resûlullah efendimizin; "Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evlerinizde ve emirleriniz altında olanları
Cehennem'den korumalısınız! Onlara müslümanlığı öğretmelisiniz!
Öğretmez iseniz mesûl olacaksınız." mübârek sözleri sizin rehberinizdir.
Çok meşakkatli, külfetli bir yolda bulunuyorsunuz.
Allahü teâlâ yardımcınız olsun."[/B]


Yavuz Sultan Selîm Han, Allahü teâlânın bu velî kulunu büyük bir dikkatle dinledi
ve tek kelime olsun karşılık vermedi.
Sükût ve edeb ile huzûrundan ayrıldı.
Bunun üzerine, mecliste hazır bulunanlardan birisi;
"Sultânım, hiç konuşmadınız, hep dinlediniz?" diye sorunca,
Yavuz Sultan Selim Han,
"Büyük velîlerin meclis ve mahfelinde onlar konuşurlarken,
başkasının konuşması edeb dışı sayılır.
Bulunduğumuz makam edeb makâmı idi, bize sâdece dinlemek düşerdi.
Nitekim biz de öyle yaptık.
O esrâr ve hikmet meclisinde, ben sâdece bir zerre sayılırdım.
Benim konuşmamı lâyık görmüş olsaydı, elbetteki böyle bir işârette bulunurdu."
buyurdu
 
Üst Alt