Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Kuran-ı Kerim
Tecvid öğreniyorum
Vakf ve ibtida
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ceylannur" data-source="post: 23755" data-attributes="member: 1208"><p><strong><span style="color: red">VAKF VE İBTİDA</span></strong></p><p><strong></strong></p><p><strong><span style="color: purple">Lügatta:</span> “Durmak” manasına gelen <span style="color: green">“vakf”,</span> tecvid ilminde:</strong></p><p><strong>“Nefesle birlikte sesin kesilmesine” denir. Vakf, kelimenin sonunda</strong></p><p><strong>yapılır. Kelime ortasında kesinlikle yapılamaz.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong><span style="color: green">“İbtida”</span> da, lügatta: “Başlamak” demektir. Tecvid ilminde ise:</strong></p><p><strong>“Kıraata ilk defa veya vakf yapıldıktan sonra kıraata devam etmek için</strong></p><p><strong>tekrar başlamak” manasına gelmektedir.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Vakf ve ibtida mahallerini iyi bilmek lazımdır. Çünkü vakf ve</strong></p><p><strong>ibtida, doğrudan doğruya Kur’an-ı Kerim’in manası ile ilgili bir husustur.</strong></p><p><strong>Durulacak yerlerin tesbiti, başlanacak mahallerin bilinmesi Kur’an-ı</strong></p><p><strong>Kerim’in daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Binaenaleyh, vakf ve</strong></p><p><strong>ibtidaya riayet etmemek, Kur’an-ı Kerim’in manasını anlaşılmaz bir hale</strong></p><p><strong>sokar. Meselâ, Nisa süresindeki:</strong></p><p><strong>“Namaza yaklaşmayınız = ”وَلاَ تَقْرَبُوا الصّلاَةَ</strong></p><p><strong>43. ayetinin devamını okumadan vakf yapmak gibi. Devamında:</strong></p><p><strong>“Siz sarhoş iken = ”وَأَنْتُمْ سُكَارَى</strong></p><p><strong>buyurulmaktadır. Yine İbrahim suresi 22. Ayeti kerimesinde:</strong></p><p><strong>“Muhakkak ben inkâr ettim = ”اِنِّي آَفَرْتُ</strong></p><p><strong>diye vakfedip, devamından, yani:</strong></p><p><strong>“Beni (ALLAH’a) ortak koşmanızı = ”بِمَا اَشْرَآْتُمُونِي</strong></p><p><strong>den başlamak da böyledir. Çünkü mana tamamen değişmektedir. Bu</strong></p><p><strong>yüzden kıraat imamlarımız, vakf ve ibtidayı bilmenin gerekli olduğunu</strong></p><p><strong>söylemişlerdir. Binaenaleyh, kelamın lafız ve mana yönüyle tamam</strong></p><p><strong>olduğu bir yerde vakf yapmak lazımdır. </strong><strong><span style="color: black">Hz. Peygamberimiz (S.A.V.)</span></strong></p><p><strong><span style="color: black">vakf ve ibtidaya çok önem verirdi. </span>Hz. Ümmü Seleme (R.A.) nın</strong></p><p><strong>bildirdiğine göre: Peygamberimiz (S.A.V.) Kur’an Kerim</strong></p><p><strong>okuduğunda kıraatını ayet ayet keserdi.</strong></p><p><strong>Hz. Ali (R.A.) de :</strong><strong><span style="color: maroon"> “Tertil, harfleri tecvide riayet ederek</span></strong></p><p><strong><span style="color: maroon">okumak ve vakıfları bilmektir” </span>buyurmuştur. Ashab, Kur’anın helaliniharamını,</strong></p><p><strong>emrini-nehyini öğrenirken vakıf yerlerini de öğrenirlerdi.</strong></p><p><strong>İbnü’l Enburi: “Kur’an-ı Kerim-i bilmenin yolu, vakf ve ibtidayı</strong></p><p><strong>bilmekten geçer” demiştir.</strong></p><p><strong>Bütün bu anlattıklarımız vakıf ve ibtidanın önemli bir kaide</strong></p><p><strong>olduğunu göstermektedir. Zamanımızdaki Kur’an-ı Kerim okuyucularının,</strong></p><p><strong>maalesef, bu hususta ne kadar eksik oldukları erbabınca malumdur.</strong></p><p><strong>Vakıfta esas olan iskândır. İskân: Bir kelimenin sonunu eğer</strong></p><p><strong>harekeli ise sakin kılmaya denir. Hareke üzerine vakıf yapılamaz. Şimdi</strong></p><p><strong>kelime sonlarının hareke durumlarına göre iskâna misaller verelim:</strong></p><p><strong><span style="color: red">l- </span>Vakıf yapılan kelimenin sonu sükûnlu ise, olduğu gibi kalır.</strong></p><p><strong>رَبِّي) ,(قُلْ) ) kelimelerinde olduğu gibi.</strong></p><p><strong><span style="color: red">2- </span>Kelimenin sonu üstünlü ise sakin kılınır. ( يَعْلَمُونَ ) gibi</strong></p><p><strong><span style="color: red">3-</span> Kelimenin sonu esreli ise , sakin kılınır. ( مِنَ النَّاسِ ) gibi. Ayrıca</strong></p><p><strong>revm de yapılabilir. Bak. Sh: 32</strong></p><p><strong><span style="color: red">4-</span> Kelimenin sonu ötreli ise, sakin kılınır. ( (إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ</strong></p><p><strong>gibi. Ayrıca revm ve işmam da yapılabilir. Bak. Sh: 32</strong></p><p><strong><span style="color: red">5- </span>Kelimenin sonu şeddeli ise, şeddeye riayet etmek suretiyle o</strong></p><p><strong>harfin şeddeli olduğunu belirtmek lazımdır. ( مُسْتَقَرٌّ) ,(فِي الْيَمِّ ) gibi.</strong></p><p><strong><span style="color: red">6-</span> Kelimenin sonunda harekeli vav ( و) veya ye ( ي) harfi bulunur</strong></p><p><strong>ve kendilerinden önceki harfin harekesi de kendi cinslerinden yani vav’ın</strong></p><p><strong>makabli ötreli, ye’ninki de esreli olursa, vakıftaki iskan sebebiyle harf-i</strong></p><p><strong>medd olurlar. Misaller:</strong></p><p><strong>هُوَ هُو *فَنَسِيَ فَنَسِي gibi.</strong></p><p><strong><span style="color: red">7-</span> Kelimenin sonunda yuvarlak te ( ة) harfi bulunuyorsa, he ( ه) sesi</strong></p><p><strong>üzerine vakıf yapılır: ( جَنَّةٌ جَنَّهْ ) gibi.</strong></p><p><strong><span style="color: red">8-</span> Kelimenin sonu tenvinli ise tenvin düşer ve harf sakin okunur.</strong></p><p><strong>آِتَابٌ آِتَابْ) ) gibi. Ancak tenvin iki üstün ise, o zaman tenvînden bedel</strong></p><p><strong>elif üzerine vakf yapılır. ( بَصِيرًا بَصِيرَا ) gibi. Tenvin, yuvarlak te ( (ة</strong></p><p><strong>üzerinde bulunuyorsa, vakf halinde tenvin yine düşer ve he( ه) sesi</strong></p><p><strong>üzerine vakf yapılır: ( رَحْمَةً رَحْمَهْ ) gibi.</strong></p><p><strong><span style="color: red">9- </span>Te’kid nunları, tenvin ile yazılmış bulunan Yusuf süresi, 32.</strong></p><p><strong>Ayetinde ( وَلَيَكُنًا ) kelimesi ile Alak süresi; 15. ayetindeki ( لَنَسْفَعًا ) kelimesi</strong></p><p><strong>üzerinde vakf, elif üzerine yapılır.</strong></p><p><strong><span style="color: red">10-</span> Kur’an-ı Kerim’deki ( اَنَا ); Kehf süresi, 38. Ayetindeki ( ;(لَكِنَّا</strong></p><p><strong>Ahzab süresi, 10. Ayetindeki ( اَلظُّنُونَا ); Ahzab süresi, 66. Ayetindeki</strong></p><p><strong>اَلرَّسُلاَ) ) Ahzab süresi, 67. Ayetindeki ( اَلسَّبِيلاَ ); İnsan süresi, 4. Ayetindeki</strong></p><p><strong>سَلاَسِلاَ) ) ve İnsan süresi, 15. Ayetindeki ( قَوَارِيرًا ) kelimeleri üzerinde, Hafs</strong></p><p><strong>rivayetine göre, hiçbir şeyden bedel olmamak üzere, elif üzerine vakf</strong></p><p><strong>yapılır. Bu yedi kelimenin hepsi de mushaflarda elifle yazılmıştır. İnsan</strong></p><p><strong>süresi l6. Ayetinde geçen ikinci ( قَوَارِيرَ ) kelimesi, vasl halinde tenvinsiz,</strong></p><p><strong>vakf halinde de ra’nın sükunuyla okunur.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong></strong><u><strong><span style="color: black">Alimlerin ekseriyetine göre dört türlü vakf vardır:</span></strong></u></p><p><u><strong></strong></u></p><p><u><strong><span style="color: teal">1- Vakf-ı tam: </span>Maba’di (kendisinden sonrası) ile lafzan ve manen</strong></u></p><p><u><strong>ilgisi olmayan bir kelime üzerinde yapılan vakıflardır. Bakara süresi</strong></u></p><p><u><strong>5.Ayeti ( وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ) üzerinde vakıf yapmak gibi. Bu vakıflarda</strong></u></p><p><u><strong>geriden alınmaz. Kıraatı kesmek ancak vakf-ı tam olan ayetlerin</strong></u></p><p><u><strong>sonlarında caizdir. Vakf-ı tam, ayet sonunda olabileceği gibi, ayet</strong></u></p><p><u><strong>ortasında da olabilir. Vakf-ı tam da vakf etmek, müstehabtır.</strong></u></p><p><u><strong></strong></u></p><p><u><strong><span style="color: teal">2- Vakf-ı kâfi:</span> Lafzan tamam olan, fakat mabadi ile manen irtibatı</strong></u></p><p><u><strong>bulunan kelime üzerinde yapılan vakıflardır. Bakara süresi, 6. Ayet-i</strong></u></p><p><u><strong>kerimesi ( لاَ يُؤْمِنُونَ ) üzerinde yapılan vakf gibi. Kelam lafzan her ne kadar</strong></u></p><p><u><strong>tam ise de, manen maba’di ile irtibatlıdır. Vakf-ı kâfide, vakfetmek güzel</strong></u></p><p><u><strong>olup, geriden alınmayarak devam edilir. Ancak kıraati kesmek doğru</strong></u></p><p><u><strong>değildir.</strong></u></p><p><u><strong></strong></u></p><p><u><strong><span style="color: teal">3- Vakf-ı hasen: </span>Kendisinde kelamın tamam olduğu, fakat</strong></u></p><p><u><strong>maba’di ile lafzan ve manen irtibatı olan kelime üzerinde yapılan</strong></u></p><p><u><strong>vakıflardır. Fatiha süresindeki ( صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ ) ayeti üzerinde</strong></u></p><p><u><strong>yapılan vakf gibi. Çünkü ( غَيْرِ ), kelimesi ( اَلَّذِينَ ) kelimesinin sıfatı veya</strong></u></p><p><u><strong>ondan bedeldir. Binaenaleyh, lafzan tealluk bulunmaktadır. Vakf-ı</strong></u></p><p><u><strong>hasende, vakfetmek caizdir. Fakat ayet sonu da olsa kıraati kesmek ve</strong></u></p><p><u><strong>kıraata böyle yerden başlamak caiz değildir.</strong></u></p><p><u><strong></strong></u></p><p><u><strong><span style="color: teal">4- Vakf-ı kabih:</span> Kelam tamam olmayan, bir mana çıkmayan ve</strong></u></p><p><u><strong>maba’di ile lafzan ve manen alakası bulunan mahal ve kelimelerde</strong></u></p><p><u><strong>yapılan vakıflardır. Böyle vakıflar, katiyyen caiz değildir. ( إِيَّاكَ نَعْبُدُ )nun</strong></u></p><p><u><strong>إِيَّاكَ) )si üzerinde vakıf yapmak gibi. Kelâmda mübtedanın haberi, fiilin</strong></u></p><p><u><strong>faili, kavlin mekûlu, şartın cezası, muzafın muzafun ileyhi, mevsûlün</strong></u></p><p><u><strong>sılası ve fiil-i müteaddinin mefûlu bihi zikredilmedikçe kelam tamam</strong></u></p><p><u><strong>olmaz. Ve mana anlaşılmaz. İşte bu hususta arapçaya büyük bir ihtiyaç</strong></u></p><p><u><strong>vardır.</strong></u></p><p><u><strong>Nefesin kesilmesi ve benzeri zaruri hallerde vakf-ı kabih’de</strong></u></p><p><u><strong>durulabilir. Fakat kıraata önceki kelimeden başlamak lazımdır. Hoca</strong></u></p><p><u><strong>talebesine ders öğretmek için vakf-ı kabih de olsa durabilir. Şimdi kısaca</strong></u></p><p><u><strong>Secavend vakf işaretleri ve ifade ettikleri manalara temas edelim.</strong></u></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ceylannur, post: 23755, member: 1208"] [B][COLOR=red]VAKF VE İBTİDA[/COLOR] [COLOR=purple]Lügatta:[/COLOR] “Durmak” manasına gelen [COLOR=green]“vakf”,[/COLOR] tecvid ilminde: “Nefesle birlikte sesin kesilmesine” denir. Vakf, kelimenin sonunda yapılır. Kelime ortasında kesinlikle yapılamaz. [COLOR=green]“İbtida”[/COLOR] da, lügatta: “Başlamak” demektir. Tecvid ilminde ise: “Kıraata ilk defa veya vakf yapıldıktan sonra kıraata devam etmek için tekrar başlamak” manasına gelmektedir. Vakf ve ibtida mahallerini iyi bilmek lazımdır. Çünkü vakf ve ibtida, doğrudan doğruya Kur’an-ı Kerim’in manası ile ilgili bir husustur. Durulacak yerlerin tesbiti, başlanacak mahallerin bilinmesi Kur’an-ı Kerim’in daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Binaenaleyh, vakf ve ibtidaya riayet etmemek, Kur’an-ı Kerim’in manasını anlaşılmaz bir hale sokar. Meselâ, Nisa süresindeki: “Namaza yaklaşmayınız = ”وَلاَ تَقْرَبُوا الصّلاَةَ 43. ayetinin devamını okumadan vakf yapmak gibi. Devamında: “Siz sarhoş iken = ”وَأَنْتُمْ سُكَارَى buyurulmaktadır. Yine İbrahim suresi 22. Ayeti kerimesinde: “Muhakkak ben inkâr ettim = ”اِنِّي آَفَرْتُ diye vakfedip, devamından, yani: “Beni (ALLAH’a) ortak koşmanızı = ”بِمَا اَشْرَآْتُمُونِي den başlamak da böyledir. Çünkü mana tamamen değişmektedir. Bu yüzden kıraat imamlarımız, vakf ve ibtidayı bilmenin gerekli olduğunu söylemişlerdir. Binaenaleyh, kelamın lafız ve mana yönüyle tamam olduğu bir yerde vakf yapmak lazımdır. [/B][B][COLOR=black]Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) vakf ve ibtidaya çok önem verirdi. [/COLOR]Hz. Ümmü Seleme (R.A.) nın bildirdiğine göre: Peygamberimiz (S.A.V.) Kur’an Kerim okuduğunda kıraatını ayet ayet keserdi. Hz. Ali (R.A.) de :[/B][B][COLOR=maroon] “Tertil, harfleri tecvide riayet ederek okumak ve vakıfları bilmektir” [/COLOR]buyurmuştur. Ashab, Kur’anın helaliniharamını, emrini-nehyini öğrenirken vakıf yerlerini de öğrenirlerdi. İbnü’l Enburi: “Kur’an-ı Kerim-i bilmenin yolu, vakf ve ibtidayı bilmekten geçer” demiştir. Bütün bu anlattıklarımız vakıf ve ibtidanın önemli bir kaide olduğunu göstermektedir. Zamanımızdaki Kur’an-ı Kerim okuyucularının, maalesef, bu hususta ne kadar eksik oldukları erbabınca malumdur. Vakıfta esas olan iskândır. İskân: Bir kelimenin sonunu eğer harekeli ise sakin kılmaya denir. Hareke üzerine vakıf yapılamaz. Şimdi kelime sonlarının hareke durumlarına göre iskâna misaller verelim: [COLOR=red]l- [/COLOR]Vakıf yapılan kelimenin sonu sükûnlu ise, olduğu gibi kalır. رَبِّي) ,(قُلْ) ) kelimelerinde olduğu gibi. [COLOR=red]2- [/COLOR]Kelimenin sonu üstünlü ise sakin kılınır. ( يَعْلَمُونَ ) gibi [COLOR=red]3-[/COLOR] Kelimenin sonu esreli ise , sakin kılınır. ( مِنَ النَّاسِ ) gibi. Ayrıca revm de yapılabilir. Bak. Sh: 32 [COLOR=red]4-[/COLOR] Kelimenin sonu ötreli ise, sakin kılınır. ( (إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ gibi. Ayrıca revm ve işmam da yapılabilir. Bak. Sh: 32 [COLOR=red]5- [/COLOR]Kelimenin sonu şeddeli ise, şeddeye riayet etmek suretiyle o harfin şeddeli olduğunu belirtmek lazımdır. ( مُسْتَقَرٌّ) ,(فِي الْيَمِّ ) gibi. [COLOR=red]6-[/COLOR] Kelimenin sonunda harekeli vav ( و) veya ye ( ي) harfi bulunur ve kendilerinden önceki harfin harekesi de kendi cinslerinden yani vav’ın makabli ötreli, ye’ninki de esreli olursa, vakıftaki iskan sebebiyle harf-i medd olurlar. Misaller: هُوَ هُو *فَنَسِيَ فَنَسِي gibi. [COLOR=red]7-[/COLOR] Kelimenin sonunda yuvarlak te ( ة) harfi bulunuyorsa, he ( ه) sesi üzerine vakıf yapılır: ( جَنَّةٌ جَنَّهْ ) gibi. [COLOR=red]8-[/COLOR] Kelimenin sonu tenvinli ise tenvin düşer ve harf sakin okunur. آِتَابٌ آِتَابْ) ) gibi. Ancak tenvin iki üstün ise, o zaman tenvînden bedel elif üzerine vakf yapılır. ( بَصِيرًا بَصِيرَا ) gibi. Tenvin, yuvarlak te ( (ة üzerinde bulunuyorsa, vakf halinde tenvin yine düşer ve he( ه) sesi üzerine vakf yapılır: ( رَحْمَةً رَحْمَهْ ) gibi. [COLOR=red]9- [/COLOR]Te’kid nunları, tenvin ile yazılmış bulunan Yusuf süresi, 32. Ayetinde ( وَلَيَكُنًا ) kelimesi ile Alak süresi; 15. ayetindeki ( لَنَسْفَعًا ) kelimesi üzerinde vakf, elif üzerine yapılır. [COLOR=red]10-[/COLOR] Kur’an-ı Kerim’deki ( اَنَا ); Kehf süresi, 38. Ayetindeki ( ;(لَكِنَّا Ahzab süresi, 10. Ayetindeki ( اَلظُّنُونَا ); Ahzab süresi, 66. Ayetindeki اَلرَّسُلاَ) ) Ahzab süresi, 67. Ayetindeki ( اَلسَّبِيلاَ ); İnsan süresi, 4. Ayetindeki سَلاَسِلاَ) ) ve İnsan süresi, 15. Ayetindeki ( قَوَارِيرًا ) kelimeleri üzerinde, Hafs rivayetine göre, hiçbir şeyden bedel olmamak üzere, elif üzerine vakf yapılır. Bu yedi kelimenin hepsi de mushaflarda elifle yazılmıştır. İnsan süresi l6. Ayetinde geçen ikinci ( قَوَارِيرَ ) kelimesi, vasl halinde tenvinsiz, vakf halinde de ra’nın sükunuyla okunur. [/B][U][B][COLOR=black]Alimlerin ekseriyetine göre dört türlü vakf vardır:[/COLOR] [COLOR=teal]1- Vakf-ı tam: [/COLOR]Maba’di (kendisinden sonrası) ile lafzan ve manen ilgisi olmayan bir kelime üzerinde yapılan vakıflardır. Bakara süresi 5.Ayeti ( وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ) üzerinde vakıf yapmak gibi. Bu vakıflarda geriden alınmaz. Kıraatı kesmek ancak vakf-ı tam olan ayetlerin sonlarında caizdir. Vakf-ı tam, ayet sonunda olabileceği gibi, ayet ortasında da olabilir. Vakf-ı tam da vakf etmek, müstehabtır. [COLOR=teal]2- Vakf-ı kâfi:[/COLOR] Lafzan tamam olan, fakat mabadi ile manen irtibatı bulunan kelime üzerinde yapılan vakıflardır. Bakara süresi, 6. Ayet-i kerimesi ( لاَ يُؤْمِنُونَ ) üzerinde yapılan vakf gibi. Kelam lafzan her ne kadar tam ise de, manen maba’di ile irtibatlıdır. Vakf-ı kâfide, vakfetmek güzel olup, geriden alınmayarak devam edilir. Ancak kıraati kesmek doğru değildir. [COLOR=teal]3- Vakf-ı hasen: [/COLOR]Kendisinde kelamın tamam olduğu, fakat maba’di ile lafzan ve manen irtibatı olan kelime üzerinde yapılan vakıflardır. Fatiha süresindeki ( صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ ) ayeti üzerinde yapılan vakf gibi. Çünkü ( غَيْرِ ), kelimesi ( اَلَّذِينَ ) kelimesinin sıfatı veya ondan bedeldir. Binaenaleyh, lafzan tealluk bulunmaktadır. Vakf-ı hasende, vakfetmek caizdir. Fakat ayet sonu da olsa kıraati kesmek ve kıraata böyle yerden başlamak caiz değildir. [COLOR=teal]4- Vakf-ı kabih:[/COLOR] Kelam tamam olmayan, bir mana çıkmayan ve maba’di ile lafzan ve manen alakası bulunan mahal ve kelimelerde yapılan vakıflardır. Böyle vakıflar, katiyyen caiz değildir. ( إِيَّاكَ نَعْبُدُ )nun إِيَّاكَ) )si üzerinde vakıf yapmak gibi. Kelâmda mübtedanın haberi, fiilin faili, kavlin mekûlu, şartın cezası, muzafın muzafun ileyhi, mevsûlün sılası ve fiil-i müteaddinin mefûlu bihi zikredilmedikçe kelam tamam olmaz. Ve mana anlaşılmaz. İşte bu hususta arapçaya büyük bir ihtiyaç vardır. Nefesin kesilmesi ve benzeri zaruri hallerde vakf-ı kabih’de durulabilir. Fakat kıraata önceki kelimeden başlamak lazımdır. Hoca talebesine ders öğretmek için vakf-ı kabih de olsa durabilir. Şimdi kısaca Secavend vakf işaretleri ve ifade ettikleri manalara temas edelim.[/B][/U] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Kuran-ı Kerim
Tecvid öğreniyorum
Vakf ve ibtida
Üst
Alt