Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Tasavvuf
Tasavvuf Farz Mıdır?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="VOYAGER" data-source="post: 110994" data-attributes="member: 15285"><p><span style="font-family: 'georgia'">Muhterem üye [USER=15295]@omer_ömer[/USER], #52 numaralı mesajınızda değindiğiniz HZ. ALLAH'IN ZÂTİ-FİİLÎ-SUBUTÎ SIFATLARI çok önemli bilgilerdir, hatırlattığınız için teşekkürler. Hemen akabinde ifade ettiğiniz </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'">(1) </span></p><p></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'georgia'">cümlenizin ilk bölümünde yaptığımı düşündüğünüz küçümseme fiilini işlemiş değilim, böyle bir niyet hiç aklıma bile gelmiş değildir, galiba ya siz yanlış anladınız ya da ben yetersiz ifade ettim. Esasen <em>hakikat ehli</em> ve <em>keşif</em> terimleri, bildiğiniz gibi Kur'an ve Sünnete göre iman ve amel etmek anlamına gelen "ehli sünnet ve'l cemaat" anlayışında kullanılan terimler değildir, Peygamberin vefatından sonra tarihi olarak Hicrî 2. asırda ortaya çıktığı belirtilen ve sonra gelişip genişleyen Tasavvuf ilmi veya anlayışında kullanılan terimler olduğu ifade edilegelmiştir. Konu çok genişleyeceği için bu kadarını belirtiyorum. Cümlenizin ikinci bölümündeki hüküm aslında doğrudur, çünkü kişilerin Allah'ın ilim ve iradesini kavramaları elbette mümkün değildir. Fakat Allah'ın gönderdiği dine göre emir ve yasakları kabûl edip ona göre hayat sürmek gerektiğini mükellef kişiler olarak anlamaktayız. </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"><em>Keşif </em>denilen bilgi edinme yönteminden Kur'an ve sahih hadislerde söz edilmediği için sadece onu kullanabildiği söylenilen kişileri ilgilendirir. Esasen böyle bir yöntem var ise bile, bununla mevcut dine yeni bir ekleme yapılması veya ondan eksiltme yapılması söz konusu olamaz. Kastedilen budur. Tasavvufun kişideki kötü ahlâkı yok edip iyi ahlâkla donatmak amacı olduğu söylendiğine göre ve zaten aynı şeyin her müslümanın zaten üzerine farz olan bir amel olduğu bilindiğine göre tartışma konusu olan şey nedir? Tartışma konusu olan şey, kişilerin bu ameli kendi başlarına yapamayacakları ve mutlaka bir mürşit kişiye biat etmeleri gerektiği iddiasıdır ki, siz de derviş Yunus Emre örneği ile bunu belirtmek istemektesiniz. Fakat bu durumun #49 numaralı mesajımda belirttiğim gibi Peygamberin Veda hutbesinde söylediği Kur'an ve Sünnetin dışında kaldığı gerçeğine karşı ne söylenebilir? Allah'ın bahşettiği <em>ledün ilmi</em> denilen hususi ilmin her kula verilmediği, eğer verilmiş ise sadece o kulun mesul olduğu bir ilim olduğu belirtilmektedir. Zaten bu ilim açıklanmaz ve aslında bu ilme sahip olmak müslümanın aslî gayesi de olamaz, çünkü yegâne gâyemiz müttakî olmak, Allah'ın razı olduğu bir kul olmaktır. "Ey iman edenler!" hitabının muhatabı olanlara Kur'an ve Sünnetin gösterdiği hedef bu değil midir? Sizin bahsettiğiniz ağaçtaki ceviz meyvesi örneği asırlardır kullanılan bir benzetme olup, sadece kesinleşmiş itikadî ve amelî esaslara bağlı kalmanın yeterli olmadığı, buna ilaveten arayıp bir de mürşit kişi bularak onun nüridi olmak gerektiği iddiasının temelidir. Kişiler kendileri belki bir mürşit bulup onun müridi olmayı düşünebilirler ama bu kararları, Kur'an ve Sünnette farz olarak yer alan bir emre dayanmadığı için sadece kendi tercihleridir. </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'">(2) #53 numaralı mesajınızda</span></p><p></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'georgia'">cümleniz ile yanlış bir ifade kullandığımı düşünmektesiniz, oysa bildiğiniz gibi "zevat" kelimesi Arapça'da "zat" yâni Türkçe kişi kelimesinin çoğuludur, kişiler anlamına gelir. Ben o kelime ile bir küçültme bir küçümseme niyeti kast etmiş değildim ki! Size biraz beklenmedik gelebilir ama meşhur "Âlimler Peygamberlerin varisleridir." cümlesinin Hadis ilmine göre sıhhat açısından zayıf olduğu Hüseyin AKYÜZ tarafından yapılan 32 sayfalık "Hadisin İsnad Açısından Tenkid ve Tahlili" çalışmasında ifade edilmiştir. Fakat buna rağmen o kimselerin yâni o "zevatın" Peygamber varisleri olmadığını da zaten düşünüyor değilim. </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'">(3)</span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'georgia'">İlk cümlenizdeki hükmün delili olan kişi Hz. Peygamberdir ve zamanındaki müminler tarafından ona biat edilmiştir. Biatın konusu ise Resulün tebliğ ettiğine iman ve tasdiktir, yâni hepimizin mükellef olduğu din-i İslam. Sayısız kişiler ise bu biatı genişleterek Peygamberden sonrası için de ve onun varisleri hükmündeki diğer evliyaullah için de geçerli olduğunu söyleyegelmiştir. Peki bu evliyaullah -hâşâ dine ekleme veya eksiltme anlamında Allah'tan yeni teblğler almışlardır da onları mı kullara ileteceklerdir? Elbette hayır. Bu evliyaullah zatların asıl amacı, kullara kötü ahlâkı yok edip iyi ahlâkı onun yerine koymak ve müttakî olmak tavsiyesi vermek değil midir? Cenab-ı Allah'ın müminlerden istediği, kulların müttakî olmaları değil midir? Eğer evliyaullah zatlara biat edilecekse amacı zaten bu değil midir? </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'">Hürmetler. </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"> </span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="VOYAGER, post: 110994, member: 15285"] [FONT=georgia]Muhterem üye [USER=15295]@omer_ömer[/USER], #52 numaralı mesajınızda değindiğiniz HZ. ALLAH'IN ZÂTİ-FİİLÎ-SUBUTÎ SIFATLARI çok önemli bilgilerdir, hatırlattığınız için teşekkürler. Hemen akabinde ifade ettiğiniz (1) [/FONT] [FONT=georgia]cümlenizin ilk bölümünde yaptığımı düşündüğünüz küçümseme fiilini işlemiş değilim, böyle bir niyet hiç aklıma bile gelmiş değildir, galiba ya siz yanlış anladınız ya da ben yetersiz ifade ettim. Esasen [I]hakikat ehli[/I] ve [I]keşif[/I] terimleri, bildiğiniz gibi Kur'an ve Sünnete göre iman ve amel etmek anlamına gelen "ehli sünnet ve'l cemaat" anlayışında kullanılan terimler değildir, Peygamberin vefatından sonra tarihi olarak Hicrî 2. asırda ortaya çıktığı belirtilen ve sonra gelişip genişleyen Tasavvuf ilmi veya anlayışında kullanılan terimler olduğu ifade edilegelmiştir. Konu çok genişleyeceği için bu kadarını belirtiyorum. Cümlenizin ikinci bölümündeki hüküm aslında doğrudur, çünkü kişilerin Allah'ın ilim ve iradesini kavramaları elbette mümkün değildir. Fakat Allah'ın gönderdiği dine göre emir ve yasakları kabûl edip ona göre hayat sürmek gerektiğini mükellef kişiler olarak anlamaktayız. [I]Keşif [/I]denilen bilgi edinme yönteminden Kur'an ve sahih hadislerde söz edilmediği için sadece onu kullanabildiği söylenilen kişileri ilgilendirir. Esasen böyle bir yöntem var ise bile, bununla mevcut dine yeni bir ekleme yapılması veya ondan eksiltme yapılması söz konusu olamaz. Kastedilen budur. Tasavvufun kişideki kötü ahlâkı yok edip iyi ahlâkla donatmak amacı olduğu söylendiğine göre ve zaten aynı şeyin her müslümanın zaten üzerine farz olan bir amel olduğu bilindiğine göre tartışma konusu olan şey nedir? Tartışma konusu olan şey, kişilerin bu ameli kendi başlarına yapamayacakları ve mutlaka bir mürşit kişiye biat etmeleri gerektiği iddiasıdır ki, siz de derviş Yunus Emre örneği ile bunu belirtmek istemektesiniz. Fakat bu durumun #49 numaralı mesajımda belirttiğim gibi Peygamberin Veda hutbesinde söylediği Kur'an ve Sünnetin dışında kaldığı gerçeğine karşı ne söylenebilir? Allah'ın bahşettiği [I]ledün ilmi[/I] denilen hususi ilmin her kula verilmediği, eğer verilmiş ise sadece o kulun mesul olduğu bir ilim olduğu belirtilmektedir. Zaten bu ilim açıklanmaz ve aslında bu ilme sahip olmak müslümanın aslî gayesi de olamaz, çünkü yegâne gâyemiz müttakî olmak, Allah'ın razı olduğu bir kul olmaktır. "Ey iman edenler!" hitabının muhatabı olanlara Kur'an ve Sünnetin gösterdiği hedef bu değil midir? Sizin bahsettiğiniz ağaçtaki ceviz meyvesi örneği asırlardır kullanılan bir benzetme olup, sadece kesinleşmiş itikadî ve amelî esaslara bağlı kalmanın yeterli olmadığı, buna ilaveten arayıp bir de mürşit kişi bularak onun nüridi olmak gerektiği iddiasının temelidir. Kişiler kendileri belki bir mürşit bulup onun müridi olmayı düşünebilirler ama bu kararları, Kur'an ve Sünnette farz olarak yer alan bir emre dayanmadığı için sadece kendi tercihleridir. (2) #53 numaralı mesajınızda[/FONT] [FONT=georgia]cümleniz ile yanlış bir ifade kullandığımı düşünmektesiniz, oysa bildiğiniz gibi "zevat" kelimesi Arapça'da "zat" yâni Türkçe kişi kelimesinin çoğuludur, kişiler anlamına gelir. Ben o kelime ile bir küçültme bir küçümseme niyeti kast etmiş değildim ki! Size biraz beklenmedik gelebilir ama meşhur "Âlimler Peygamberlerin varisleridir." cümlesinin Hadis ilmine göre sıhhat açısından zayıf olduğu Hüseyin AKYÜZ tarafından yapılan 32 sayfalık "Hadisin İsnad Açısından Tenkid ve Tahlili" çalışmasında ifade edilmiştir. Fakat buna rağmen o kimselerin yâni o "zevatın" Peygamber varisleri olmadığını da zaten düşünüyor değilim. (3) [/FONT] [FONT=georgia]İlk cümlenizdeki hükmün delili olan kişi Hz. Peygamberdir ve zamanındaki müminler tarafından ona biat edilmiştir. Biatın konusu ise Resulün tebliğ ettiğine iman ve tasdiktir, yâni hepimizin mükellef olduğu din-i İslam. Sayısız kişiler ise bu biatı genişleterek Peygamberden sonrası için de ve onun varisleri hükmündeki diğer evliyaullah için de geçerli olduğunu söyleyegelmiştir. Peki bu evliyaullah -hâşâ dine ekleme veya eksiltme anlamında Allah'tan yeni teblğler almışlardır da onları mı kullara ileteceklerdir? Elbette hayır. Bu evliyaullah zatların asıl amacı, kullara kötü ahlâkı yok edip iyi ahlâkı onun yerine koymak ve müttakî olmak tavsiyesi vermek değil midir? Cenab-ı Allah'ın müminlerden istediği, kulların müttakî olmaları değil midir? Eğer evliyaullah zatlara biat edilecekse amacı zaten bu değil midir? Hürmetler. [/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Tasavvuf
Tasavvuf Farz Mıdır?
Üst
Alt