Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Tasavvuf
Tasavvuf Farz Mıdır?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="VOYAGER" data-source="post: 110923" data-attributes="member: 15285"><p><span style="font-family: 'georgia'">İslam dini bir meslek midir? Ehl-i sünnet ve'l cemaat yolu ile ne anlatıldığı zaten asırlardır belli değil midir? İtikadi ve ameli esaslar zaten asırlardır belli oluğuna göre, buna göre yaşayanlar acaba İslam dini dışında mı yaşamış oluyorlar? Allah ile kul arasına bir takım zevatı koymak anlamına gelebilecek bir iddia doğru bir iş midir? Her kul ibadetini kendisi yapmakla mükelleftir ve bunu nasıl yapacağı ise itikadi ve ameli esaslar ile zaten asırlardır bilinmekteyken bunun üstüne daha başka şeyler ilave edilebilir mi? İslamda biat kelimesi ile anlatılan konu, başlangıçta Hz. Muhammet (S.A.V.) tarafından nakledilenlere ve icra edilenlere inanmak ve kabul etmek ve o şekilde devam etmekten ibarettir. "<strong>Size Kur'an ve sünneti bırakıyorum</strong>." hadisi ne anlama geliyor? “<strong>Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.” </strong>hadisi vardır ve ilim sahibi olmanın yüksek şerefini anlatmaktadır ama "Benden sonra filanca zevat gelecek, siz onlara biat edin." diye bir hadis vardır da, kimsenin bundan haberi mi yoktur? O halde müslümanlar için Peygambere biat ermekten başka ikinci, üçüncü vs. bir biat iddiası ortaya atmak ne kadar doğru olabilir? </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'">Allah (C.C.), müslümanlara Kur'an-ı Kerim kitabında "Ey iman edenler!" yâni "Ey inananlar!" diye hitap eder. İnanmak denilen iş yâni iman, görmeden, işitmeden yâni <strong>bilmeden,</strong> o şey her ne ise onun varlığını kabul etmek değil midir? Eğer bir şey bilinirse ona inanmaktan artık söz edilemez, çünkü o şeyin varlığı zaten görüldüğü için kabul edilmiş demektir. </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"><strong>Allah'ın varlığı ve birliği, gözle görülüp bilinebilecek bir iş değildir</strong>, O, yarattığı mevcudattan tamamen ayrı ve ondan münezzeh olup Onun varlığına ve birliğine sadece inanılabilir. Onun, akıl ile donatmış olduğu melek, cin ve insan gibi canlı mevcudat tarafından bilinmesi, Onun mekândan ve zamandan münezzeh olmasından dolayı görülemez ve işitilemez olması sebebiyle asla mümkün değildir. İşte tam da bu yüzden Kur'an-ı Kerim kitabında sıklıkla "Ey inananlar!" hitabının kullanılmış olması fazlasıyla açık değil midir? Kısacası, Allah (C.C.) kendi yüce zâtının, yoktan var ettiği canlı mevcudat tarafından asla bilinemeyeceğinin ve kendisinin onlar tarafından daima bilinemez olduğununun zaten her zaman farkındadır. Bu yüzden müslümanlara, mümin yâni inanan kişi denilir! O halde "Tasvvuf, Hz. Allah'ı bilme sanatıdır." ifadesi fazlasıyla abartılı ve gerçekte imkânsız bir iddiadır. Sadece, Ona karşı gerçekleşen çok güçlü bir imandan söz etmek mümkün olabilir, ama buna "Onu bilmek" denilemez, çünkü sadece ve sadece "O kendisi, kendisini bilebilir!" Eğer insanlar için "bilmek" kelimesi ile mecaz anlamda "görmeden varlığını tanımak, varlığını kabul etmek" anlamı kast ediliyorsa bu durumda bir olumsuzluk yoktur. Dolayısıyla bahsettiğiniz zevat için imanları çok güçlüdür denilebilir ve bu yüzden Allah indinde onlar yüksek şeref sahibidirler. Bizler de onlara sadece hürmet edebiliriz. Kurân-ı Kerim'de ve Hadis-i Şerif'te yer almamış olan tasavvuf kelimesi ile, imanı güçlendirmek ve yüksek ahlâk seviyesine çıkmak için çalışmak kast edilirse bir sıkıntı yoktur ama buna ilaveler yapılması tamamen tartışma ve itiraz sebebi olur. </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'">Galiba siz bu zevata yapılan hürmet ile Peygambere yapılan biat kelimesini karıştırmaktasınız. Çünkü bu zevata biat edilmesi gibi bir iddia, zaten emir ve yasaklar asırlardır sâbit ve belli olduğu için, temelsiz ve tamamen gereksiz bir zandan ibarettir. Eğer amacınız bu zevattan imanı güçlendirmek için onların bu husustaki tavsiyelerini dinlemek ve ilim öğrenmek ise bu işi ifade etmek için biat kelimesini kullanmak, yanlış anlamalara sebep olarak, âdeta bu zevatı Hz. Peygamber (S.A.V.) seviyesine çıkarmış olmak gibi nâhoş bir sonuç verebilir. Çünkü İslam dininde gerçekleşen tek biat, Peygambere yapılmış olan biattır ve ondan sonra gelenlerin yaptığı da aslında bundan ibarettir. O halde biat mercileri ifadesi, bu yüzden hatalı olup hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Kast edilen eğer muâllim-talebe kelimeleri ile belirtilen faaliyet ise buna kısaca ilim tahsili faaliyeti denilebilir ki, buradaki durum için Peygambere yapıldığı anlamda biat kelimesini kullanmak doğru olmaz. </span></p><p><span style="font-family: 'georgia'"></span></p><p><span style="font-family: 'georgia'">Hürmetler. </span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="VOYAGER, post: 110923, member: 15285"] [FONT=georgia]İslam dini bir meslek midir? Ehl-i sünnet ve'l cemaat yolu ile ne anlatıldığı zaten asırlardır belli değil midir? İtikadi ve ameli esaslar zaten asırlardır belli oluğuna göre, buna göre yaşayanlar acaba İslam dini dışında mı yaşamış oluyorlar? Allah ile kul arasına bir takım zevatı koymak anlamına gelebilecek bir iddia doğru bir iş midir? Her kul ibadetini kendisi yapmakla mükelleftir ve bunu nasıl yapacağı ise itikadi ve ameli esaslar ile zaten asırlardır bilinmekteyken bunun üstüne daha başka şeyler ilave edilebilir mi? İslamda biat kelimesi ile anlatılan konu, başlangıçta Hz. Muhammet (S.A.V.) tarafından nakledilenlere ve icra edilenlere inanmak ve kabul etmek ve o şekilde devam etmekten ibarettir. "[B]Size Kur'an ve sünneti bırakıyorum[/B]." hadisi ne anlama geliyor? “[B]Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.” [/B]hadisi vardır ve ilim sahibi olmanın yüksek şerefini anlatmaktadır ama "Benden sonra filanca zevat gelecek, siz onlara biat edin." diye bir hadis vardır da, kimsenin bundan haberi mi yoktur? O halde müslümanlar için Peygambere biat ermekten başka ikinci, üçüncü vs. bir biat iddiası ortaya atmak ne kadar doğru olabilir? Allah (C.C.), müslümanlara Kur'an-ı Kerim kitabında "Ey iman edenler!" yâni "Ey inananlar!" diye hitap eder. İnanmak denilen iş yâni iman, görmeden, işitmeden yâni [B]bilmeden,[/B] o şey her ne ise onun varlığını kabul etmek değil midir? Eğer bir şey bilinirse ona inanmaktan artık söz edilemez, çünkü o şeyin varlığı zaten görüldüğü için kabul edilmiş demektir. [B]Allah'ın varlığı ve birliği, gözle görülüp bilinebilecek bir iş değildir[/B], O, yarattığı mevcudattan tamamen ayrı ve ondan münezzeh olup Onun varlığına ve birliğine sadece inanılabilir. Onun, akıl ile donatmış olduğu melek, cin ve insan gibi canlı mevcudat tarafından bilinmesi, Onun mekândan ve zamandan münezzeh olmasından dolayı görülemez ve işitilemez olması sebebiyle asla mümkün değildir. İşte tam da bu yüzden Kur'an-ı Kerim kitabında sıklıkla "Ey inananlar!" hitabının kullanılmış olması fazlasıyla açık değil midir? Kısacası, Allah (C.C.) kendi yüce zâtının, yoktan var ettiği canlı mevcudat tarafından asla bilinemeyeceğinin ve kendisinin onlar tarafından daima bilinemez olduğununun zaten her zaman farkındadır. Bu yüzden müslümanlara, mümin yâni inanan kişi denilir! O halde "Tasvvuf, Hz. Allah'ı bilme sanatıdır." ifadesi fazlasıyla abartılı ve gerçekte imkânsız bir iddiadır. Sadece, Ona karşı gerçekleşen çok güçlü bir imandan söz etmek mümkün olabilir, ama buna "Onu bilmek" denilemez, çünkü sadece ve sadece "O kendisi, kendisini bilebilir!" Eğer insanlar için "bilmek" kelimesi ile mecaz anlamda "görmeden varlığını tanımak, varlığını kabul etmek" anlamı kast ediliyorsa bu durumda bir olumsuzluk yoktur. Dolayısıyla bahsettiğiniz zevat için imanları çok güçlüdür denilebilir ve bu yüzden Allah indinde onlar yüksek şeref sahibidirler. Bizler de onlara sadece hürmet edebiliriz. Kurân-ı Kerim'de ve Hadis-i Şerif'te yer almamış olan tasavvuf kelimesi ile, imanı güçlendirmek ve yüksek ahlâk seviyesine çıkmak için çalışmak kast edilirse bir sıkıntı yoktur ama buna ilaveler yapılması tamamen tartışma ve itiraz sebebi olur. Galiba siz bu zevata yapılan hürmet ile Peygambere yapılan biat kelimesini karıştırmaktasınız. Çünkü bu zevata biat edilmesi gibi bir iddia, zaten emir ve yasaklar asırlardır sâbit ve belli olduğu için, temelsiz ve tamamen gereksiz bir zandan ibarettir. Eğer amacınız bu zevattan imanı güçlendirmek için onların bu husustaki tavsiyelerini dinlemek ve ilim öğrenmek ise bu işi ifade etmek için biat kelimesini kullanmak, yanlış anlamalara sebep olarak, âdeta bu zevatı Hz. Peygamber (S.A.V.) seviyesine çıkarmış olmak gibi nâhoş bir sonuç verebilir. Çünkü İslam dininde gerçekleşen tek biat, Peygambere yapılmış olan biattır ve ondan sonra gelenlerin yaptığı da aslında bundan ibarettir. O halde biat mercileri ifadesi, bu yüzden hatalı olup hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Kast edilen eğer muâllim-talebe kelimeleri ile belirtilen faaliyet ise buna kısaca ilim tahsili faaliyeti denilebilir ki, buradaki durum için Peygambere yapıldığı anlamda biat kelimesini kullanmak doğru olmaz. Hürmetler. [/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Tasavvuf
Tasavvuf Farz Mıdır?
Üst
Alt