Sivas Genel Bilgi

ceylannur

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
2 Eylül 2011
Mesajlar
3,872
Tepkime puanı
37
Sivas Genel Bilgi

İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Sivas, doğusunda Erzincan; güneyinde Malatya, Kahramanmaraş ve Kayseri; güneybatısında yine Kayseri; batısında Yozgat; kuzeyinde Tokat ve Ordu; kuzeydoğusunda da Giresun ile çevrilidir. İl topraklarının büyük bölümü Yukarı Kızılırmak, bir bölümü de Yeşilırmak ve Fırat havzalarında yer alır.

İl toprakları oldukça yüksek dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Bu dağlar III.zamanda başlayan Alp kıvrımlaşması sırasında Kuzey ve Güney Anadolu dağ sistemleri de belirginleşmiştir. Kuzey Anadolu dağlarının güneye, Güney Anadolu dağlarının kuzeye açılan kolları il alanının büyük bölümünü kaplamaktadır. Kuzey Anadolu sistemine bağlı olan bu dağlar Kızılırmak vadisi ile Kelkit vadisi arasını doldurarak batı-doğu doğrultusunda uzanır. Toroslara bağlı dağlar ise Şarkışla’dan başlayıp ilin ortalarına doğru sokulur. Bu iki sıranın dışında kalan ve genellikle tek tek yükselen dağlar, ilin diğer yükseltileridir. Bu dağlar arasında vadiler, çukurlarda oluşan ovalar ve yüksek platolar bulunmaktadır.

Bu dağlık alanda Çoruk-Kelkit vadi oluğu ile ayrılan, doğudan batıya doğru Kızıldağ (3.015 m.), Köse Dağı (3.050 m.), Tekeli Dağı (2.621 m.) ve Yıldız Dağı (2.537 m.) iç dağ sıralarını oluştururlar. İlin doğu kesimini Çengelli Dağı (2.596 m.) ile Karasu-Aras Dağları’nın batı bölümünü oluşturan Yama Dağı, kuzey kesimini Giresun Dağlarının güneybatı uzantıların engebelendirir. Yama Dağı’nın bulunduğu kesimdeki dağlar aynı zamanda Divriği Dağları olarak da isimlendirilir. İlin orta kesiminde Tecer Dağları bulunmakta olup, Beydağ’ında 2.7.10 m.ye ulaşır.Bu dağların batısında İncebel, Karababa Dağları (2.235 m.) ve Akdağlar bululnmaktadır. İlin güney kesimini Hezanlı Dağı (2.283 m.) ile Göltepe’de 2.719 m.ye ulaşan Gövdeli Dağı engebelendirmektedir. Bunlar aynı zamanda Torosların uzantıları olup, ilin güney sınırını oluştururlar. İlin en yüksek noktası ise kuzeydoğudaki Kızıldağ’daki Peynirli Tepe’dir (3.025 m.).

İl arazisi farklı jeolojik dönemlerde oluşmuştur. İl merkezinde Yıldızeli-Hafik arasında I.Jeolojik dönemden kalmış yaşlı kütleler yer alırken, Yıldızeli-Şarkışla arasında II.Jeolojik dönemde oluşmuş arazi ana çatıyı oluşturur. İldeki dağlar, III.Jeolojik devirde Alp orojenezi ile belirginleşmiştir. Gemerek-Şarkışla yöresindeki akarsu boylarında ise IV.Jeolojik dönemde oluşmuş birikintilere rastlanır. İl topraklarının kuzeyinde yer alan Kelkit Vadisi birinci dereceden deprem kuşağında yer alır. Zara-İmranlı çizgisinin kuzeyi ikinci ve üçüncü dereceden deprem kuşağında yer alır.

Sivas’ta platolar geniş bir yer tutmaktadır. Uzunyayla’nın il sınırları içerisinde kalan doğu kesimi akarsularla bölünmüş olup ilin en büyük platosudur. İlin bir başka önemli platosu da Sivas’ın kuzeyindeki Meraküm Platosudur.

Sivas’ın coğrafi yapısında vadilerin önemi büyüktür. İl topraklarının yüksek kesimlerinden kaynaklanan akarsuların açtığı yarıklarda yer yer genişleyen alüvyonlu ovalar ve vadiler bulunmaktadır. Bunlardan Kızılırmak Vadisi Sivas’ın en önemli ve en uzun vadisi olup, İmranlı’nın doğusundan başlar ve dar bir oluk halinde uzanır. Zara’da biraz daha genişleyerek Merkez ilçenin içerisine girer. Kızılırmak Vadisini burada Fadlım ve Tecer ile Yıldızeli Çayı Vadisi de eklenir. İlin diğer önemli vadilerinden olan Çatlısuyu Vadisi Kangal Çayı Vadisi ismi ile, Tecer Dağları’nın güneybatı yamaçlarından başlar ve Yama Dağı’nın batısındaki Kalkım Çayı Vadisi ile Çetinkaya yakınlarında birleşir. Bundan sonra doğuya doğru yönelen vadi Tatlı Çayı Vadisi ismi altında dar bir yarık biçiminde Divriği’ye kadar uzanır. Bu vadilerin dışında il topraklarında, Kulmaç Dağı’nın güney yamaçlarından başlayarak Malatya’ya kadar uzanan Tohma Vadisi, Giresun Dağlarının güney yamaçlarından başlayan Canik, Giresun, Otlukbeli ve Kösedağları arasında uzanan Kelkit Vadisi bulunmaktadır.

İl topraklarında akarsuların vadilerde açtığı oluklarda ve taşıdıkları alüvyonlar geniş ovaları oluşturmuştur. Bunların başında Gemerek Ovası, Yıldızeli (Bedehdun) Ovası ve Suşehri Ovası gelmektedir.

İl topraklarını Kızılırmak, Kelkit Çayı, Tozanlı Çayı, Çaltı Çayı, Melet Çayı ve Tohma Çayı sulamaktadır.

Sivas’ın jeolojik yapısında kıvrılma ve yükselmeler sonucunda çöküntü alanlarında bazı göller oluşmuştur. Bunlardan Karagöl, Hafik Gölü, Lota Gölü ve Tödürge Gölü doğal göllerdir. Ayrıca sulama amaçlı olarak Gölova, Yapıaltın ve Maksutlu Barajlarının Baraj Gölleri bulunmaktadır. İlin kuzeydoğusundaki Kılıçkaya Baraj gölünün bir bölümü de il sınırları içerisindedir.

Sivas, İç Anadolu iklimi olan Karasal iklimin etkisinde kalmakla birlikte, kuzeyde Karadeniz, doğuda Doğu Anadolu yüksek bölge ikliminin etkileri görülmektedir. Yazları çok sıcak ve kurak olup, kış ayları ise soğuk ve kar yağışlıdır.

Sivas İlinin bitki örtüsü genellikle ilkbaharda yeşeren ve yazın kuruyan geven, sığırkuyruğu, kekik ve katırtırnağı gibi bozkır bitkilerinden oluşur. Yalnızca Yeşilırmak Havzası’na giren ve Karadeniz ikliminden etkilenen Suşehri ile Koyulhisar yöreleri bitki örtüsü açısından zengin olup, iğne yapraklı ağaçlardan oluşan zengin ormanlarla kaplıdır. Bu orman örtüsünü sürekli yeşil kalan çok çeşitli ve zengin ağaçlar ile otsu bitkiler tamamlamaktadır.

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, dağ ve kış turizmi, avcılık ile sanayie dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünler, buğday, arpa, şeker pancarı, fiğ, patates, çavdar, soğan, domates ve elmadır. Az miktarda baklagiller ve sebze yetiştirilir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapılır. Eski bir atçılık merkezi olan Uzunyayla’da boğa deposu vardır. Tavukçuluk ve arıcılık da önem taşımaktadır.

1968’de kalkınmada öncelikli iller kapsamında olan Sivas’ta et kombinası, süt ürünleri, yem, dokuma, çimento, döküm, metal eşya, çivi, amyant, yedek parça, tuğla ve kiremit fabrikaları vardır. Ayrıca Türkiye Demiryolları Makineleri Sanayii Tesisleri, Beton Travers Fabrikası ve küçük sanayii kuruluşları bulunmaktadır. Bunlar daha çok el sanatları ve halı-kilim, düz dokumacılığa yöneliktir. İlde kuyumculuk, gümüş işlemeciliği ve halıcılık halkın ekonomik gelir kaynaklarındandır.

Yer altı kaynakları bakımından oldukça zengindir Merkez ilçede kireç taşı ve tuğla-kiremit hammaddesi, Divriği’de demir ve linyit, Gemerek’te mermer, Gürün’de demir, Hafik’te asbest, İmranlı’da gümüş, kurşun-çinko ve manganez, Kangal’da demir ve linyit, Koyulhisar’da bakır-kurşun-çinko ve kireç taşı, Suşehri’nde magnezit, Yıldızeli’nde flüorit, kireç taşı, mermer ve tuğla-kiremit hammaddesi, Zara’da magnezit ve talk içeren maden yatakları bulunmaktadır. Ayrıca ilin çeşitli yörelerinde de jips yatakları vardır.

Maden suyu kaynakları bakımından da zengin olan ilde, Yılanlı Çermik olarak bilinen Balıklı Çermik ile Sıcak Çermik ve Soğuk Çermik bunların başında gelmektedir.

Sivas ve çevresinde yapılan kazı ve araştırmalarda ele geçen buluntular yörede ilk yerleşimin Neolitik Çağda (MÖ. 10.000-5.500) başladığını göstermektedir. Hafik Gölü, Pılır Höyüğü, Zara Tödürge Gölü kıyısındaki Tepecik Höyüğü ile Kangal ilçesi Çukurtarla ve Kavak Nahiyesi Höyük değirmeninde Neolitik Çağa ait Prehistorik buluntular ele geçmiştir. Ayrıca Yıldızeli Argaz Höyük ve çevresinde Kalkolitik Çağ (M.Ö.5000-3500) ile Tunç Çağı (M.Ö.3000-1500) buluntuları ile karşılaşılmıştır.

MÖ.3000’lerde Hattilerin Yurdu olarak isimlendirilen Sivas çevresine MÖ.2000’de Hititlerin yerleştiğini arkeolojik araştırmalar ortaya koymuştur. Tatlıcak Köyü ile Uzuntepe köylerinde bulunan höyükler ve Gürün Şuğul Vadisindeki Hitit yazıtları yöredeki Hitit yerleşimini kanıtlamaktadır. Buradaki höyüklerde Hititlerin üzerinde Frig izlerine rastlanmış oluşu, Balkanlardan Anadolu’ya gelen Friglerin, Hitit yerleşim alanlarının üzerlerinde yaşadıklarını göstermektedir. Geç Hitit Devletleri döneminde Sivas’ın güney kesimi Hitit yazıtlarından öğrenildiğine göre Tilgarimmu ismi ile anılıyordu. Yöre MÖ.VII.yüzyılda Kimmer ve İskit akınlarına uğramış, MÖ.VI.yüzyılın başlarında Medler ve Persler yöreye egemen olmuşlardır.

Lydialılar döneminde Kral Yolunun Sivas’tan geçişi, yörenin önemini daha da arttırmıştır. Bugünkü il merkezinin bulunduğu yerde o dönemde Sebasteia isimli bir kentin olduğu bilinmektedir.

MÖ.IV.yüzyılın ikinci yarısında Persleri ortadan kaldıran Makedonya Krallığı bir süre yöreye hakim olmuş, İskender’in ölümünden sonra Kapadokia Krallığına bağlanmıştır. Uzun bir süre Pontus ve Ermeni Krallıklarının yönetiminde kalan yöre, MS.17’de bütün Kapadokia ile birlikte Roma egemenliği altına girmiştir. Bu dönemde kısa sürelerle Partların ve Sasanilerin eline geçmiş, Bizans döneminde ise Armeniakon Themasının sınırları içerisinde kalmıştır. XI.yüzyılda ise Bizans’ın Sebasteia Themasına bağlanmıştır.

Malazgirt Savaşı’ndan önce Selçuklular yöreye akınlar düzenlemiş ve bazı Türkmen grupları da buraya yerleşmişlerdir. Bu arada Selçuklulardan Elbasan kısa süre yörede hakimiyet kurmuştur. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmen boylarının yöreye yerleşimi hız kazanmıştır. Kısa bir süre Selçuklu egemenliği altında kalan Sivas’ta Danişmendli Beyliği kurulmuştur (1075).

Danişmend Beyliğinin taht kavgaları ile zayıf düşmesinden sonra Anadolu Selçuklularını yeniden birleştiren I.Mesud, 1152’de Sivas’ı ele geçirmiştir. Bundan sonra 1175’te II.Kılıçarslan tarafından kesin olarak Selçukluların hakimiyetine girmiştir. Ardından İzzeddin Keykavus Sivas’ı başkent yapmış, uzun süre Sivas’ta kalarak Sivas’ imar etmiş ve geliştirerek büyük bir ilim merkezi haline getirmiştir. İzzettin Keykavus’un türbesi, medresesi o dönemden günümüze gelebilen yapılar arasındadır.

İzzeddin Keykavus’un ölümünden (1220) sonra yerine geçen Alaeddin Keykubat zamanında Anadolu Selçuklularının en parlak dönemi olmuştur. Alaaddin Keykubat Moğol tehlikesini görerek Sivas’ı 1224’te surlarla çevirerek korunaklı duruma getirmiştir. II.Gıyasettin Keyhüsrev zamanında kötü yönetimden ötürü, sıkıntı çeken halk, 1240 yıllarında ayaklanarak Sivas’ı yağmalamışlardır. Bu sırada Moğollar Anadolu’yu ele geçirmek üzere harekete geçmiş, Gıyasettin Keyhüsrev’i 1243’te Kösedağı Savaşı’nda yendikten sonra Sivas’ı ele geçirmişlerdir. Bundan sonra Moğollar yöreye egemen olmuş, Moğollara bağlı Selçuklular, Moğolların kurduğu İlhanlı Devleti Sivas’ı yönetmiştir. Sivas bu dönemlerde büyük gelişme göstererek önemli bir ticaret ve bilim kenti olmuştur.

İlhanlılar döneminde Demirtaş Sivas’a yerleşmiş ve istiklalini ilan ederek Sivas’ta uzun yıllar saltanatını sürdürmüştür. Demirtaş’tan sonraki Sivas Valiliğine Alaeddin Eratna oğlu Gıyasettin Mehmet, Alaeddin Ali ve oğlu Mehmet Bey gelmiştir. Kadı Burhaneddin Mehmet Beyi yerinden uzaklaştırarak Sivas’ta kendi adına bir devlet kurmuştur. Bu dönemde Burhaneddin Bey Sivas’ı onarmış, surların etrafına hendekler kazdırarak kaleyi güçlendirmiştir. Ancak Akkoyunlulardan Kara Osman ile yapılan savaşta ölmüş ve yerine oğlu Alaaddin geçmiştir. Bu dönem Anadolu’da Moğol ve Osmanlılar arasındaki savaşların, çekişmelerin başladığı dönemdir. Yıldırım Beyazıt Amasya’yı alarak Sivas’a yaklaşmış, o sırada Karamanoğullarının baskısına dayanamayan Alaaddin Bey de Sivas’ı Osmanlılara teslim etmiştir.

Yıldırım Beyazıt, büyük Şehzadesi Emir Süleyman’ı şehre vali olarak tayin etmiştir. Sivas Osmanlıların eline geçtikten bir yıl sonra 1400 yılında Timur’un istilasına uğramıştır. Bu dönemde şehir Timur tarafından yağmalanmış ve yakılmıştır. Sivas 1413’te yeniden Osmanlı topraklarına katılmış, 1472’de de Akkoyunluların saldırılarına uğramıştır.

Osmanlı yönetiminde Rumiye-i Sugra içerisinde yer alan Sivas yöresi 1511’de Şahkulu, Baba Tekeli ayaklanmasında önemli rol oynamıştır. Yavuz Sultan Selim bu ayaklanmayı bastırmış ve Rum eyaletini Paşa Sancağı yapmıştır. Daha sonra Amasya, Çorum, Tokat kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas’a bağlı birer sancak olmuştur.Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Sivas’tan 40 ilkokul, 1000 dükkan, 18 han, 40 kadar çeşmesi olduğundan söz etmektedir.

XVI.-XVII.yüzyıllarda Celali Ayaklanmalarının en etkili olduğu yerler arasında idi. XIX.yüzyıl sonlarında Sivas’taki Ermeni ayaklanmaları Sultan II.Abdülhamit’in kurdurduğu Hamidiye Alayları tarafından bastırılmıştır. Bu arada Kafkasya’dan gelen Çerkez göçmenleri Sivas’ın Uzunyayla kesimine yerleştirilmiştir.

I.Dünya Savaşı’ndan sonra, Milli Mücadele Sivas’taki kongre ile başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmış, Amasya ve Tokat Kongrelerinden sonra 27 Haziran 1919’da Sivas’a gelerek burada bir kongre yapılmasına karar vermiştir. Mustafa kemal Paşa ve beraberindeki heyet 4 Eylül 1919’da bugünkü Atatürk Kongre ve Etnoğrafya Müzesi olan binada Sivas Kongresini yapmıştır.
Sivas Kongresi öncesinde General Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay ve Refet Bele ile buluşan Mustafa Kemal Paşa 21-22 Haziran 1919’da bir genelge yayınlayarak İstanbul’daki bazı devlet adamları başta olmak üzere komutanlara özel mektuplar yazmıştır. Bu genelge ve mektuplarda “ Milletin istiklâlini kurtarmak için, her türlü tesir ve baskıdan uzak bir millî heyetin kurulması gerekmektedir. Bunun için yazışmalar sonunda, Anadolu’nun en güvenilir yeri Sivas’ta Millî Kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır. Fırka (parti) anlaşmazlıkları gözetilmeden her sancaktan, halkın güvenini kazanmış üç murahhasın (delegenin ), mümkün olan çabuklukla yola çıkarılması gerekir. Her ihtimale karşı bunun bir ‘millî sır’ olarak tutulması ve gereken yerlerde yolculuğun değişik adla ve kılıkla yapılması lâzımdır. Müdafa-i Hukukı Millîye Cemiyetleri ve Belediye Başkanlıklarınca murahhasların seçilmesi ve yola çıkarılması hakkında, vatanseverlikle yardımcı olmanızı; ve onların adlarıyla yolculuk tarihlerinin telgrafla bildirilmesini istirham eylerim” yazılmıştır.

Sivas Kongresinde alınan kararlar bir bildiri olarak yayınlanmıştır:
“Mondros Mütarekesinin imzalandığı anda Osmanlı ülkesinin sınırları içerisinde kalan bölgeler bir bütündür, parçalanamaz, birbirinden ayrılamaz. Bunu çiğnemeye yönelik her türlü işgal ve müdahaleye silahla karşı koymak, meşru müdafaa hakkını kullanmaktır. Osmanlı hükümeti dış baskı karşısında ülke topraklarından bir bölümünü terk etmeye yönelirse buna karşı direnilecektir. Milletin bağımsızlığını, ülkenin bütünlüğüne saygı duyulması koşulu ile başka devletlerin ekonomik, sınai ve teknik yardımları memnunlukla kabul edilecektir. İstanbul hükümeti de diğer medeni ülkelerin, hükümetleri gibi milli iradeye saygı göstermeli, bu amaçla Meclis-i Mebusanı bir an önce toplantıya çağırmalı, aldığı kararları o meclisin denetiminden geçirmelidir. Ülkedeki tüm direniş örgütleri birleştirilmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hıkık Cemiyeti adı altında toplanmıştır. Mevzii dernekler bu cemiyetin birer şubesi olacaktır. Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, Heyeti Temsiliye adı altındaki merkez tarafından yönetilecektir. Bu kurul gerektiğinde İdare-i Muvakkadi ilanına yetkili olacaktır.”

Cumhuriyetin ilanından sonra Sivas, il konumunu sürdürmüştür.

Sivas’ta günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Ulu Cami (1196-1197), Şifaiye Medresesi (1217), Buruciye Medresesi (1271), Çifte Minareli Medrese (1271), Gök Medrese (1271), Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası (1228), Abdülvahap Gazi Türbesi (XVII.yüzyıl), Şeyh Hasan Bey Kümbeti (1347), Ahi Emir Ahmet Türbesi (Güdük Minare) (1333), Kadı Burhaneddin Türbesi, Abdülvahab-i Gazi Türbesi, Şemseddin Sivasi Türbesi, Zara’da Şeyh Merzuban Türbesi, İmranlı’da Cogi Baba Türbesi, Yıldızeli’nde Pir Sultan Abdal Türbesi, Yıldız Köprüsü (XIII.yüzyıl), Eğri Köprü, Boğaz Köprü, Meydan Camisi (1564), Kale Camisi (1580), Ali Ağa Camisi (1589), Ali Baba Camisi (1792), Behram Paşa Hanı (1573), Kurşunlu Hamam (1576), Meydan Hamamı (XVI.yüzyıl), Taşhan (XIX.yüzyıl), Ziyabey Kütüphanesi (1908), Vali Halil Rıfat Paşa’nın yaptırdığı Hükümet Konağı (1884), Jandarma Binası (1908), Atatürk Kongre ve Etnaoğrafya Müze Binası (Eski Lise-Sivas Sultanisi) (XIX.yüzyıl) ve Türk sivil mimari örneklerinden eski Sivas evleri bulunmaktadır.

Hafik Gölü, Zara Tödürge Gölü, Gürün Gökpınar Gölü, Sızır Şelalesi, Eğriçimen yaylası, Kardeşler Ormanı, Kale Park, Sıcak Çermik, Soğuk Çermik, Balıklı Çermik ilin doğal güzellikleri olup aynı zamanda mesire yerleridir.
 

ceylannur

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
2 Eylül 2011
Mesajlar
3,872
Tepkime puanı
37
Sivas Genel Bilgi-2

Sivas Gezgin Gözüyle

Sivas'a Gittiniz Mi??

SİVAS MÜZESİ:
Sivas'ta müze teşkilatı kurulması fikri eski yıllara kadar uzanmaktadır. Cumhuriyet Döneminde (1922) Hars Müdürlüğü'nün emirleri ile dağınık olarak bulunan eserlerin vilayet merkezindeki bir okulda toplanarak müze kurulması istenmiştir. Lise haline getirilen okulda küçük bir müzenin teşkil edilmiş olduğunu ve müze koleksiyonları arasında kıymetli eserlerin de yer aldığını görüyoruz. Bu müze 1923 yılında kabaca tasnif edilerek ziyarete açılmıştır.

Lise binasında müzenin gelişmesine imkân olmadığı anlaşılınca müze için vilayette bir yer aranmış ve il merkezindeki eski eserlerin de değerlendirilmesi düşüncesiyle müze ve eserleri 1927 yılında Gökmedrese'ye nakledilmiştir. Müzenin sistemli bir şekilde ele alınması ancak bundan sonra mümkün olmuştur. Bu arada, eserlerin bir kısmı Ankara'ya nakledilmiş ve bir kısmı da etnografik eserlerin yer aldığı Müze Eve verilmiştir. Ancak müze, bu koşullarda gelişme gösterememiştir. 1951 yılında Etnografya Müzesi'ne verilen eserler geri alınmış,çevreden de bazı eserler toplanmıştır.1968 yılına kadar Gökmedrese'de görevini yürüten müze, aynı yıl Buriciye Medresesi'ne taşınmıştır.
Sivas Müzesi 1 Kasım 1983 tarihinde, 4 Eylül 1919'da tarihi kongrenin toplandığı, lise binasına taşınmış, Buriciye Medresesi'nin ise Arkeoloji ve Taş Eserler Müzesi haline getirilmek üzere onarımı planlanmıştır.

Sivas Kongresi'nin toplandığı bina 1880'li yıllarda Vali Sırrı Paşa tarafından düşünülerek ilk temelleri atılmış, sonra gelen Vali Memduh Paşa ilk temel yerini bugünkü şekliyle değiştirmiş ve 1892 yılında o zamanki adıyla "Mülki İdadi" olarak hizmete sunmuştur.Daha sonra Sultani olarak hizmete giren bina 1924 yılında "Sivas Lisesi" adını almıştır. 1981 yılına kadar lise olarak kullanılan bina 1983 yılında müze olarak son şeklini almıştır. 3 katlı binanın 1. katında etnografik eserler teşhir edilirken 2. katta ise Atatürk- Sivas Kongresi ve Milli Mücadele ile ilgili bilgi ve belgelerin teşhiri yapılmaktadır. Sivas Müzesi'ne bağlı birimlerden Buriciye Medresesi ve Akaylar Konağı'nda onarım çalışmaları sürdürülmektedir. Müze Müdürlüğü'ne bağlı müzelerden biri de Aşık Veysel Müzesidir. Kültür Bakanlığı 1979 yılında Sivas İli Şarkışla İlçesi Sivrialan Köyü'ndeki bir evi kamulaştırarak müzeye dönüştürmüş ve 21 Mart 1982 tarihinde de bunu ziyarete açmıştır. Müzede Aşık Veysel'in kullandığı eşyalar, yöresel dokumalar ve fotoğraflar sergilenmektedir.

Sivas Müze Müdürlüğü kayıtlarında 1997 yılı sonu itibarı ile 2857 adet etnografik, 4621 adet sikke, 1965 adet arkeolojik, 50 adet çivi yazılı tablet, 215 adet mühür ve mühür baskısı, 182 adet el yazması kitap olmak üzere 9890 adet eser mevcuttur.

Atatürk ve Kongre Müzesi:
Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye tarafından 2 Eylül-18 Aralık 1919 tarihleri arasında "Milli Mücadele Karargâhı"olarak kullanılan bina Cumhuriyet tarihimizde çok önemli ve müstesna bir yer tutmaktadır.
Binanın 12 Rebiül-evvel 1310 H (5 Ekim 1892) tarihinde Sivas Valisi Mazlum Paşazade Mehmet Memduh Bey tarafından Mülki İdadi Binası olarak yaptırıldığını belirten dört satırlık kitabe, halen Sivas Müzesi'nde bulunmaktadır.
XIX. yüzyılın Geç Osmanlı Dönemi sivil mimarlık örneklerinden biri olan yapı, üç katlı ve iç avluludur. Dış cephelerinde taş, iç mekânlarda ise ahşap ana malzemedir.

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına üç buçuk ay süre ile resmi karargâh olarak tahsis edilen bina; Sivas Kongresi içtimalarının burada yapılmış olması, Anadolu'daki Milli Mücadele hareketinin teşkilatlandırılarak millet iradesinin her türlü baskının, kişi ve zümre idaresinin üstünde olduğunun bütün dünyada ispatlanması ve Cumhuriyet yönetiminin temellerinin burada atılmış olması ile tarihi bir hüviyet kazanmıştır. Sivas Kongresi'ne ondokuz vilayeti temsilen otuz iki üye katılmıştır,ancak illerden seçilerek kongreye sonradan dahil olan delegeler nedeniyle bu sayılar değişiklik göstermektedir.

Yapıldığı tarihten itibaren okul binası işlevini sürdüren yapı; İdadi, Sultani, Sivas Lisesi, Kongre Lisesi adları ile anılmıştır. 1930 yılındaki bir tadilatta doğu cephesindeki esas giriş batı cephesine alınmış, çatısı sacla kaplanmıştır. 1981 yılına kadar lise olarak hizmet veren binanın, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in direktifleriyle müze haline getirilmesi planlanmıştır. 1984 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilen Kongre Binası; Bakanlığımızın Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nce aynı yıl başlatılan müze amaçlı restorasyon ve teşhir ve tanzim çalışmaları sonucunda; bodrum kat depoların, laboratuvar ve fotoğrafhanenin yer aldığı mekânlar olarak; zemin kat Etnografya Müzesi; üst kat ise Atatürk ve Kongre Müzesi olarak düzenlenmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye'nin bir müddet karargâh olarak kullandıkları binanın müsamere salonunda, 4-12 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresi'nin içtimaları yapılmıştır. Tarihi Kongre Salonu ve Atatürk'e ait çalışma ve dinlenme odası, kongrenin yapıldığı günlerdeki hali ile muhafaza edilmektedir.
Üst katta ayrıca; kongre öncesindeki olayların, Mustafa Kemal Atatürk'ün kongre hazırlığı ile ilgili tamimlerinin ve bildirilerinin sergilendiği salon; o zamanki muhaberenin temelini oluşturan telgraf odası; Sivas Kongresi ile ilgili tutanakların yer aldığı salon; merkezi Sivas'ta kurulmuş olan Anadolu Kadınları Müdafa-i Vatan Cemiyeti'ne ait bildiriler ve haberleri içeren belgeler ile İrade-i Milliye Gazetesi'nin basıldığı matbaa makinası ve bu gazeteye ait nüshaların sergilendiği salonlar bulunmaktadır. Sivas Kongresi sırasında ve sonrasında Sivas'ta alınan tüm kararlara ait belgeler; Cumhurbaşkanlığı Köşkü-Atatürk Özel Arşivi, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih Komisyonu ve Ateşe Özel Arşivi, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı arşivlerindeki belgelerin örnekleri müzede sergilenmektedir.

Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi:
Etnografik Eserler Bölümü
1892 tarihinde Sivas Valisi Memduh Paşa tarafından yaptırılan yapı, XIX. yüzyıl Geç Osmanlı Dönemi sivil mimarisinin güzel örneklerinden biridir. Üç katlı ve iç avlulu binanın dış cephelerinde taş, iç mekânlarında ise ahşap malzeme kullanılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye'nin bir süre karargâh olarak kullandıkları ve o tarihlerde Sultani olan bina; Sivas Kongresi'nin 4-12 Eylül tarihleri arasında burada toplanması ile tarihsel bir kimlik kazanmıştır.
1981 yılına kadar okul olarak kullanılan bina onarımı, teşhir ve tanzimi gerçekleştirildikten sonra, 1990 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. Üst kattaki tarihi Kongre Salonu, Atatürk'e ait çalışma ve dinlenme odası, Kongre'nin yapıldığı günlerdeki hali ile muhafaza edilmektedir Bu katta ayrıca; Kongre ile ilgili çeşitli belgelerin sergilendiği mekânlar bulunmaktadır. Binanın zemin katı tümüyle etnografik nitelikli eserlere ayrılmıştır.

Silah Seksiyonu:
Osmanlı Dönemine ait kılıç, kama, zırh, miğfer, kalkan, ok, yay, tüfek, tabanca, barutlu tüfek gibi çeşitli savaş aletleri sergilenmektedir. A. Turan Türkeroğlu (Hacı Beslen) Odası: Etnografik nitelikli eserler, sikkeler, hat sanatının güzel örneklerinden olan levhalar, yağlıboya tablolardan meydana gelen koleksiyonunu müzeye bağışlayan Hacı Beslen'e müzede ayrı bir mekân ayrılmıştır.

Kilim Seksiyonu:
Sivas ve yöresinden derlenen kilim,seccade,zili örnekleri bu seksiyonda yer almaktadır. 1180 tarihli Divriği Kale Camii'nin ahşap mimberi de burada sergilenmektedir.
Sivas Başodası: Osmanlı Döneminde Sivas konaklarında misafirlerin ağırlandığı baş oda; ocaklı ısınma sistemi, işlemeli perdeleri, sedirli, minderli, kırlentli oturma yerleri ve şerbetlikleriyle eskiden olduğu gibi düzenlenmiştir. Burada ayrıca mankenlerle de teşhir yapılmaktadır.
Divriği Ulu Camii'ne ait ahşap eserler de bu bölümde teşhir olunmaktadır.

Bakır Eserler Bölümü:
Osmanlı Döneminde günlük hayatta çok kullanılan sini, ibrik, kazan, matara, lenger, sahan, kevgir, şamdan gibi bakır eşyaların yanı sıra, çeşme lüleleri, ağırlık ölçüleri, kilit ve kapı tokmakları bu seksiyonda yer almaktadır.

Tekke Eşyaları Bölümü: Sivas'taki eski tekkelere ait sancak, teber, şiş, tesbih, mum, zikir tespihleri, tef, zil gibi eserler teşhir edilmektedir.

Giysiler ve El İşlemeleri:
Sivas yöresine has, yağlık, cepken gibi çeşitli giysiler, seccade, havlu ve bohçalar üç salonda sergilenmektedir. Orta vitrindeki giysiler, mankenler üzerinde canlı teşhirle ziyaretçilere sunulmaktadır.
Müze binasının orta avlusu halı seksiyonu halinde düzenlenmiştir. Sivas ve yöresine ait halılar kronolojik sıra ile sergilenmektedir.
Bu avluya açılan ve koridor üzerinde bulunan ondört pencere vitrin haline getirilmiş olup; kahve takımları, gümüş takılar, yazma ve hat sanatı ile ilgili eserler, cam ve porselen eşyalar, lambalar bu vitrinde teşhir edilmektedir.
Binayı yaptıran Memduh Paşa'nın 1904 (1322 H) tarihinde Sivas'ta dokunan portre halısı ile yapılış tarihini gösteren kitabe müzenin dikkate değer eserleri arasındadır. Prof. Dr. Şefik Dener'in müzeye armağan ettiği Kangal çorapları, halı yastık yüzleri de ayrı bir vitrinde sergilenmektedir. Gürün şalları müzede ayrı bir eser grubunu teşkil etmektedir.

Şifaiye Medresesi:
İl merkezinde Selçuklu parkı içerisinde, Çifte Minareli Medresenin tam karşısındadır. 1217 yılında Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu Tıp okullarının ve hastanelerinin en eski ve en büyüklerindendir.1220 yılında vefat eden I. İzzeddin Keykavus, vasiyeti üzerine çok sevdiği Sivas'taki Şifaiye Medresesinin güney eyvanındaki türbede ailesi ile birlikte yatmaktadır.

Çifte Minareli Medrese:
İl merkezindedir. İlhanlı Veziri Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından 1271 yılında yaptırılmıştır. Medresenin sadece doğu yönündeki asıl cephesi ayakta kalmıştır.
Gök Medrese:
İl merkezindedir. Selçuklu veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından 1271 yılında yaptırılmıştır. Taç kapı üzerinde yükselen tuğla örgülü iki minaresindeki mavi çinilerden dolayı Gök Medrese adını almıştır. Plastik sanatların şaheserlerinden olan taç kapıda mermer malzeme kullanılmış olup, taç kapısının üst iki köşesinde iç içe girmiş hayvan motifleri vardır. Medreseye girişte sağda mescit, solda ise Dar-ül Hadis bölümü mevcuttur.

Ulu Camii:
İl merkezindedir. Sivas Müzesinde bulunan kitabesine göre 1196-1197 yılında Kızıl Arslan Bin İbrahim tarafından yaptırılmıştır. Şeyh Hasan Bey Kümbeti (Güdük Minare) : İl merkezindedir. Kare kaide üzerine, silindirik tuğla örgülü bir gövdeye sahip oluşu ve kısa minareye benzemesinden dolayı halk arasında Güdük Minare adıyla anılmaktadır. İl Merkezinde; Ahi Emir Ahmet Türbesi, Şemseddin Sivas-i Türbesi, Akbaşbaba Türbesi, Şeyh Erzurum-i Türbesi, Kadı Burhaneddin Türbesi, Süt Evliyası Türbesi, Bum Baba Türbesi, Arap Evliyası Türbesi, Arap Şeyh Türbesi, Meydan Camii, Ali Ağa Camii, Alibaba Camii ve Türbesi, Divriği'de Sitte Melik Türbesi, Kemareddin Türbesi, Nureddin Salih (Kemankeş)Türbesi, Gemerek'de Çepni Cami. Yıldızeli'nde Kemenkeş Kara Mustafa Camii ve Hamamı, Şeyh Halil Türbesi. Zara'da Şeyh Merzuban Türbesi ildeki diğer türbe ve camilerdir.

Sivas Sözlü Tarih

Şeyh Merzuban Söylencesi:
Söylenceye göre Şeyh Merzuban ,Xlll.yy ın ikiinci ayrısında yaşamışXlV.yy.başında ölmüştür.Buraya şeyhinin buyruğuyla Horosan'dan gelmiştir.Asıl adı Mahmud Ra Mazruban'dır.Amacı insanları doğru yola çağırmakionlara iyiyi doğruyu göstermektir.
Seşçuklu sultanı Alaeedin Keykubat Doğu seferine çıkmıştır.Bir süre kışal denilen yerde konaklar.Gecelri uzaktan uzağa yanan bir ışık ilgisini çekmiştir.Halka sorar Şeyhi sevmeyenlerden biri "Sultanım orada sarhoş bir Şeyh oturur.Gece Gündüz demez içer.Çira onedenle sönmüyor."der.

Sultan daha da ilgilenir.Ertesi gün iki deveye şarap yükler ve Şeyhe gönderir.Devret yakınlarında develerin bir adım bile atmadıkları huzursuzlandıkları görülür.Askerlerde develri kımıldatamazlar.Sonunda:"Bari gidip Şeyhe söyleyelim de yardım etsin."derler.Yanına vardıklarında ilk kez Şeyh konuşur:"Sulatan selam söyleyin,bize öyle şey gerekmez.Bazusu kuvvetli,kılıcı keskin olsun,Develerdeki yüklerin bir dengi yağ,bir dengi bal olsun,cümlesini askere yetirsin taam olsun" der.

Askerler dönüp olanları Sultan anlatırlar,Develrin yükü açıldığında bir dengi yağ,bir denginin bal olduğu görülür.Bunlarla orduya helva pişirilir.Tüm askerler doyar,gene de tükenmez.Bunu üzerine Sultan, Şeyhi tanımak ister.Yanına varıp duasını alır.yola koyulur.Düşmanala yüz yüze gelirler.düşman çok güçlüdür.Sultan yenilmek üzereyken ,Şeyh Merzuban'ın sözü aklına gelir."Bana yardım edecekti kavlimiz böylemiydi?" diye içinden geçirir.Sağ yanına döndüğünde Şeyhin Yanı başındak içayda abdest aldığını görür.İşi bitince ayağa kalkar:"sultanım kalbini bozma,zafer senindir"deyip atına atlar;yalın kılıç düşman üsütne varır.Sultanın askerleride ardından gider.Düşman bozguna uğrar.Seferden dönüşte,sultan gene Şeyhe uğrar.Tekke ile zara arasına boş bir alaan toprak yığdırıpkoskoca bir teep yaptırır.(günümüzde bu tepeye sadaka tepesi denmektedir) Şeyhi buraya çıkarıp,gözünün gördüğü yerleri bağışlayacağını söyler.Divriği yönünü isteyn şeyh ,buraları tekkenin malı yapar.Günümüzde de bu topraklar Şeyh Merzuban Tekesi'nindir.

Günün birinde Alaeddin Keykubad'ın canı kahve ister.CAriye kahveyi pişirip tepsiye koyduğunda eline sürekliiki fincan gelir.Ayırıp tek fincan koyar,dönüp baktığında tepside yine iki fincan vardır.Bu durum birkaç kez yinelenince durumu sultana anlatır.Sözünü bitirmeden kapı açılır.Şeyh Merzuban girer.Şeyh Merzuban günümüzde debir ziyaret yeridir.

Kösdoğan Söylencesi:
Divriği kalesinin egemeni Mengücükoğlu Şahin Şah 'ın Ertuğrul adlı yiğit bir oğlu vardır.Ertuğrul günün birinde geyik avına çıkar,av izlerken karşı yakaya geçer.O sırada adamlarıyla birlikte oradan geçen Belkıs ile karşılaşır.Kız öyle güzeldir ki içine ateş düşer.Belkıs ta bu yiğit delikanlıdan hoşlanmıştır.

Ertuğrul atını sürüp babasının yanıan varır,Belkısla evlenmek istediğini söyler;kızın babası din ayrımı gözetip kızı vermezse savaş açmasını ister.Şah Ermeni kralına adamlarıyla durumu bildirir.Kral elçileri güler yüzle karşılar,ikramlarda bulunur.Şahı reddetmeyi hemen göze alamadığınıdan :"Savaş da neymiş?Hiç şahlar şahı kızımı isterde ben vermezmiyim? Yalnız hemen cevaplamam olmaz kızımla da bir konuşayım" der.
Belkıs çoktan razıdır.Ertuğrul bey gün batımlarında kalenin burcuna çıkar ,okunun ucuna bağladığı mektubu ,Belkıs'a fırlatır.belkıs da iki gün sonra aynı yolla cevabını yollar.Zamanla Belkıs'ın cevabı gecikmeye başlar.Ertuğrul bey Babsından bir kez daha elçiler göndermesini ister.Bu kez Kral:Kızımla konuştum o da istekli,ama kızım çok guruludur.erkek çocuğum olmadığından onu bir erkek gibi yetiştirdim.Şimdi o da "ben şahın oğluna varmak isterim,dillerini de dinlerini de kabul ederim ,anacak vaarcağım erkerğinde ne denli yiğit olduğunu görmeliyim diyor." der.elçiler biz ağızdan:"şahınızın oğlu dileidğiniiiizden de yiğit ,dilediğinizden de merttir.Dileğiniz nedir?"diye sorar.Kral da "Kalenizin burcundan kalın bir halat gerile Bu halat üç gün üç gece iç yağıyla yağlanaŞahımızın oğlu huzurumuzda bu halata tutunarakboğazu geçip bizim kalemize vara .Bunu başarırsa kızımı veririrm"der.Elçiler durumu Şaha anlatır.Şah bunu kabul etmek istemez oğlunu vazgeçirmek için yalvarmaları fayda etmez Ertuğrul Bey Belkıs'a kavuşmak için her şeyi kabul eder.Hazırlıklar tamamlanır,büyük gün gelir çatar.Ertuğrul halata tutunup karşıya geçmeye çalışır Belkıs'ın yüreği ağzındadır.Ertuğru bey büyük bir gayretle karşıya geçmeye çalışmaktadır.Tam kale burcuna tutunacağı sırada Ermeni kral yanındaki Pehlivanına "kes doğan" diye seslenir.pehlivanın halatı kesmesiyle Ertuğrul bey uçuruma yuvarlanıp poarçalanır durumu gören Belkıs ta kendini burçtan atar.Şahin Şah ordusuyla Belkıs Kalesi'ne yürür.kaleyi alır.Kral kaçmayı başarır.Olaydan sonra kalenin adı Kesdoğan olarak anılır.günümüzde kalenin duvarlarında kan lekesine benzeyen lekeler vardır bunların aşıkların kjanı olduğuna inanılır.

Sultan Gölü söylencesi:
Bir zamanlar Şarkışla'da ouran Ağca Bey adlı varsıl bir kişi Yazları Sultan gölü'nün üst yanındaki Akdağ Tepeleri'nde geçirmektedir.Çok istediği halde bir erkek çocuğu olmamıştır.Tek kızı Sultan'ın üstüne titrer.Sultan da çok güzel biridir.Yöredeki tüm beylerin gözü üzerindedir.Babası bakarki kızını beylerden kurtarmanın yolu yoktur onu erkek kılığına sokar karısıyla kendi ölünceye kadar onu evlendirmemeye karar verir.Cirit,güreş,at koşturma dakızın üstüne yoktur.Kızı tanınmasın diye bey temelli buraya yerleşir;Akçakışla adlı bir köy kurar.

Bahar gelince Kayseri,Karamandan Avşarlar yöreye gelirler. Akdağ'ın üstü Avşarlar'ın çadırlşarıyla renklenir.Günün birinde sürülerini Akdağ çıkaran Avşarlar,Akçakışla'ya yakın bir yerde gecelerler.Herkesin uykuya daldığı aylı bir gecede çobanlardan Külahçıoğlu kavalını öyle bir üflerki,dağ taş kulak kesilir.Sultan'da sese uyanmış,kendinden geçmiştir.Hemen atına atlayıp sese doğru gider.Çobanı bulur.Bir süre söyleşirler.Sultan çobana sevdalanmıştır.Adını sorar;"Adımıza Külahçıoğlu derler Avşarlardanız"der.Kız :"bu tepenin adı Külahçıoğlu koydum.Her Bahr buada bir gece kal ve kaval çal.Al şu çevre sana armağanım olsun,beni andıkça kokla.Ben kızım,adımda Sultan.gönlümün ağası oldun.Sen de beni göğsüne sultan et" der.Atına atlayıp gider.Çoban ardındann vargücüyle bağırırsa da işittiremez.Yoksul bir çoban olduğu düşüncesiyle Sultan'ın kendisine varmayacağı düşüncesiyle günen güne erir.Diyar diyar dolaşır.Derdini kavalına döker.ertesi yıl yine Akçadağ'a gelir.Sultan Külahçıoğlu'nun kavalını duyar duymaz atına atlayıp yanına varır.söyleşir koklaşırlar.Bu böyle devam ederken bey durumu öğrenip çok kızar.Kızını bir odaya kapatır.Külahçıoğlu Sultan'ın gelmediğini görünce onu aramaya başlar dağ demez taş demez sonunda yaşlı bir kadın onu Sultana götürür.Sarılıp koklaşırlar ve "Akdağlar'ın namlı karı erirse,Kızılırmak boz bulanık akarsa,kekiklerin tavşanların kokmaya başladığı zaman kaçalım" diye sözleşirler.

Sonunda gün gelir Sultan'ın kulağı kavalın sesindedir.Fırtınalı bir günde kavalın sesini duyar atına atlayıp sese doğru gider,ama ses her defasında değişik yerden gelmektedir.Rüzgarın oyunundan şaşıran sultan atını bir sağa bir sola sürer.Sonunda sesin Turna Dağı'ndan geldiğine karar verir ve o yana gider.Dağ ulaşmak için Kızılırmak'ı geçmek gerekmektedir.Oysa Kızılırmak çoşmuş kabarmıştır.sultan atını sürer,sulara kapılır bir türlü karşıya varamaz.Sonuda atı havalanır gibi olup kızı karşıya atar.At sakatlanmıştır.Kaval sesi gitgide uzaklaşmaktadır.Sultan deliye döner.Turna Dağı'na yönelir.Bir uçuurm başına varır.Aşağıda da bir ırmak çağıldamaktadır.Ses uzaklaştıkça sultan umutsuzluğa kapılır,otları tırnaklaya tırnaklaya yol almaya çalışır.Tam yaklaştığında ayağı kayar,kızılırmak'ın sularına kapılır.Ertesi gün buralarda gezen avcılar sultanın cansız cesedine rastlarlar.Külahçıoğlu'da yiter gider,bir daha kimse ondan haber alamaz.bundan sonra Sultan'ın düştüğü su Sultan Gölü ,yar da Sultan Yar'ı adıyla anılır.

Dikilitaş söylencesi:
Zara'nın varsıl ailelerinden Hacı Ahmet oğlunu evlendirmektedir.düğün evinde her şey boldur.Herkes yiyip içmekte gülüp eğlenmektedir.Ertesi gün düğün alayı hazırlanır;güvey samenbaşının elini üper,yola çıkılır.İş beklemeye kalmıştır.Güvey merak içindedir.Arkadaşları güveyi samenin gelişini izlemek için dikilitaş Tepesi'ne çıkarır.

Bir süre sonra samenler görünür.Geleneklere göre samen havaya ateş ederken güveyi vurur.Cansız bedeni yere yuvarlanır.Düğün evi bir anda yasa bürünür.Haberi alan gelin kendini Kızılırmak'ın serin sularına atar.Bir süre sonra Kızılırmak tan çıkarılan ceset güveyin yanına gömülür.İkisi yan yana gömülüdür.Dikilitaş tepesindeki bu mezar günümüzde de kavuşamayanların ziyaret yeridir.
 
Üst Alt