Sınaî servet, kira gelirleri ve maaşların zekâtı

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,320
Tepkime puanı
117
Sınaî servet, kira gelirleri ve maaşların zekâtı



Sınaî servetten kastımız sanayi inkılabı ile birlikte hayatımıza giren sanayi sektöründeki üretim makineleridir. Klasik fıkıh kitaplarından bildiğimiz sanatkârın mesleğini icra ettiği el aletlerinin zekâta tabii mallar arasında olmadığıdır.
Demircinin çekici-örsü, semercinin tığı, marangozun keseri bu el aletlerine verilen örneklerdir. şimdi, fabrikatörün mal üretimi için kullandığı makineler, yukarıda saydığımız el aletleri hükmünde midir, yoksa değil midir? Bu soruya verilecek cevap sınaî sektörde kullanılan üretim makinelerinin zekâta tabi olup-olmadığı konusunda bizi doğru sonuca ulaştıracaktır.
Öncelikle zekâta tâbi mallar taabbudî değildir; aksine mualleldir. Yani ‘Efendimiz (sas) döneminde bizzat O’nun tarafından tesbit edilen, isimlendirilen mallar zekâta tâbi, bunun haricinde kalanlar ebediyen değildir’ denilemez. Bu, zekât emrinin vaz’ ediliş ilkesine aykırı bir yaklaşım olur. Onun için fukaha nasslarda belirtilen zekâta tâbi mallarda ortak illet aramış ve bu illetlere sahip olan bütün mallar zekâta tâbidir demişlerdir. Bu tahlile göre zekâta tâbi mallarda iki özellik aranır; bir; namî yani gelir getirici, artırıcı olması, iki zarurî ihtiyaçlar kategorisinde olmamasıdır. Bu perspektiften baktığımızda, üretim makinelerinin hem üretken, hem de aslî ihtiyaçların dışında olması onların zekâta tâbi olduğunu gösterir. Bu hususta fukaha ittifak halindedir. Maddi değer açısından da makinelerin, örneği verilen sanatkarların el aletleri ile kıyaslanamayacağı bu hususta ayrı bir delil olarak kabullenilebilir.
Pekala bu mallardan hangi ölçüde zekât verilecektir. ıki görüş var; birincisi; söz konusu mallar ziraî arazi hükmündedir, zekât miktarı da ona göre belirlenir. Öyleyse safî gelirden % 10, gayri safî gelirden % 5 verilmelidir. ıkinci görüş ise bu yaklaşımı kabul etmez. Bu görüş sahiplerine göre, üretim makinelerin tarla/arazi ile mukayesesi imkânsızdır. Çünkü söz konusu üretim makinaları araziden farklı olarak yıpranır, aşınır. Değişen teknoloji onların yenilenmesini zaruri kılar. Yıpranma payları vardır. Kazanç açısından da bir araziden yılda bir veya iki kere ürün alırken, üretim makinelerinden defalarca alınabilmektedir. Ayrıca üretim sanayisi ticarî alanla içli-dışlı yürümektedir. Üretimden tüketime uzanan çizgide reklamdan pazarlamaya kadar her şey bu sektörün ticaret olduğunu göstermektedir. Öyleyse sözü edilen malların zekâtı, borçlar ve bütün masraflar çıktıktan sonra, sabit mallar zekâttan muaf tutularak ticaret içinde dönen sermaye ve net kârın toplamından % 2,5 oranında verilecektir.
Günümüzde çok önemli gelir kaynaklarından biri olan kiraya verilen taşınır ve taşınamaz malların gelirleridir. Bunlar da zekâta tabidir. Çünkü yukarıda ifade ettiğimiz gibi hem aslî ihtiyaçların dışında, hem de namî, üretken, gelir getiren özelliğe sahiptir. Kiralık daire ve iş yerlerine, kara, deniz ve hava taşımacılığında kullanılan vasıtalardan iş makinelerinden, düğün ve konferans salonlarına varıncaya kadar birçok maldan kira vasıtasıyla elde edilen gelirin zekât hesaplamasında da iki görüş vardır. Bir, bunların mülk değeri üzerinden zekât verilmez; gelirleri nisap miktarını aşarsa % 2,5 oranında zekâta tâbidir. Diğer görüş ise ziraî araziye kıyasla safî gelirden % 10, gayri safî gelirden % 5 nisbetinde ödenir ki evla olan budur.
Maaş ve mühendis, mimar, terzi, inşaat ustası, kuaför vb. serbest meslek sahiplerinin kazançlarının zekâtına gelince; önce konu ile alakalı önemli bir hususun bilinmesi gerekir; bu katogoriye giren ve düzenli gelire sahip olan kişilerin kazançlarını fukaha, ‘mâlü’l müstefâd’a yani bağış, miras gibi kazançlara benzetmiş; dolayısıyla nisaba baliğ olduktan sonra üzerinden bir yıl geçmesi gerekmediği hükmünü vermişlerdir. Zekâta gelince; bu kişilerin asli ihtiyaçları ve bu ihtiyaçlarına matuf tasarruf ve borçları çıkarıldıktan sonra geri kalan gelirleri nisab miktarını aşıyorsa, bu miktardan % 2,5 oranında zekât vermeleri gerekir. Bunlar zekâtı vermek için yıl sonunu beklemek veya nisaba bâliğ miktarı üzerinden bir yıl geçmesini beklememeleri uygundur. Aylık düzenli gelirlerinden yine aylık olarak zekâtlarını verebilirler.

Ahmet Kurucan
 
Üst Alt