Rize ili özellikleri -Tarihi Coğrafyası

NiDa

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Eylül 2011
Mesajlar
281
Tepkime puanı
7

Rize ili özellikleri Konumu Tarihi Coğrafyası Plaka Kodu 53

800px-Latrans-Turkey_location_Rize.svg.png


744px-Rize_%28tr%29.svg.png

Rize ilinin ilçeleri


Rize ili, Türkiye'nin kuzeydoğusunda yeralan ve Karadeniz'e sahili olan bir il. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yeralan Rize'nin batısında Trabzon doğusunda Artvin,Güneybatısında Bayburt, güneyinde Erzurum illeri bulunur. Türkiye'nin en çok yağış alan ilidir. En önemli ürünü çay olan Rize'de kivi meyvesi yetiştiriciliği de başlamış durumdadır. Fakat kivi üretimi fazla olmadığı için ancak şehrin kendi ihtiyacını karşılar.

Rize'de yaz mevsimi ılık geçer. Sonbahar ve kış mevsimleri ise yağışlı geçer. Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan Rize, bölgenin en karakteristik özelliklerini gösterir. Anadolu'nun diğer bölgelerinden coğrafi yapısıyla olduğu gibi kültürel yapısı ile de ayrılır. Dik yamaçlı vadileri, zirvelere ulaşılabilir dağları, buzul gölleri, zümrüt yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri, coşkun akan dereleri ile çok özel bir turizm beldesidir.

Osmanlı döneminde liman, nahiye ve kaza merkezi olarak önemini korumuştur. 1640 yılında buraya gelen Evliya Çelebi Rize’den şöyle söz etmiştir: “Trabzon’a bağlı deniz kıyısında bahçeli güzel bir yerdir”. Osmanlı döneminde Batum Kalesi muhafızı Tuzcuoğlu Memiş Ağa (1814-1817) ve Trabzon ağalarının isyanı (1835) gibi isyanlar olmuş ve bastırılmıştır. Rize XIX.yüzyılda önemli bir kaza merkezidir. Berlin Antlaşması ile (1878) Lazistan sancağının merkezi olan Batum Rusya’ya bırakılınca Rize Trabzon Vilayetine bağlı sancağın merkezi olmuştur.

En son yapılan 2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu 365.938’dir. Köy nüfusu ve şehir merkezi nüfusu yıllara göre değişiklik göstermektedir. Nüfusa, şehir dışına verilen göçler de etki etmektedir. Rize'de nüfusun dağılışını belirleyen temel faktör yer şekilleridir.


  • Rize Trafik Plaka Kodu: 53
    [*]Rize Telefen Alan Kodu: 0464


Rize ilimiz Nüfus ve Yerleşim

06.jpg

Yerleşmeye elverişli düz alanların az bulunması, yerleşme merkezlerinin sahil şeridinde ve akarsu vadilerinde kurulmasını zorunlu kılmıştır. Nitekim merkez ilçe de dahil olmak üzere 12 ilçenin 6 tanesi sahil şeridinde, diğer ilçelerin tamamı ve köylerin önemli bir kısmı da akarsuların taraça düzlüklerinde kurulmuştur. Ayrıca içerilere doğru engebenin çok artması, iç bölgelerin nüfusunun tenha olmasına yol açmıştır. Bunun sonucunda, ortalama 86 olan nüfus yoğunluğu sahil şeridinde 100'ü geçmektedir. Bir başka deyişle Rize'nin sahil şeridi Türkiye'nin en yoğun nüfuslu yerleri arasında olduğu gibi ortalama nüfus yoğunluğu bile Türkiye ortalamasının (69) çok üzerindedir.

Diğer taraftan arazinin çok engebeli olmasının yanı sıra bir takım sosyo-ekonomik nedenler, köylerdeki yerleşme biçimini "Dağınık köy yerleşmesi" olarak belirlemiştir. Evler çoğunlukla birbirinden uzak olup, her ailenin konutu kendi arazisi içerisinde kurulmuştur. İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da olduğu gibi evlerin bir arada bulunduğu bir köy meydanına rastlanmaz. Ancak Rize'de çayın yarattığı ekonomik ve sosyal gelişme, bu yerleşme biçimine bir yenisini eklemiştir; daha iyi şartlarda yaşama isteği insanları yeni konutlar yapmaya ve bunları yol kenarına inşa etmeye yöneltmiştir. Bunun sonucunda bir yandan, eskinin tamamen ahşap ya da "dolma" adı verilen yontulmuş taş-ahşap karışımı evleri yerlerini betonarme evlere terk ederken, bir yandan da evlerin yol kenarlarında toplanması sonucu "Yol Boyu Köy Yerleşmesi" doğmuştur.


Rize ili Yeryüzü Şekilleri

Doğu Karadeniz kıyı sıradağları yayının kuzey yamacında yer alan Rize toprakları genel ifade ile dağlık ve engebelidir.


Rize ili Jeolojik Özellikleri

Doğu Karadeniz dağlık sistemine dahil olan Rize arazisi esas itibariyle Paleozoik zaman (I.zaman) bir temel üzerinde ve Kretase’de (III.zaman ara devresi) başlayan büyük orojenezle (Dağ oluşumu) yüzeye çıkmış Granodiorit ve kertase flişlerinden ibaret olmakla birlikte yer yer Neojen depolarına da rastlanır. Bütün kıyı kesimi yüzeyde üst Kretase serisi volkanik örtü ve tüflerin fazlalığı ile dikkati çeker.

Kıyıya yakın yamaçlarda ise Kretase sedimanları yaygın olmakla beraber, bu sedimanların üzeri yer yer Eosen fliş serileri tarafından örtülmüştür. Yüksek dağlık sahada ise daha çok magmatik elemanlar hakim durumdadır. Granit, andezit ve bazalt kütleleri yüksekliği 3000 m’yi aşan hemen her yerde hakim durumdadır. Yörede alüvyonlara, büyük akarsu vadilerinin denizden itibaren en çok 10 km’ye kadar olan kesimlerinde rastlanır.


Rize ili İklim

Rize’de yazları serin, kışları ılıman ve her mevsimi yağışlı bir iklim görülür. Elli yıl boyunca yapılan rasat sonuçlarına göre Rize’nin yıllık sıcaklık ortalaması 14°C'yi biraz geçer. Bu süre içinde kaydedilen en düşük sıcaklık -7°C derece olup, en yüksek sıcaklık ise 38 C° derecedir. En soğuk ay olan Ocak ayının sıcaklık ortalaması 6,7 C° derece, en sıcak ay olan Temmuz ayının sıcaklık ortalaması ise 22,2 C° derecedir. Ocak minimum -5,6 C° derece, Temmuz maksimumunun 32,5°C derece olduğu Rize’de yıllık sıcaklık salınımı 25,8°C derecedir.Bu haliyle Rize, denizsel iklimlerin karakteristik özelliğini taşır. Rize’de aylık ortalama sıcaklık eğrisi bütün yıl 5 C° derecenin üzerinde seyretmekte olup, sadece 4 ayın sıcaklık ortalaması 10°C derecenin altındadır ve Rize çok nemli bir şehirdir.


Rize ilinin Tarihçe

Anadolu’nun kuzeydoğusunda Kaçkar Dağları ile Karadeniz arasında oldukça sarp bir arazide kurulan Rize’nin tarihi hakkında yeterli bilgilere sahip değiliz. Rize yöresinde yaşayan ilk kavim bitişken dilli, Asyanik kavimleridir. Bölgenin adının ilk defa yazılı bir kaynakta geçmesi M.Ö. 8 yüzyılda olmuştur. Bir bölgede Tarih Çağı'nın başlaması, ilk defa o bölgenin bir yazılı kaynakta anılması ile olur. Bu yüzden, Çoruh boyları ve Rize bölgesi tarihte ilk olarak, Urartulu II.Sardur'un, M.Ö.765 yılında Kars’ın kuzeyindeki, Çıldır Gölü’nün güneyinde yer alan Taşköprü Köyü üstündeki kayalıkta kazdırdığı çivi yazılı kitabede, 'Kulki/Kulkha' olarak geçmiş, sonraki Yunan kaynaklarında da 'Kolk-Koldit'lerden bahsedilmiştir. Bu çivi yazılı kitabe, bölge adının yazılı olarak ilk defa bir yerde geçtiği kaynaktır.

Büyük İskender'in, Pers kralı III. Darius'u yenilgiye uğratması ile elde ettiği Anadolu hakimiyeti M.Ö. 323 senesine kadar sürmüştür. İskender’in ölümünden sonra komutanları ile satraplar arasındaki çıkar ve egemenlik savaşlarında bağımsızlığını ilan eden Mitridates Kitistes, Karadeniz kıyısında Sinop dolaylarına doğru genişleyen Pontos Krallığı’nı kurdu. Pontos Kralı Farnakes M.Ö. 180'de Rize'yi işgal ederek krallığın topraklarına kattı. Rize yöresi daha sonra M.S. 10 yılında Roma İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiştir. Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Rize ve çevresi Bizans topraklarının içerisinde kalmıştır.

Gürcü Kralı III. George (1156-1184) ve Kraliçe Thamara (1184-1212) dönemlerinde Gürcü Ordusunda yüksek mevkiler alan Kumanlar daha sonra Ortodoks Hıristiyanlığı kabul etmiş ve bu devletin Müslüman Türklerle olan sınır bölgelerine yerleşmişlerdi. Bugün Rize'nin İkizdere İlçesinin dağ köylerinde yaşayan Kumbasarlar bu dönem Gürcü ordusunda Başkumandanlık yapan ve yaşlanınca Kraliçe Thamara tarafından bir oyunla görevinden alınmak istendiği için malikane olarak verilen bölgeden ayrılıp Rize Dağlarına çekilen Kumbasar ailesine mensupturlar.

Bu dönemlerde bir tekstil ve ticaret merkezi olarak tanımlanan Rize aynı zamanda Trabzon’daki Rum Krallığına bağlı bir kaza merkezi (Bandon) idi. Merkezi, Pazar olan Rize'nin doğusundaki topraklar ise imparatorluğun sınırları içinde ayrı bir idari birimdi. 1458'de Uzun Hasan'ın, Atabeklerin eli ile yönetilen Çoruh havzasına girip İspir Bölgesini devletin sınırları içine katmasından sonra Hemşin Bölgesi de Akkoyunlular'a tabi olmuştu. Fakat sahildeki Rize kasabası ve Pazar'a kadar olan topraklar Trabzon Krallığına aitti. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet bizzat gelerek Trabzon'u fethettiği zaman sahilde Çoruh Nehrine kadar olan topraklar, Hemşin dahil, Osmanlı Devleti hakimiyetine girdi.

006.jpg

Fetihten önce bu bölgede bulunan Trabzon Rum Krallığı, Megrel Dadyanı, Kartli Kralı ve Çoruh Atabeği kendi aralarında bir Hıristiyan ittifakı yaparak Osmanlı'nın rakibi Akkoyunlu’ları da hami olarak bu ittifaka dahil etmişlerdi. Bu ittifak Papa'nın gayretiyle organize edilecek bir haçlı seferi ve kendilerine destek sağlayacak, Osmanlı’ya rakip diğer Türkmen Beyleri ile Osmanlı’ya saldırıp ortadan kaldırmayı planlıyordu. Bu tertibin farkında olan Fatih 1461'de bizzat sefere çıkarak ittifakın beyni olan Trabzon Krallığını ortadan kaldırdı.

Fatih Sultan Mehmet, Komninoslu bir anadan doğan ve Komninoslardan evli olup, Turabozan Tekfurluğunun müttefiki olan Akkoyunlu Padişahı Uzun Hasan'a rağmen, 1461 yazında ordusuyla gelince, son Takvur savaşsız teslim oldu. Daha önce şehirdeki Rumların çoğu ve çevredeki Rum köylülerinin bir kısmı, Kırım'a göçüp, orada yerleştiklerinden, 1475’te Kırım liman şehirleri Venedik ve Cenevizlilerden alınıp, ilk tahrir yapılırken, bunların "Turabuzoniyan" diye yazıldığı görülüyor. Aynı 1461 yılında, doğuda Çoruh ağzına kadarki yerler ve arada Rize'de savaşsız fethedilerek, bütün buralar, yeni kurulan "Turabozan Sancağı"na bağlandı. Şehir ve kasabalara gönüllü ve sürgün olarak Çorum, Amasya, Tokat ve Samsun bölgelerinden Türkler getirtilerek vergilerden muaf olarak 1464 yılına kadar yerleştirildi.

İkinci Fatih çağı iskanı, 1466 da Konya/Karaman fethedildikten sonra, şehir ve kasaba halkının çoğu İstanbul'a, diğer kısmı da Turabozan Sancağındaki köylülere ve Rumeli’ye yerleştirildi. Turabozan Sancağı’na yerleştirilenler çoğunlukla Rize Kazası’na yerleştirilmiştir. Bu yüzden, her iki iskan sırasında gelen Müslüman Türkler, buralardaki İslami yaşayışları sonucunda Kıpçaklı ve yerli halkın Müslüman olmalarına sebep olmuşlardır. Osmanlı vergi defterlerinde, kimlerin Müslüman olduğu işaret edilmiştir.

1486 yılında, yani Fetih'ten 25 yıl sonra tutulan ilk Turabozan Sancağı Tahrir Tapu Defteri'nde, şimdiki Rize bölgesi:


  • RİZE,
    ATİNA (Hemşin nahiyeleri dahil),
  • LAZLUK (Ardeşen, Vitçe/Fındıklı, Arhavi, Hopa dahil) üç kaza halinde Turabzon'a bağlı gösteriliyor.
007.jpg


Trabzon ve Rize’de ki (Hemşin) "Bornak" adlı köy ve yayla da, Akkoyunlu’ların vezirler çıkaran boyundan olup, buralara iskan edilen koldan kalmadır.

Yavuz Sultan Selim, Çaldıran sonrası, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu fethetmiş, Maraş Bölgesinde Dulkadiroğulları Beyliğini de ortadan kaldırmıştı. Bu beyliğe mensup birçok aileyi sürgünle Trabzon Sancağına gönderirken, bunlar Trabzon'un doğusunda yer alan nahiyelere yerleştirilmiş, önemli bir bölümü de Rize bölgesinde iskan ettirilmiştir. Günümüzde Rize bölgesinde birçok aile dedelerinin geldikleri yerin ismini, aile ismi olarak aldığı için bu isimlerin incelenmesi bize Yavuz Sultan Selim'in valilik ve saltanatı döneminde Rize'ye yerleşen ailelerin geldikleri coğrafya hakkında fikir verir.

1640 yılında Gönye Kalesi’ne görevli giden Evliya Çelebi Rize’den kısa olarak bahseder: Trabzon’a bağlı, deniz kıyısında, bahçeli, güzel bir yerdir, der. Rize tarihinin önemli olaylarından biri de Rize Ayanı, Batum Kalesi muhafızı Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın isyanı ve öldürülmesi olayıdır. (1814-1817) Rize’nin 19 yy’da bir kaza merkezi olduğunu görüyoruz. 3 Mart 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması’yla Lazistan Sancağı merkezi olan Batum Rusya’ya bırakılınca, Rize sancak merkezi oldu. Hicri 1322, Miladi 1904 tarihli Trabzon Salnamesi’nde Rize ile ilgili özetle şu bilgiler yer alır: Lazistan Sancağı’nın merkezidir.”

1914 yılında Osmanlı devletinin I. Dünya Savaşı’na girmesiyle doğu cephesinde başlayan çatışmalarda, 16 kasım 1914’te Hopa Hudut Taburu ile Ali Rıza Bey’in milis kuvvetleri Borçka üzerine yürüdüler. Türk ordusu ve gönüllü milisler büyük başarılar sağladılar, ancak Rusların sürekli, sahil yerleşimlerini bombalamaları, ünlü Midilli ve Yavuz gemilerinin saf dışı kalması, yardım gelmeyişi üzerine kuvvetlerimiz 19 Şubat 1916’da Fırtına Deresine kadar çekildi. 8 Mart 1916 tarihinde, Ruslar Rize’yi işgal ettiler. Savaş yıllarında söylenen bir Rize türküsünde şöyle denmektedir:

Urusun gemileri


  • Siyah bayrak açayi
    Midilliyi görünce
  • Bulut alti kaçayi

008.jpg

Böylece Rize için esaret yılları başladı. Rize halkı için bu kara günler 2 Mart 1918 ‘e kadar sürdü. Ruslar çekildikten sonra silahlı Rum çeteleri ortaya çıkmaya başladı. Bölgede bir Rum–Pontus Devleti kurmak için çalışmalar yapılıyordu. Bu gelişmelere karşı Trabzon’da bütün Doğu Karadeniz Bölgesini içine alan “Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti” kuruldu. Bu cemiyetin Rize şubesi açıldı. 23 temmuz 1919 da toplanan, Erzurum Kongresine bu şube adına Hemşinli Necati Efendi, Abaza Hakkı Efendi katıldı. 8 aralık 1922 tarihinde Şark Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir Paşanın Rize’ye gelmesiyle Rum çetelerine karşı yapılacak mücadele planlandı.

Rizeliler Kuva-i Milliye`ye yazılarak İstiklal Savaşı’na katılmışlardır.

İstiklal Savaşı kazanılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, Rize bir ara Artvin ile birleştirilerek Çoruh vilayeti adını aldı. Daha sonra 20 Nisan 1924’te tek başına Rize Vilayeti oldu. Ulu önder Atatürk 17 Eylül 1924 tarihinde Rize’ye gelmiş ve resmi ziyaretlerden sonra Mataracı Mehmet Efendi’nin evinde misafir edilmiştir. Kaldığı bu ev bu gün Atatürk Evi Müzesi olarak ziyarete açıktır. Cumhuriyet döneminde Rize’nin kalkınması için değişik teşebbüsler yapılmıştır. Bunlardan birisi de Osmanlı Hükümeti zamanında bir yabancı firmaya yaptırılan Rize-İspir-Erzurum karayolu projesidir. Bu yolun yapımı için halk uzun yıllar gönüllü olarak çalışmıştır. Vali A.Ekrem ENGÜR zamanında (1930-1935) çalışmaya yeni giden gruplar törenle vilayetin önünden hareket ediyorlardı. 1937 yılından sonra çay üretimine geçilmesiyle yöre insanının ekonomik kazancı artmıştır.


Rize ili Yaylalar

Rize'nin iç kesimlerinde, zengin orman dokusu civarında yer alan yaylalarda mevcut altyapıyı kullanarak yapılabilecek fazla yatırım gerektirmeyen bir turizm çeşididir. Bu aktivite için gerekli potansiyel tüm yaylalarımızda mevcut olup, halen Ayder, Anzer, Çad, Elevit gibi yaylalarımızda yapılmaktadır. Rize’nin güneyindeki Kaçkar Dağları ile yüksek dağların eteklerinde birbiriyle bağlantılı birçok güzel yayla vardır. Bütün bu yaylalar yaz mevsiminde insanlarla dolup taşar. Olağanüstü güzellikteki bu yaylaların hemen hepsinde ot biçme şenlikleri yapılmaktadır. Bu şenliklere katılmak mümkün olduğu gibi yayla eteklerindeki yamaçlarda rehberlerle birlikte doğa yürüyüşü yapma imkanı da bulunmaktadır.

Rize ili Ulaşım

Türkiye'nin her tarafından Rize’ye karayolu bağlantısı vardır. Doğu Karadeniz sahil şeridi üzerinde yer alan Rize’de ulaşım karayolu ve deniz yoluyla yapılmaktadır. Ulaşımda ağırlık karayolundadır. Demiryolu ağı ve hava limanı ilimizde mevcut değildir. Hava yolu ile ulaşım, Rize’ye en yakın il olan Trabzon havalimanından sağlanmaktadır. Batıda 76 km ile Trabzon'a, güneyde İkizdere ilçesi üzerinden 251 km ile Erzurum'a, doğuda ise 159 km. ile Artvin'e ve 109 km. ile de Sarp Sınır Kapısı’na kara yolu ile bağlantılıdır.

Yıl boyu ülkenin her tarafına kolayca ulaşım olanağı mevcuttur. Ayrıca yaz aylarında İstanbul-Samsun-Trabzon bağlantılı feribot seferleri Rize'ye kadar uzanmaktadır. Bağımsız Devletler Topluluğundan gelen turistler için Rize-Batum, Rize-Tiflis arası otobüs seferleri yapılmaktadır. Doğu Karadeniz limanları içerisinde gelişmeye en müsait topoğrafik konumda olan liman, Rize limanıdır. Liman, konumu itibari ile karayolu hatlarına bağlı olup; Trabzon, Hopa, Rusya limanları ve İkizdere-Erzurum üzerinden İran bağlantısı ile Karadeniz Bölgesinin en kestirme transit yol merkezidir.

Rize İlimizin Mimari Yapısı

08.jpg


Doğu Karadeniz Bölgesinde evler coğrafi yapı gereği, genellikle yamaçlarda, dağınık şekilde, çoğu zaman aile içi bir kaç evlik guruplar halinde, bazen de birbirinden bir iki kilometre uzakta konumlanmıştır.

Yamaçlara ve tepelere serpilmiş orman ve yeşille bütünleşmiş birkaç evden oluşan yerleşmeler, hatta bazen tekil konutlar heyecan verici bir görüntü oluşturmaktadır. Bu heyecan verici görüntülerine karşın bu evlere ulaşım bir o kadar da zordur. Genellikle düzgün olmayan patikalardan yürüyüp evlere ulaşılmaktadır.

Rize’de ev mimarisinde yapı malzemesi olarak genellikle ahşap ve taş kullanılmıştır. Bunların haricinde az sayıda da olsa tuğla malzeme kullanılmıştır.

Bölge özgün bir konut ve yayla evi mimari tarzına sahiptir. Bu tarz, ahşap ağırlıklı taş temele oturan bir yapı türüdür. Doğu Karadeniz yöresinde geçmişte, özellikle kırsal kesimlerde evler dolma taş ve ahşap karışımıyla inşa ediliyordu. Rize ve yöresinde yaygın olan bu tür yapılaşma Trabzon ve Giresun yöresinde ise daha çok ahşap kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

Ahşap kolay bulunan ve kolay işlenebilen bir yapı malzemesi olduğu için öncelikle tercih edilmiştir. Ormanlarda çok zengin flora bulunmasına rağmen yapı malzemesi olarak çam, ladin, kayın gibi ahşabın dayanıklı türlerinin kullanımı yaygındır. Kıyı kesiminde kestane, iç kesimlerde ise çam yakın çevrede elde edilebilmesi nedeniyle en çok tercih edilen yapı malzemesidir. Bunların haricinde ceviz, meşe, karaağaç gibi daha az bulunan sert ağaç türlerine yer verilmiştir.

09.jpg

Ahşabın yanı sıra, daha az bulunması nedeniyle ikinci derece kullanılan yapı malzemesi taştır. Ayrıca, özellikle kıyı kesiminde çatı ve bacalarda tuğla, kiremit gibi pişmiş toprak kullanılmıştır. Bu malzemeler yapı içinde kullanılış biçimine göre sınıflandırıldığında, yapı sistemleri basitten gelişmişe göre ahşap yığma, ahşap karkas ve karma olmak üzere üç gurupta toplanabilir.

Evlerin dış cepheleri süsleme ve mimari açıdan vurgulanarak ön plana çıkarılmıştır. Evler genellikle yamaçların eğimine uyarak bodrum kat üzeri iki kattan inşa edilmiştir. Bodrum katı ahır olarak kullanılmıştır. Genellikle ahırlara evin her iki cephesinden de giriş bulunmaktadır. Çamlıhemşin ve Fındıklı konutlarında bodrum katında genelde iki ahır bölmesi bulunur, bunların üzeri düzgün kesme taştan yapılmış, basık kemerlerle taşınan tonoz örtülere sahiptir. Eskiden bu evlerde kalabalık ailelerin yaşadığı düşünülürse, ahıra, beslenmeleri açısından büyük önem verdikleri ortaya çıkmaktadır. Ahırların içinde hayvanların beslendiği yemlikler ve su içtikleri yalaklar bulunmaktadır. Ahır zeminleri genellikle taş döşeli olmakla beraber bazılarında ahşap ve tuğla malzemede kullanılmıştır.

10.jpg

Doğu Karadeniz evleri ülkemizin diğer bölgelerindeki evlere göre farklılıklar gösterir. Türk evinde en önemli mekan oda iken, Karadeniz evinde aşhanedir. Aşhane bugünkü anlamda mutfak bölümüdür. Aşhane bu evlerde günlük hayatın geçtiği mekandır. İki yan girişten ulaşılabilen bu mekanda, aşhaneyi boydan boya kat eden kemerli bir ocak yer almaktadır. Ayrıca bu mekan hayat ve selamlık mekanlarına geçişteki nakışlı rafların bulunduğu yerdir. Yörede, ocağın kemeri aşhanedeki perde olarak söylenmektedir. Taştan ve basık kemer biçimindedir. Büyük baca üstten açıktır ve ortasında, ateşin üstüne gelen yerde kazanların asıldığı büyük ve kalın bir demir zincir (klemuri) asılıdır. Dolap ve raflar büyük bir ustalıkla ahşap oyma tekniği ile süslenmiştir. Yapı malzemesi olarak genellikle rengi zamanla koyulaşan kestane ağacı kullanılmıştır.

Hayat, evin merkezindedir ve yamaca bakar, dolayısıyla manzaraya açık konumdadır. Önünde sıra pencereler, gerisinde de genellikle ahşap bir sedir yer alır. Hayatın sağında ve solunda odalar yer almaktadır. Bu odaların çoğunda Bursa kemerli şömine ve banyo bulunur. Bu özellik, Rize Yöresi evlerinde aynıdır.

Yapı sistemi ve dış duvar dolguları ne olursa olsun, Rize yapılarının çatı kuruluşunda iklim koşulları önemli etkendir. Duvarların yağmurdan korunabilmesi için saçaklar olabildiğince geniş tutulur. Çatı arasına yapılan havalandırmalarla, nemden kaynaklı çürüme engellenir. Çatı yüzeyleri üç ya da dört eğimli olabilir. Eğimlere göre farklı görsel etki yaratan bu çatı türleri, yörede sırayla “semer “, “üç omuz”, “dört omuz” olarak adlandırılır. Çatı, eskiden balta ile ayrılan ahşap tahtalar(hartama) ile örtülü iken daha geç dönemde kıyı kesimlerinde alaturka kiremitler kullanılmıştır.

Kale Mimarisi

Rize yöresinde ki kalelerin hemen hepsi savunma amaçlı yapılardır. Bu kalelerin içinde en önemlisi Rize Kalesidir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, 6.yy. da yenilenen kale Trabzon Devleti zamanında (13 y.y) son şeklini almıştır. Kale, iç kale ve halkın oturduğu aşağı kale olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde buna benzer kale yapıları Trabzon ve Giresun kaleleridir.

Rize çevresinde yer alan kaleler stratejik yerlere kurulmuşlardır. Bu kaleler çevresini korumak, haberleşmek, yeterince askeri kuvveti barındırmak için tesis edilmiştir. Bu kalelerden il merkezinin doğusunda, Gündoğdu Beldesi’nde bulunan Bozuk Kale ile Pazar İlçesi Yücehisar Köyü’nde bulunan Cihar Kale küçük yapılar olup, ortalarında birer gözetleme kulelerine sahiptirler. Yine Pazar İlçesi’nde, küçük bir adacık üzerinde yer alan Kız Kalesi bu kalelerden, kulesi olmadığı için ayrılır.

Çamlıhemşin İlçesi’nde, Fırtına Vadisi’nin hakim noktasında kurulan Zil Kale, Rize Kalesi’nden sonra yörenin en büyük kalesidir. Yine Çamlıhemşin İlçesi’nde, Tatos Geçidi’nde ki Kale-i Bala içinde birçok tesisata sahip olan bir kaledir. Zil Kalesi’nin ortasında yer alan kule Fırtına Vadisi’ne hakimdir. Kale Osmanlı döneminde de onarılarak kullanılmıştır.

Rize Kalesi

11.jpg

Kale şehir merkezinin güney batısında yer alır. İç kale ve aşağı kalelerden meydana gelmektedir. Yoğun yerleşme sebebiyle aşağı kale tamamen yok olmuş batı tarafında ki bazı sur parçaları günümüze kadar gelebilmiştir.

İç Kale: 150 m yükseklikte doğal bir yükselti üzerinde kurulmuştur. Planı düzgün olmayan bir yamuk şeklindedir. Giriş kapısı doğudadır. Dış kapıdan küçük avluya girilmekte ve buradan ikinci bir kapı ile kalenin asıl alanına girilmektedir. İç kaleyi çevreleyen duvarlar kısmen düzgün kesme taş ve moloz taşlardan inşa edilmiştir. Duvarların kalınlığı 1,5 mdir. İç kale, yarım daire planlı beş kuleye sahiptir. Yakın zamana kadar çok harap durumda olan kale surları, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca onarılmıştır. Kale duvarları, seyirdim yolu ile kısmen dendanlarla tamamlanmıştır.

Aşağı Kale : Zamanında iç kaleden kuzeydoğu ve kuzeybatı yönlerine doğru açılarak uzayan ve denize ulaşan surlarla çevriliydi. Bugün sadece batı surlarının bir bölümü ile bazı kule kalıntıları kalmıştır. A. Bryer ve D. Winfield tarafından batı surları üzerinde 9 kule ve 2 kapı yeri tespit edilmiştir. Aşağı kale surları düzgün yontu taşlı, bazı kısımlarda içten takviye kemerleri yer almakta olup, bu kemerler tuğla örgülüdür.

12.jpg


Kuleler dikdörtgen veya yuvarlak planlı olup iki katlıydı. Günümüze ulaşan kalıntılardan üst örtülerinin tuğla tonozlara sahip olduğu anlaşılmaktadır. Doğu surlarından hiç bir iz kalmamıştır. A. Bryer-D. Winfield planlarında surları tahmini göstermişlerdir. Büyük ihtimalle surlar vadinin doğu yamaçlarından geçerek kale camisini içine alıyordu. Tuzcuoğlu Konağı’nın batı yanında yapılan bir kazıda sur izlerine rastlanmıştır.

Rize Kalesi’nin tarihlendirilmesi için kesin verilere sahip değiliz. Aşağı Kale surlarının bazı bölümleri Alexios II. (1297-1330 ) zamanında yapılan Trabzon Kalesi’nin batı surları ile benzerlik gösterirler. İç Kale’den daha sonra şehrin önemli bir kısmının korunması için aşağı kale yapılmış olmalıdır. İç Kale, Justinyen zamanında (527-565) yeniden inşa edilmiştir. Daha sonra Trabzon Kommenosları zamanında da aşağı surlar inşa edilmiştir. Kale Osmanlı döneminde de onarımlar görmüş ve kullanılmıştır.


Zil Kalesi

13.jpg

Rize İli, Çamlıhemşin ilçesinde bulunan bölgenin en dikkate değer eserlerinden biridir. İlçe merkezinin 15 km güneyinde Fırtına Deresinin batı yamaçları üzerinde kurulmuştur. Kalenin, üzerinde inşa edildiği sarp kaya kütlesi, denizden 750, dere yatağından ise yaklaşık 100 m yüksektedir. Kale, dış surlar, orta surlar ve iç kaleden meydana gelmektedir.

Dış kalenin kapısına kuzey batı yönündeki patika bir yolla ulaşılır. Kuzeydeki kapının söve taşları sökülmüştür. Bir teras yardımıyla orta surlar seviyesine çıkılır ve ikinci bir kapı ile kale içerisine girilir. Orta kale içerisinde üç önemli yapı bulunmaktadır. Bunlar; muhafız binası, şapel ve baş kuledir. Kulenin dört katlı olduğu, duvarlardaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden anlaşılmaktadır. İçerisinde ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak vardır. Duvarlar üzerinde doğu yönünde kemerli pencereler, diğer taraflarda mazgal delikleri bulunmaktadır.

14.jpg


Kulenin üstünün dendanlı bir teras şeklinde olduğu belirlenmiştir. Duvarlar içerisinde dikey uzanan boru yuvaları, belki de kapanmış sarnıçlara su akıtıyordu.

Kalenin yapılış tarihini belirtecek kesin veriler olmamakla birlikte 14. ve 15. yüzyıllara tarihlendirilmektedir.

Kız Kalesi

15.jpg

Pazar İlçe merkezinin batısında küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Kayalık bir zemin üzerinde bulunan kalenin kara ile bağlantısı kesilmiştir. Yaklaşık 7 m eninde 7 m boyunda olup kare plana sahiptir. Kalenin duvarlarında muntazam taş işçiliği görülür. Giriş kapısı batıdadır. Güney surları yıkılmıştır. Sağlam kalan duvarlarda mazgal pencereleri ve yuvarlak kemerli üst kat pencereleri yer alır.

Kız kalesinin kesin olarak kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. 13. ve 14. yüzyıllarda Trabzon Devleti zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Kale, Osmanlılar zamanında da onarılarak kullanılmıştır.


Kale-i Bala

16.jpg

Çamlıhemşin İlçe merkezine 40 km uzaklıkta, Hisarcık Köyü sınırları içinde, Fırtına Deresi’nin kaynaklarına hakim bir noktada kurulmuştur. Yazılı kaynaklarda geçen bir diğer adı da Varoş Kale’dir. Kale, Kaçkarlar’ın iç kısma geçit verdiği Baş Hemşin ve Tatos geçidine yakındır. Kale çevresinde bazı yayla yerleşimleri vardır. Kalenin surları oldukça harap olmuştur.

Duvar işçiliği bakımından Zil Kale ile benzerlikler göstermektedir. Duvar kalınlıkları 50 cm ile 1 m arasında değişmektedir. Kalenin ana planı dikdörtgen olarak tanımlanabilir. Doğusu, güneyi ve kısmen kuzeyi de sarp kayalıktır. Batı taraf eğimli bir arazi üzerindedir.

Giriş kapısı kuzey batıdadır. Aynı cephenin doğusunda bir kapı izi daha vardır. Mevcut kapı 1,10 m genişliğinde, 2,5 m yüksekliğindedir. Kalenin ortalama uzunluğu 70 m genişliği ise 25 mdir. Duvar izlerinden batı kulelerinin varlığı anlaşılmaktadır. İç kısımda doğu duvarına bitişik tonozlu bir mekan kalıntısı vardır.
Burası yüksek ihtimalle sarnıçtı. Kalenin kurulduğu yer ve duvar işçiliği bakımından Zil Kale ile benzerlikler göstermektedir. Zil Kale ile aynı tarihlerde (14-15 yüzyıl) yapıldığı düşünülmektedir.

Rize İli Camiiler

Rize yöresinin camileri bölgenin zengin halk mimarisinin etkisi altında kalmışlar ve mahalli özellikleri bünyesinde barındırırlar. Rize’nin il merkezinde bulunan İskender Cafer Paşa Camisi Osmanlı klasik devrinden kalmıştır. Diğer camiler ise yakın zamanlarda onarım görmüşlerdir. İskender Cafer Paşa Camisi’nin de son cemaat yeri yenilenmiştir.

Eski fotoğraflardan anlaşıldığı üzere orijinalinde bu camiler, bir son cemaat yeri ve bir ibadet kısmından oluşan, kırma çatılı küçük camilerdi. Bu camilerin 1910–1920’li yıllarda son cemaat yerlerinin üzerine bağdadi tarzda birer kat yapıldığı ve 1940-1950’li yıllarda ise bazı camilerin yuvarlak kemerli taşkın silmeli, barok özelliğinde yenilendiğini görmekteyiz. Bu mahalli barok etkiler, kale camisi ve orta camide kendini iyiden iyiye hissettirir. 1960’lı yıllarda kırma çatılı camilerin yıkılarak yerine taş ve beton malzemeyle, kubbeli camilerin yapıldığını görmekteyiz. Böylece birkaç cami dışında şehir merkezinde orijinal cami kalmamıştır. Eski camiler orijinal ve tarihi değere sahiptiler.

Günümüzde eski özelliğini yansıtan sadece İskender Paşa Camisi kalmıştır. Orta Cami ve Gülbahar Hatun Camisi başta olmak üzere, diğer camiler orijinaline uygun olarak yeniden yapılmışlardır. Şehir merkezinde yapılan eski camilerden günümüze kadar gelebilen camilerin dış cepheleri taş malzemeyle, iç mekanları ise ahşap malzemeyle yapılmıştır. Oldukça küçük ölçekte yapılan bu camilerde süsleme özellikleri ve güzellik kaygısından çok ihtiyaca binayen yapılmış yapılardır.

İlçe ve köylerdeki camiler de Rize yöresinin dağınık yerleşme karakterine göre şekillenmişlerdir. Bu camiler bir ya da iki mahallenin ihtiyacı için yapılmış, oldukça küçük camilerdir. Camiler yapılırken konut mimarisinin genel özellikleri alınarak kullanılmıştır. Yapı malzemesi olarak ahşap ve taş malzeme kullanılmıştır. Ahşabın bulunma kolaylığından dolayı bazı camiler ahşap yığma tarzda yapılmışlardır. Bu camiler iklim özellikleri ve malzemenin dayanıksızlığına bağlı olarak uzun yıllar ayakta kalamamıştır. En önemli örnekler Hemşin’deki Bilen Köyü Camisi, İkizdere İlçesindeki Hacı Şeyh Camisi ve Fındıklı’daki Meyveli Köyü camisi’dir. Her üç cami de ahşap ustalığın önemli özelliklerini yansıtmaktadır.

Bu camiler eğimli araziye kuruldukları için hemen hemen hepsinde, yüksek su basmanları yer alır. Çamlıhemşin İlçesi’nde bulunan Aşağı Çamlıca Camisi’nde olduğu gibi bazılarında zemin kata medrese bölümü yerleştirilmiştir. Camilerin ön kısımlarında son cemaat yeri olmamakla beraber, namaz vakitlerinin beklenilmesi amacıyla sedirli bölümler vardır. Süsleme bakımından ahşap öğelerin ağır bastığı camilerin kapıları, mihrapları, minberleri, korkulukları ve tavanları ahşap oyma olarak süslenmişlerdir. Bilen Köy Camisi’nin kapı ve minberi üzerinde klasik geometrik süslemeler yüzeyleri kaplar. Minberin panolara ayrılarak, içlerine stilize vazoda çiçekler koyulan örnekleri Şimşirli, Kurtuluş Mahallesi, Zivane Köprüsü, Tunca, Işıklı ve Aşağı Çamlıca Camileridir.

İskender Cafer Paşa Camisi

17.jpg


İslam Paşa veya Kurşunlu Camisi olarak da anılmaktadır. H. 978 /M. 1570 yılında İskender Cafer Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami, ahşap bir son cemaat mahalli, taş duvarlı ve kubbeyle örtülü bir harim kısmından meydana gelmektedir. Caminin duvarları moloz taşlarla örülmüştür. Harimin kuzeybatı köşesinden minareye çıkılmaktadır.

Kare planlı harime kuzey cephedeki kapıdan girilir. Her cephedeki iki pencere aydınlatmayı sağlar. Bu pencereler düz lentoludur. Ayrıca sekizgen kubbe kasnağı üzerinde yuvarlak kemerli pencereleri vardır. Tromplara oturan kubbe içten demir parmaklıklı bir kandilliğe sahiptir. Dıştan ise kurşun kaplıdır. Taş mihrap sade bir görünüme sahiptir. Camiye göre oldukça büyük olan ahşap minber yenidir. Eskiden ahşap olan mahfil son yıllarda betonarme olarak yenilenmiştir. Harimin yarısını kaplayan bu mahfil iki ayak tarafından taşınır. Caminin içerisindeki kalem işi süslemeler de yenidir.

18.jpg


Caminin giriş kapısı üzerinde ki onarım kitabesi şöyledir:

Selamun aleykum tibtum fedhuluha halidin
Tamir tarihi sene 1326
İskender Cafer Paşa Camii Şerifi
Tarihi atiki sene 978.


Bu kitabe H. 1326/M. 1908’de yapılan onarımda koyulmuştur. Bundan önce de caminin H.1313/M.1895 yılında bir onarım gördüğü tespit edilmiştir. 1970’li yıllara kadar son cemaat mahalli iki katlıydı ve kiremit kaplıydı. Üst katı Kur’an kursu, müftülük ve lojman olarak kullanılmıştır. Bu kısım yıkılınca Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce tek katlı ve ahşap olarak yenilenmiştir. 1989 yılında taş minare de yenilenmiştir. Eski minarenin demir korkuluklu şerefesi taşa dönüştürülürken, külah üzerindeki dendan dizisi yeni minarede de tekrarlanmıştır. Bu onarım sırasında batı tarafına da bir baldaken şadırvan yapılmıştır.

Orta Camii

19.jpg


Yapı, şehir merkezinde, Yeniköy Mahallesi’nde yer alır. İlk cami 1737 senesinde yapılmıştır. Bugünkü cami ise 1941 yılında yeniden inşa edilmiştir. Dikdörtgen planlı cami kalın taş duvarlı ve kırma çatılıdır. Camiye girişler kuzey, doğu, batı tarafındaki kapılarından sağlanmaktadır. Son cemaat yeri olmayan camide, giriş kısmından hemen sonra bir mahfil bulunmaktadır. Harim, alt hizada doğu ve batıdan üçer, kuzey ve güneyden ise ikişer yuvarlak kemerli, büyük pencerelerle aydınlatılmıştır. Üst hizada ise yanlarda dörder, ön ve arkada ise üçer ikiz pencere bulunmaktadır.

Yapının üst örtüsünü yuvarlak iki beton sütun taşımaktadır. Tavan ahşap olup, ortada ahşap bir kubbeye sahiptir. Mihrap mermerden yapılmış, minber ise ahşaptan yapılmış olup, süslemesizdir. Kuzeybatıdaki minareye mahfilden çıkılmaktadır. Minare yerel siyah taştan inşa edilmiştir. Mevcut kitabesine göre ilk cami H. 1150 /M 1737 yılında yaptırılmıştır. 1. Dünya Savaşı sonrasında bölgeden Ruslar çekilirken Ermeni askerler tarafından yıkılmıştır. Yapı 1929 yılında bazı onarımlar görmüşse de yeterli olmamış, 1941 yılında Hacı Memiş adlı bir hayırsever öncülüğünde bugünkü haliyle yeniden inşa edilmiştir.

Taş Kemer Köprüler

20.jpg


Rize’nin, deniz seviyesinden 2000 m. yüksekliğe ve 50 km’lik bir mesafeye ulaşan topografyası, oldukça dik yamaçlar meydana getirmektedir. Bu durum akarsuların denize hızlı bir akışla dökülerek derin vadiler açmalarına neden olmuştur. Buna bağlı olarak dağlık arazide yaşayan yöre insanı, sıkça karşısına çıkan akarsu vadilerini geçip konutlarına, yaylalarına ve tarım alanlarına ulaşmak için köprüler inşa etmiştir. Bu bakımdan Rize yöresinde taş kemer köprü mimarisi oldukça gelişmiştir. Yöre ikliminin etkisiyle (sel) bu köprüler çabuk yıpranmış ve sık sık onarım görmüşlerdir. Köprülerde herhangi bir kitabeye rastlanmamakla beraber, genellikle Osmanlı döneminin son zamanlarında yapıldıkları düşünülmektedir.

Köprülerin tümü, akarsu yatağının iki yanında karşılıklı birer ayak üzerine yükselen yuvarlak ya da hafif sivri kemerli bir yay formundadır. İlk çağlardan itibaren farklı zaman ve mekanlarda farklı toplumlar tarafından kullanılan bu formun, tercih edilmesindeki ana faktör kullanımından doğan işlevidir. Köprülerin tümünün kemer biçiminde yapılmasının temelinde yatan düşünce, köprünün fevkani yapısı ile sık sık sel suları ile taşan akarsuların altında kalmamasını sağlamaktır. Ormanlık bir bölge olmasına rağmen köprülerin, ahşap yerine taştan yapılmasının nedeni; taşın, suya karşı ahşaba göre daha sağlam ve dayanıklı bir malzeme olmasıdır.

21.jpg


Tümü dikdörtgen planlıdır ve bir çoğu tek ve yuvarlak kemerlidir. Çamlıhemşin’de ki Kadıköy Köprüsü ve Yukarı Durak Köyü Köprüsü çift kemerli köprülerdir. Ayrıca bugün sadece ayak kalıntıları kalan, Behice Köyü’nde yer alan köprünün ayak kalıntılarından çift gözlü olduğu tahmin edilmektedir. Köprülerin tek gözlü olmasının sebebi genellikle dar vadilere kurulmasından kaynaklanır. Bazı köprüler basık yada hafif sivridir. Köprü ayakları çift ya da tek yönde doğal kayalara oturmaktadır. Tümünün korkulukları köprü yolunun iki kenarında tek sıra kesme taş ile oluşturulmuştur.

Köprülerin hemen hemen hepsinde kullanılan taş malzeme, düzgün kesme ve moloz taştır. Köprü kemerleri düzgün kesme taşlardan, ayaklar ve diğer kısımlar, moloz taşlardan inşa edilmiştir. Korkuluklar tek sıra taş olarak yapılmış olup, bazılarında sonradan eklenen demir korkuluklar yer alır.

Yükseklikleri vadinin derinliğine göre değişmektedir. 2-3 m. yükseklikte köprüler bulunduğu gibi 15-20 m yükseklikte köprüler de vardır. En yüksek köprülerden biri de Çamlıhemşim İlçesi’nde yer alan Şenyuva Köprüsüdür. Bu köprü yaklaşık 20 m yüksekliktedir. Yine köprülerin uzunlukları da kuruldukları vadilerin genişliklerine göre 20 m ile 45 m arasında değişmektedir.

Şenyuva Köprüsü

22.jpg


Fırtına Deresi üzerinde doğu- batı doğrultusunda uzanan köprü tek gözlü, kemerli taş köprüdür. Yörenin en büyük ve en eski köprüsüdür. Dere seviyesinden yaklaşık 15-20 m. yükseklikte ve 40 m. uzunluktadır. Kemer ve korkuluklar düzgün kesme taştan, ayak dolguları ise yığma taştan yapılmıştır. İniş ve çıkış kısmında basamaklar vardır. Her iki tarafına daha sonradan yaklaşık 1 m yükseklikte demir korkuluklar yapılmıştır.

Mikron Köprüsü

23.jpg


Fırtına Deresinin Aşağı Şimşirli kolu üzerinde kuzey –güney doğrultusunda uzanan tek gözlü, kemerli, taş köprüdür. İki ayak açıklığı oldukça geniştir. Yaklaşık 30 m. uzunlukta, dere seviyesinden 10-12 m yükseklikte yer alır.

Kemer düzgün kesme taştan olup, ayaklar moloz taşla yapılmıştır. Korkuluklar daha sonradan biriketle örülerek oluşturulmuştur. Tahribata uğrayan kemer bölümü, köprünün ayakta kalabilmesi için onarım görmüştür.

Tuzcuoğulları Konağı


24.jpg


Yapı Rize’nin merkezinde, Piriçebi Mahallesinde yer almaktadır. Tuzcuoğulları ailesine ait olan yapının 1870 yıllarında yapıldığı düşünülmektedir. Rize’de ayakta kalabilmiş en eski evlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapı, taş bir bodrum üzerine zemin kat ve 1. kattan oluşmaktadır. Üç katlı, mabeynli bir evdir. Güneyindeki girişten antre bölümüne ulaşılmaktadır. Antreden doğu yönündeki mutfak ve kuzey yönündeki hole girişi sağlayan iki kapıya ulaşılır.

Mutfaktan ise üst katlara çıkışı sağlayan merdiven boşluklarının bulunduğu mekana geçiş sağlanır. Merdivenlerin doğu yönünde oturma odası, oturma odasının iki köşesinde ise yatak odaları bulunmaktadır. Kuzeydeki yatak odasının yanında bir yatak odası daha bulunur. Güneydeki yatak odasının dört, kuzeydeki yatak odasının beş, yandaki yatak odasının iki pencere açıklığı bulunurken, oturma odasının beş pencere açıklığı bulunur. Yatak odalarının içlerinde gömme dolaplara yer verilmiş olup, güney yatak odasının yanında bir kapı vasıtasıyla dışarı çıkıntı yapmış olan banyoya ulaşılır.

Batı yönündeki yatak odasından tuvalete geçişi sağlayan ara bir hole girilmektedir. Bu holden mabeyn odasına da ulaşılmakta olup, bu odanın da iki pencere açıklığı bulunmaktadır.

İkinci katta da aynı plan düzeni küçük farklılıklarla uygulanmıştır. Alt katta mabeyn odası, mutfak ve antre olarak düzenlenen bölümler ikinci katta yatak odaları şeklinde düzenlenmiş olup, antrenin bulunduğu yatak odasında dört, mutfak bölümünün bulunduğu yatak odasında üç, mabeyn odasının bulunduğu yatak odasında ise iki pencere açıklığına yer verilmiştir.

Yapının zemin katı ve orta cephesi taş yığma tekniğinde inşa edilmişken, ön cephelerde dolap çatma tekniği uygulanmıştır. Bu teknik Rize ve çevresinde yoğun olarak kullanılan bir tekniktir. Cephelerde açılmış sürgülü pencerelerin sayısının fazla olması yapıda aydınlatmaya verilen önemi gösterir. Yapının üst örtüsü kırma çatı olup “dedren” saçak yapısı uygulanmıştır. Ahşap oyma dolap kapakları yapının tek süsleme unsurlarıdır.

Reyhanlılar Konağı

25.jpg


Çamlıhemşin İlçesi, Yukarı Çamlıca Mahallesi’nde yer alan yapı 19 yy’da yapılmıştır. Diğer konaklar gibi engebeli bir arazide eğimli bir alana kurulmuştur. Konağın kuzey kapısı üzerindeki eski sayılarla yazılan rakamlara göre yapı hicri 1890 yılında yaptırılmıştır. Yapana ve yaptırana ait hiçbir kitabeye rastlanılmamıştır.

Konak, bodrum üzeri iki normal kattan meydana gelmiştir. Bodrum katının altında düzgün kesme taşlarla 1 m yüksekliğinde temel kurulmuştur. Bodrum katı da düzgün kesme taşlarla yapılmış olup, depo ve ahır olarak kullanılmaktaydı. Altı adet pencere açıklığına yer verilen bu kattaki pencerelerin söveleri düzgün kesme taştır.

Giriş katı, bodrum katının üzerindeki kattır. Kuzey ve güney yönden iki adet giriş kapısına sahiptir. Giriş kapıları oldukça görkemli yapılmış olup, kesme taş malzeme ustalıkla kullanılmıştır. Yapının üç yönünde taş malzeme kullanılmışken, ön cephedeki duvar, ahşap arası taş dolgu tekniğiyle yapılmıştır. Ayrıca bu katta, iki katlı, dışa taşıntılı, üçgen alınlıklı bir çıkma bulunmaktadır. Bu çıkmanın yapı malzemesi ahşaptır.

26.jpg


Katlardaki pencere açıklıkları ahşap kasalı giyotin tarzdadır. Kırma çatının geniş saçak altları ahşapla kaplı olup, çatı üzeri alaturka kiremitle düzenlenmiştir.

Yapım tekniği, malzemesi ve plan özellikleriyle Çamlıhemşin yöresindeki diğer konaklarla benzerlik göstermektedir. Yapıda dikkati çeken en öncelikli özellik ise taş malzemenin ustalıkla kullanılmasıdır. Yansıttığı bu özellikleriyle yöredeki en önemli konaklardan biridir.

Şevket Ataç Evi

27.jpg


Fındıklı İlçesi, Çağlayan Köyünde yer alan yapı 19. yüzyılda yapılmıştır. Yöreye has mimari ve yapısal karakteri taşımaktadır. Bodrum üstü tek katlı, serenderli ve çay bahçesiyle bir kompleks konumundadır. Bodrum kat ahır, üst kat yaşama mekanıdır. Yapı sistemi ve malzemesi ahşap karkas arası blok taş dolgu, temel ise moloz taş örgü sistemidir. Konak, orta sofalı plan tipinde, semer çatılı ve geniş saçaklıdır.

Yöreye özgü en eski yapılırdan biridir. İç plan tipi cepheye yansımakta ve yapı sistemi tamamıyla okunabilmektedir. Tamamıyla orijinal yapısını korumaktadır.
Bodrum kat, moloz taşla temel duvarların yükselmesiyle oluşmuştur. Temel duvarların bitiminden sonra ahşap karkas strüktür kurulur. Blok taşlar strüktür içinde dolgu malzemesi olarak kullanılmıştır. Yapı sistemi ile beraber iç mekân bölmeleri de dış cepheye yansımaktadır. Açıklıklar, pencere, kapı ve havalandırma açıklıklarından oluşmaktadır. Pencereler bitişik ve ayrık nizamda, dikdörtgen formda, düz ahşap kasalı giyotin pencerelerdir.

İç mimari elemanları tamamen ahşaptır. Döşemeler taban ağaçlarına bindirilen kirişleme üzerine kalın ve sağlam tahtalarla kurulur. Açıklıkların büyüklüğüne göre kirişleme yönleri değiştiğinden mekânlarda yükseklik farkı gözlenmektedir.

28.jpg


Girişte yer alan mutfak yapının en önemli mekânlarından biridir. Çatı, kırma çatılı ve alaturka kiremitle kaplıdır. İklim nedeniyle saçağı geniş tutulmuştur. Girişte dairesel yarım kat yüksekliğinde, merdivenlerle ulaşılan kemer alınlıklı ahşap, çift kanatlı kapıdan ulaşılan “antre” bulunmaktadır. Antreden ulaşılan mutfak yapının ana dağılım birimidir. Sofa ve diğer odaların bu mekâna açılması sadece yemek pişirme eylemini değil çok amaçlı bir mekân niteliğini taşıdığını göstermektedir. Mutfakta ocak ve dolapların dışında sabit olan donatı elemanı yoktur. Yapının en büyük mekânı olan mutfakta dört adet pencere yer alır. Pencere açıklıklarının yer aldığı duvarın önünde, sürekli ateş yanan bir bölüm yer alır. Yemekle ilgili işlevler dışında ısınma içinde kullanılmaktadır. Mutfağın zemini sıkıştırılmış topraktır.

Mutfaktan dolap ve musandıra olan, tamamıyla ahşap ve fonksiyonel duvarın ortasında kemerli girişle geçilen bölüm, sofaya geçiş mekânı olarak tanımlanabilir. Başodayla diğer odanın mahremiyetini sağlamak amacıyla camekânla ayrılmış bir ön geçiş mekânı oluşturulmuştur. Bu mekanda, yörede taşlık denilen uzun bir koridorla ulaşılan çamaşırlık ve bir oda yer alır. Sofa, iki yanda yüksek ahşap kapılarla odalara dağılımın sağlandığı ortak mekan niteliği taşımaktadır.

Su Değirmenleri

Tarihe şahitlik eden su değirmenleri insanın toprağa bağlandığı ve ilk ziraat faaliyetlerine başladığı devirlerde kullanılmaya başlanmıştır. İki yassı taş arasında ezilen mısır ve buğday tanelerinden un elde etmeyi başaran insan zekası bu işlemi geliştirmiş ve o günün şartlarında aç kalmamayı başarmıştır.

Çayeli Değirmeni

29.jpg


Su kuvvetiyle çalışan değirmenin su arkının uzunluğu beş m, iç çapları kırk santim olarak düzenlenmiştir. Suyun çıktığı noktada beş santim çapında odundan yapılmış bir huni bulunur. Bu düzenekten çıkan su basınçla çarptığı çarkı hızla döndürür. Çarkın ortasından değirmen içine uzanan direğin ucunda öğütücü taşlar vardır. Değirmen taşı denilen taşlar iki adet olup alttaki taş sabit, üstteki taş döner şekilde tasarlanarak yapılmıştır.

İlçemizde her köyde mevcut olan su değirmenleri, işlevlerini kaybetmişseler de hala varlıklarını günümüze kadar koruyabilenler bulunmaktadır. İnşaları, köylü yardımlaşmasıyla yapılmış olup, tarihleri M.Ö.1. yüzyılın sonlarına kadar dayanmaktadır.

Ardeşen İlçesi Tunca

Beldesi Şenyuva ve Esentepe Mah. Değirmeni

30.jpg


Yapım Tarihi tam olarak bilinmemektedir Bir ailenin (Koçiva Sülalesi) yaptığı değirmendir. Şu an bu geniş aile iki mahalle olarak yaşamaktadırlar. İlk yapımında ahşap olan değirmen yaklaşık 30 yıl önce briketle yenilenmiştir ve hala kullanılmaktadır

Ardeşen İlçesi Tunca Beldesi Bilaloğlu Değirmeni

Tunca Beldesi’nin aşağı kısmından geçen Fırtına Deresi’nin bir kolu olan Tunca Deresi üzerinde kurulmuştur. Yaklaşık 50 yıllık bir tarihi olup aslını korumaktadır. Tunca halkının bir sülalesi olan Aşağı Sofooğlular içinde ufak bir aile olan Bilaloğlu Ailesi tarafından yapılmıştır.

Değirmeni döndüren ahşap çark kullanılan ikinci çark olup, yaklaşık 30 yıl önce Bilal ustanın oğlu Ahmet BÜYÜK SOFOOĞLU tarafından yapılmıştır. Derenin yukarı bölümünden alınan suyun, oyulmuş kayaların içinden oluğa akıtılmasıyla ünlenmiştir. Faaliyetini düzenli bir şekilde devam ettirmektedir.

Şehitler Çeşmesi

31.jpg


İslampaşa Mahallesi'nde eski Güneysu yolu üzerinde, 1917 yılında yapılmıştır. Dairevi kemerli bir cepheye sahiptir. Tek lülelidir ve lülesi üzerinde taslağı vardır. Çeşme, 1916 yılında şehrin savunması sırasında şehit olan askerilerimizin gömüldüğü bir yerde yapılmıştır.

İşgal sırasında Ruslar bu şehitlikten yol geçirmek için kazı yapınca şehitler buradan nakledilmiştir. Bu nakil sırasında şehit askerlerin çürümüş elbiselerinden çıkan paralarla halk bu çeşmeyi yapmıştır. Çeşmenin üzerindeki Latin harfli kitabe metni ünlü şair Bayburtlu Hicrani tarafından yazılmıştır.

Yayla Turizmi

İlimizin iç kesimlerinde, zengin orman dokusu civarında yer alan yaylalarda mevcut altyapıyı kullanarak yapılabilecek fazla yatırım gerektirmeyen bir turizm çeşididir. Bu aktivite için gerekli potansiyel tüm yaylalarımızda mevcut olup, halen Ayder, Anzer, Çad, Elevit gibi yaylalarımızda yapılmaktadır.

Rize’nin güneyindeki Kaçkar Dağları ile yüksek dağların eteklerinde birbiriyle bağlantılı birçok güzel yayla vardır. Bütün bu yaylalar yaz mevsiminde insanlarla dolup taşar. Olağanüstü güzellikteki bu yaylaların hemen hepsinde ot biçme şenlikleri yapılmaktadır. Bu şenliklere katılmak mümkün olduğu gibi yayla eteklerindeki yamaçlarda rehberlerle birlikte doğa yürüyüşü yapma imkanı da bulunmaktadır.

Ayder Yaylası

32.jpg


Çamlıhemşin İlçesi’nin 16 km. güneydoğusunda bulunan, 1250 m yükseklikteki Ayder Yaylası, birçok konaklama tesisiyle yaz sıcağından bunalanlara doğal bir serinlik sunar. Yayla turizmi için gereken tüm altyapı gereksinimleri karşılanmış olan yayla, zengin flora ve faunasının yanı sıra kaplıcası ile de bölgenin en çok tercih edilen tatil yerlerinden biridir.

Pokut, Sal, Hazindağ Yaylaları

33.jpg


Çamlıhemşin İlçesi’nin güneyinde, Fırtına ve Hala derelerinin oluşturduğu vadiler arasında yer alan Pokut, Sal ve Hazindağ yaylaları, orman üst sınırı civarında, 1750-2000 m. yükseltilerde yer alırlar.

pol2.jpg


Doğa yürüyüşü yapmak ve dinlenmek için ideal bir ortam sergileyen yaylalar, zengin biyolojik çeşitliliklerinin yanı sıra emsalsiz bir sivil mimari yapıya sahiptir. Yayla dizisinin ilki, Çamlıhemşin İlçesi’ne 15 km mesafede bulunan saklı güzellikleriyle Pokut Yaylası’dır.

Aşağı ve Yukarı Kavron Yaylaları

36.jpg


Ayder’e 10 km mesafedeki Aşağı Kavron ve 14 km mesafede, 2300 m yükseklikte yer alan Yukarı Kavron Yaylaları ile Kavron Geçidi'nde Büyük Kaçkar ve Kemerli Kaçkar'ın zihinlerden kolay silinmeyecek görüntülerini yakalamak mümkündür.

37.jpg


Kaçkarlar’ı tüm görkemiyle karşınızda bulacağınız bu coğrafyada gündoğumu izlemek de kaçırılacak bir güzelliktir.

Anzer (Ballıköy) Yaylası

an1.jpg


Balıyla ünlü Anzer Yaylası’nın diğer bir adı da Ballıköy’dür. Rize il merkezine 85 km mesafede, ilin önemli yükseltilerinden olan Kırklardağı’nın eteklerinde yer alan Anzer; Meles, Petran, Kabahor, Garzavan yaylalarıyla çevrili konumuyla geleceğin önemli turizm merkezlerinden biri olma yolundadır.

an2.jpg


İkizdere İlçesi üzerinden ulaşılabilen Anzer, bir taraftan Çoruh Nehri ve Bayburt, diğer taraftan Trabzon Uzungöl Turizm Merkezi’ne bağlanır. Buranın balı, yaylalarının bin türlü çiçeğinden damıtılır.

İkizdere Çağırankaya Yaylası

ik1.jpg


İkizdere İlçesi’nin 25 km. doğusundadır. Yaylaya güzel manzaralı bir toprak yolla ulaşılmaktadır. 3200 m. rakımlı Çağırankaya Yaylası, adını düz konumdaki yaylanın çevresindeki dik yamaçlı kaya ve uçurumlarda sesin yankılanmasından almıştır.

Elevit ve Palovit Yaylaları

ele2.jpg


Ulaşım sorunu olmayan bu yaylalar, içerisinde başta yaban keçisi olmak üzere Karadeniz'e özgü diğer tüm yabani hayvanlar bulunduğundan, avcılık için önemli bir potansiyele sahiptir. Kaçkar Dağları’nın kuzeybatı yamacında, bir yanı tümüyle ormanlarla kaplı, diğer yanı ise dağ yamacına dayalı gökyüzündeki vadi Palovit, Karadeniz’in en güzel yükseltilerinden biridir.

ele1.jpg




Rize İlimize Ait Bazı Fotoğraflar

A%C4%9Faran_%C5%9Eelalesi.JPG


800px-Ayder_yaylas%C4%B1-2.jpg


800px-%C3%87ayeli-S%C4%B1rt_k%C3%B6y%C3%BC.JPG


800px-%C3%87ayeli-S%C4%B1ranl%C4%B1k.jpg


800px-Ayder-2.jpg


800px-Anzer_yaylas%C4%B1.JPG


Rize%27de_g%C3%BCn_bat%C4%B1m%C4%B1.JPG
 
Üst Alt