Özürlü bebek

İLiM DiLeNcİsİ

Rüyalar aleminden
Süper Mod
Katılım
10 Haziran 2011
Mesajlar
709
Tepkime puanı
42
Özürlü bebek hikayesi; Paylaşacağım hikâye tamamen gerçek bir hikayedir. Kürtaj tartışmalarının hararetli olduğu bu günlerden birkaç yıl önce, İstanbul’ da yaşanmıştır.

A. Hanım ile M. Bey, yirmi yıllık evli bir çiftti. Aslan gibi iki de evlatları vardı. Biri üniversiteye hazırlanıyordu diğeri ise üniversitede okuyordu. Aslında A. Hanım bir çocukları olsun diye istemişti ama Cenab-ı Hakk nasip etmemişti. Şimdi ise artık çok geç olmuştu, çocuk sahibi olmayı düşünmüyorlardı.

Fakat ne hikmettir bilinmez, hiç beklemedikleri bir sırada bir haber aldılar; bebek geliyordu. Her ne kadar “bu yaştan sonra nasıl yetiştireceğiz” diye düşünseler de, elbette, aldırmak akıllarından bile geçmedi. Çünkü onlar inançlı, namazlı niyazlı insanlardı. Sırf “istemediğimiz zamana denk geldi” diye evlat katili olacak değillerdi ya...

Yavaş yavaş bu yeni habere kendilerini alıştırdılar, hatta sevinmeye bile başladılar. Yaşı ilerlemiş olan A. Hanım zaman zaman doktora gidiyordu. İşte bu muayenelerden birinde doktoru şüphelenerek bazı araştırmalar yapmaya başladı. Sonunda doktorları kötü haberi verdi: “çocuğunuzda bir çeşit genetik bozukluk var. Hasta ve zihinsel engelli olarak doğacak!”

Hasta ve zihinsel engelli bir çocuk sahibi olmak… Hem de bu yaştan sonra!

Bu haber çok sarsıcı olmuştu gerçekten. Üstelik A. Hanımın annesi hastaydı ve bakıma muhtaçtı. Dahası annesi de tıpkı böyle, ileri yaşta bebek dünyaya getirmişti ve doktorlar zihinsel engelli bir çocuğunuz olacak demişti. Gerçekten de down sendromlu bir kardeşleri olmuştu.

A. Hanım yıllardır annesinin bu engelli çocuk sebebiyle ne kadar incitildiğini en iyi bilen kişiydi. Anne babasının hiçbir kötü alışkanlığı yoktu. Akraba evliliği de yapmamışlardı. Ama Rabbimizin imtihanı olarak evlatları down sendromlu doğmuştu. Ne yazık ki bazı düşüncesiz insanlar, kardeşinin halleri sebebiyle onları incitmişlerdi…

A. Hanım gerçekten de çok ağır bir imtihan geçiriyordu. Zaten bir yandan yaşlı annesi, bir yandan engelli kardeşi ondan hizmet bekliyordu. Yetmezmiş gibi bir de zihinsel engelli ve hasta bir bebek geliyordu.

Onun yerinde bir başkası olsa bu imtihan karşısında ne yapardı kim bilir. Ama çok şükür ki A. Hanım ilk andan itibaren hiç sarsılmadı ve tereddüt geçirmedi. O zaten imanlı bir Hanım idi ve hayatın her anının bir imtihandan başka bir şey olmadığına inanmıştı. Şimdi de yeni bir hadiseyle yine imanının ve tevekkülünün sınandığını hissediyordu.

Rabbimizden gelen hediyeler güzel, hoş mükemmel olursa ne ala… O zaman “çok şükür, elhamdülillah” demesi kolaydı. Peki ya verdiği armağan hoşa gitmezse, o zaman da yüzünü ekşitmeden sabretmek hatta ona da sevap vesilesi olduğu için şükretmek gerekmez miydi? İşte teslimiyet asıl bu zamanlarda ölçülüyordu.

A. Hanım kararlıydı, imtihanını kabullenmişti. Dokuz ay boyunca bebeğini taşıdı, bebek hazırlıklarını yaptı. Doktorlar ne derse desin kararlılığını kaybetmedi. Onların; “yazık değil mi bu çocuğa. Hiçbir zaman yaşıtları gibi olamayacak. Ona baktıkça vicdan azabı çekeceksin. Belki de pişman olacaksın” gibi sözlerini gülümseyen çehresiyle dinledi ve “Allah istese benim akıllı ve sağlıklı çocuklarımı sakat yapamaz mı? O zaman onları da gidip toprağa mı gömeceğim, cahiliye çağındaki gibi…” Diye sordu. Verecek cevap bulamayan doktorlar artık onu rahat bıraktılar.

A. Hanımın kalbi o kadar müsterihti ve doğru yaptığından o kadar emindi ki, hastaneye gidip geldikçe, orada gördüğü, kendisiyle aynı durumdaki Hanımlara da nasihat ediyordu. Hatta kaç yıllık tedaviden sonra bebek sahibi olmuş ama doktorların telkiniyle kürtaja karar vermiş bir Hanım, ondaki kararlılığı görerek kürtajdan vazgeçmişti.

Artık doğuma sadece haftalar kalmıştı. A.Hanım bir sabah kalktığında kendisinde bir gariplik hissetti. Karnındaki bebek kımıldamıyordu. Karnı da sertleşmiş gibiydi. Doktorunu aradı, “hemen gel” dediler. Kısa bir tetkikten sonra anlaşıldı ki, bebek kendiliğinden hayatını kaybetmişti. Doktorlar, “zaten genetik kusurlu bebeklerin anne karnında ölümü sık rastlanan bir durumdur” diyordu.

A. Hanım ilk anın şaşkınlığıyla ne düşüneceğini bilemedi. Sohbet arkadaşları ise onu müjdeliyordu: “Ne mutlu sana. Teslimiyet imtihanını kazandın. Rabbim seninle alışveriş yaptı. O verdi, o aldı, sana da büyük bir mükâfat kaldı.”

A. Hanımın da, arkadaşlarının da gözlerinden durmadan yaşlar süzülüyordu. Hepsi kardeşlerinin bu imtihandan yüz akıyla çıkmasına o kadar mutlu olmuşlardı ki.

A. Hanım o gün ikinci şaşırtıcı haberi aldı. Hastanenin koridorlarında karşılaşıp kürtajdan vaz geçirdiği Hanım da o gün doğum yapmıştı. Hem de bebeğin hiçbir hastalığı, sakatlığı veya kusuru yoktu. Doktorlar bu defa fena yanılmıştı!

Kadıncağız doktorlara ağzına geleni sayıyordu.

“Neredeyse beni evlat katili yapacaktınız! Şu Hanım olmasa iki dünyada da azap çekecektim. Hamileliğimi burnumdan getirdiniz. Evlat sahibi olacağıma sevinemedim, sizin yüzünüzden” diyordu.

Doktorlar ise pişkinlikle “Biz sadece ihtimal olduğunu söyledik. Sonradan aileler şikâyetçi olmasın diye söylüyoruz. Prosedür böyle…” deyip, sıvışıyorlardı.

Evet, prosedür böyle! Sadece bir ihtimal bile olsa, ailelere “Bebek hastalıklı, kusurlu olabilir. İsterseniz aldırın” diye yönlendirme yapılabiliyor. Bu sebeple ailelerin çok dikkatli olmaları gerekiyor.

Elbette bebeğin anneyi zehirlemesi gibi tehlikeler varsa aldırmak, dinimizde de caiz oluyor. Bu gibi durumlarda da, hem inançlı hem mütehassıs doktorlara danışmadan karar vermemek gerekiyor.

İnançtan ve kul haklarına hassasiyetten uzak bilim anlayışı, doğum kontrol politikaları, engellilerin yükünü hafifletmeyi amaçlayan önleyici anlayıştaki uygulamalar… vs… vs… vs… Sonuç; kürtaja yönlendirilen ve ebedi bir acıya mahkum edilen anne adayları…

Yeni yasa bilimin daha hassas bir anlayışla uygulanması için de tedbirler alsa keşke…
 
Üst Alt