Bu tertemiz atmosferde, ne gelip o pırıl pırıl havayı delen bir şerare, ne yırtık bir ses ne de münasebetsiz bir gürültü duyulur.
Ara-sıra bütün bütün o iklime yabancı bir ses ve soluk bu havayı yırtsa da o insanlar ve onların büyülü atmosferi âdeta bir sihirle yenileniyor gibi hemen değişir ve yeniden kendini meşk etmeye durur.
Gönül dilleriyle ifade ettikleri o kutsi hitabelerle, meleklerin gökten dökülen ilhamları gibi ulaşabildikleri bütün ruhları mest ederler.
Onlarla tanışma bahtiyarlığına erenler 'duydum, dinledim, okudum, öğrendim ve inandım' yerine 'gördüm, hissettim, büyülendim ve bende oldum' derler.
Onların hâl ve gönül derinliklerine bağlı bu fâikiyetleri sayesindedir ki dilleri bilinsin-bilinmesin, ne demek istediklerini herkes rahatlıkla anlar ve onlara büyülenir.
Halkla içli-dışlı olmaları bir yana, çekilip bir köşede iç murakabelerini yaşadıklarında dahi hâlleri ve görüntüleriyle gönüllere korlar saçar ve ruhlarda bir sûr sesi gibi duyulurlar.
Her zaman Hak'la irtibat içindeki bu dupduru insanların susması, bilemediğimiz bir sırla kalbî ve rûhî suskunluğa maruz kalmış kimseleri harekete geçirme adına âdeta bir komut gibidir.
Onlar, gönüllerindeki saklı hazineleri tavır ve davranışlarıyla ortaya dökünce, bir dilin susmasına bedel o anda pek çok dil birden çözülür, önyargısız müsait gönüller dinlemeye durur ve her yanda müthiş bir heyecan köpürmeye başlar.
Onların bu kutsi çığlıkları, ruhları coşturan öylesine derin bir mûsıkîdir ki, o atmosferi yaşayan herkesi önüne katar, istediği yöne sürükler, onlara hiç kimseden duyamayacakları nağmeler duyurur ve adı konmamış sürprizler yaşatır.
Ara-sıra bütün bütün o iklime yabancı bir ses ve soluk bu havayı yırtsa da o insanlar ve onların büyülü atmosferi âdeta bir sihirle yenileniyor gibi hemen değişir ve yeniden kendini meşk etmeye durur.
Gönül dilleriyle ifade ettikleri o kutsi hitabelerle, meleklerin gökten dökülen ilhamları gibi ulaşabildikleri bütün ruhları mest ederler.
Onlarla tanışma bahtiyarlığına erenler 'duydum, dinledim, okudum, öğrendim ve inandım' yerine 'gördüm, hissettim, büyülendim ve bende oldum' derler.
Onların hâl ve gönül derinliklerine bağlı bu fâikiyetleri sayesindedir ki dilleri bilinsin-bilinmesin, ne demek istediklerini herkes rahatlıkla anlar ve onlara büyülenir.
Halkla içli-dışlı olmaları bir yana, çekilip bir köşede iç murakabelerini yaşadıklarında dahi hâlleri ve görüntüleriyle gönüllere korlar saçar ve ruhlarda bir sûr sesi gibi duyulurlar.
Her zaman Hak'la irtibat içindeki bu dupduru insanların susması, bilemediğimiz bir sırla kalbî ve rûhî suskunluğa maruz kalmış kimseleri harekete geçirme adına âdeta bir komut gibidir.
Onlar, gönüllerindeki saklı hazineleri tavır ve davranışlarıyla ortaya dökünce, bir dilin susmasına bedel o anda pek çok dil birden çözülür, önyargısız müsait gönüller dinlemeye durur ve her yanda müthiş bir heyecan köpürmeye başlar.
Onların bu kutsi çığlıkları, ruhları coşturan öylesine derin bir mûsıkîdir ki, o atmosferi yaşayan herkesi önüne katar, istediği yöne sürükler, onlara hiç kimseden duyamayacakları nağmeler duyurur ve adı konmamış sürprizler yaşatır.