Okul Öncesi Çocuklarda ALLAH İnancı ve Din Duygusu

ceylannur

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
2 Eylül 2011
Mesajlar
3,872
Tepkime puanı
37
Okul Öncesi Çocuklarda ALLAH İnancı ve Din Duygusu

okuloncesi.jpg


‘Çocuğa; neyi, ne zaman, nasıl ve kimin öğreteceği' sorusu, eskiden beri anne, babaları ve eğitimcileri meşgul etmiştir. Anlatılacak hususlar, imana dair konular olunca, bu soru daha önemli hale gelmektedir. Günümüzde bu konuda çok farklı şeyler söylenmekte, hatta maksadı belli kişiler tarafından, 11-12 yaşına kadar çocuğa asla dinî konularda bir eğitim verilmemesi söylenmekte ve zaman zaman ailelere bu hususta ciddi telkin ve baskılar yapılabilmektedir.

İnsanın hiçbir zaman dinsiz yaşadığı görülmemiştir. Adı ve şekli ne olursa olsun, tarihin her döneminde, muhakkak bir 'din' olmuştur. Maddî ve mânevî unsurları bünyesinde barındıran insanoğlu, bir yandan maddî varlığının devamı için uğraşıp çabalarken, öte yandan kendisine yaratılışta verilen inanma ihtiyacına tatmin edici cevaplar aramaktadır. Bunun, özellikle de sağlam bir 'dinî bilgi' ile yapılması önemlidir. İnsanın çocukluğunda aldığı dinî telkinler, hayatı boyunca kendisinde derin tesirler bırakır. Bunun için bu bilgiler daha çocukken verilmelidir. Ağacın yaşken eğilebileceği unutulmamalıdır.

İmam Gazzâlî; çocuğun kalbini, "bomboş, saf, her şeyi almaya ve yöneltildiği her şeyi yapmaya meyilli" olarak nitelerken, İbn Miskeveyh; bu durumdaki çocuğun kendisine yapılacak bütün telkinleri kabul edeceğini söyler. Çünkü İbn Sina'nın da dediği gibi; çocuk, doğarken beraberinde birçok kabiliyet getirir. Fakat bunların geliştirilmesi gerekir. Yani bu kabiliyetler iyiye, dine yöneltilirse çocuk dindar; kötüye ve dinsizliğe yöneltilirse çocuk dinsiz olacaktır. Bediüzzaman Hazretleri konuyla alâkalı şunu söyler: "Çocuk küçüklüğünde kuvvetli ders-i imanî almazsa, sonra pek zor ve müşkil bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-i Müslim birisinin İslâmiyet'i kabul etmek derecesinde zor olur."

Çocuk psikolojisiyle ilgili eserlere bakıldığında, çocukluk çağının çeşitli devrelere ayrıldığı görülecektir. Genelde kabul edilen tablo şu şekildedir.

Bebeklik : 0-3 yaş

İlk Çocukluk : 3-6 yaş
Son Çocukluk : 6-11 yaş (kızlar) 6-13 yaş (erkeker)
Çocuğun geleceğine tesir etmesi bakımından ilk iki dönem daha önemlidir.

Bebeklik dönemi


0-3 yaşları arasını içine alan bu dönemde, çocukta herhangi bir dinî duygu ve düşünce belirtisi görülmez. "Çocuk tamamen pasif durumda ve her konuda ebeveynine muhtaçtır. Ancak dünyadan ve çevresinden tamamen izole edilmiş de değildir. Çocuk, ciddi mânâda herhangi bir fizikî ve sosyal aktivitede bulunamasa da, çevresindeki hâdiselere karşı hassastır. Çünkü yapılan araştırmalar, çocuğun, dışarıdan gelecek olan dinî motiflere ve telkinlere karşı 'ruhen' yetenekli ve hazır yaratıldığını göstermiştir. Bunu merhum Elmalılı Hamdi Yazır: "Her ferdin ruhuna bir hak duygusu ve ALLAH'ı bilme gücü yerleştirilmiştir." şeklinde ifade eder. Alman Psikolog Hollenbach ise: "Çocukta görünmeyen ve henüz izah edilemeyen çok güçlü bir merak duygusu ve kendine yardım edecek, kendini koruyacak 'sonsuz bir kuvvet sahibi' arayışı vardır. Çocuğu dindar yapan onun içindeki bu sonsuzluğa karşı duyduğu merak ve özlemdir. Ancak bu özlem ve merakın, aile tarafından teşvik edilmesi ve yönlendirilmesi gerekir." demektedir.

İlk çocukluk dönemi (Taklit dönemi)


Üç yaşından itibaren çocuk çevresiyle yoğun bir şekilde ilgilenmeye başlar. Eline geçirdiği her şeyle oynamaya ve onları tanımaya çalışır. Çocukta bu dönemde, güven duyma, sevme ve sevilme gibi duygular yoğunluk kazanır. Çocuk bu ihtiyaçları karşılamada, başkasına muhtaç olmadığını göstermek ister. Dolayısıyla çevresindeki eşyalara sahip olmaya, onları kırmaya, yırtmaya, bu şekilde kendini ispatlamaya çalışır. Bu yaşlardaki çocuklar, öncelikle duygularıyla hareket ederler. Duygularına hitap eden şeylere ilgileri daha fazladır. Ayrıca çocuğun zekâsı henüz bütün kavramları anlayacak kapasitede değildir. Karşılaştığı olaylara nasıl bir tepki vereceğini bilemez. Bundan dolayı da bu yaşlardaki çocuklarda 'taklit' ön plâna çıkar.

Bu yaştaki çocuklar, kendilerine ideal bir model edinme ihtiyacı hisseder. Çocuk için ideal model olabilecek kişiler ise, ailesidir. Yapılan araştırmalar, dinî tutum ve davranışların oluşmasında, çocuğun çevresindeki kişilerin (ailenin) tesirinin en belirgin faktör olduğunu göstermiştir. Peygamber Efendimiz (sas); "Her çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra ebeveyni onu, Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar. Eğer anne-babası Müslüman ise, çocuk da Müslüman olur." derken, çocukta dinî duygu ve düşüncenin oluşumunda aileye, özellikle de anne-babanın önemine işaret etmiştir. Bu yaşlardaki çocuklar, kendilerine 'ideal model' edindikleri aile fertlerinde gördükleri ibadetleri, dinî motifli her türlü davranışı samimi bir şekilde kabul ederek yapmaya çalışırlar.

Kaynağını, "sevileni taklit etme" psikolojisinden alan bu fıtrî meyil, çocuğun dinî hayatının oluşmasında oldukça önemlidir. Bu yüzden çocuk için model olan kişilerin sözlerine ve davranışlarına dikkat etmeleri gerekir. "Çocuklarının dinî duygularını geliştirmek için nasihatte bulunan ebeveynin sözleri; kendi pratik hayatlarına aksetmez ve namaz, hac, oruç, zekât, gibi ibadetlerle derinleştirilmez, söyledikleri güzel sözler, sonradan güzel davranışlarla hayat bulmazsa ve davranışları sözlerinden daha doğru görülmezse, söyledikleri sözlerin tesiri şöyle dursun, bazen aksü'l-amel yapması bile söz konusudur." Peki bu modellerin (ailenin) davranışları nasıl olmalıdır? Sözlerinin çocukları üzerinde tesirli olmasını isteyen anne ve babalar; "öncelikle söylemek istedikleri şeyleri, evvelâ kendileri kemâl-i hassasiyetle yaşamalı, sonra onları çocuklarının yapmasını istemelidirler."

Çocuğa model olma


Çocuğun, çevresindeki kişilerce (modeller) yapılan duaları işitmesi, yapılan ibadet ve dinî davranışları görmesi çok önemlidir. Bu gördükleri ve duydukları şeyler çocuğun şuuraltına yerleşir ve yavaş yavaş çocuk tarafından benimsenir. Meselâ anne babasından birini namaz kılarken gören 3-4 yaşlarındaki çocuk, önce onları gözler, davranışlarını takip eder, sonra da bunları taklit eder. Bunun gibi ezan okunduğunda namaza hazırlanan bir ebeveyni gören çocuk, bir süre sonra ezan okunduğunda, kendini göstermek için, anne ve babasından önce harekete geçerek, 'haydi namaza' der. Evde yapılan sesli dualara ve şükür ifadelerine, çocuk da bir süre sonra eşlik etmeye başlar. Aynı şekilde çocuğa ihtiyaçları için ALLAH'a dua etmesi gerektiği söylenmelidir. Bu şekilde onda ALLAH'ın sığınılacak tek kapı olduğu inancı yerleşir. Çocuğa ALLAH'a inanmanın ve kul olmanın faydaları, ALLAH'ın kullarına yardımları anlatılmalıdır. Bunu yaparken de, çocukların ilgi duyduğu masal ve hikâye yolu kullanılmalıdır.

İnanma ile ilgili hikâye ve menkıbeler, çocukta, eşyânın ötesinde bir kuvvetin olduğu düşüncesinin gelişmesini hızlandırır. Bunun için, çocuklara Kur'ân-ı Kerîm'deki peygamber kıssaları ve Peygamber Efendimiz'in (sas) hayatı anlatılmalıdır. Ayrıca sahabilerin gösterdikleri sabır ve kahramanlıklar, inandıklarını yaşamadaki azim ve gayretleri nazara verilmeli, bu şekilde, çocukların zihninde ideal model oluşturulmalıdır.

Çocuğa alınacak oyuncaklar nasıl olmalı?


Çocuk bu dönemde mücerret kavramları anlayamadığı için, daha çok dinî sembollerle ilgilenir. Bunun için çocuğa verilecek oyuncaklarda, dinî hayatı temsil edebilecek, hatırlatacak ve bazı dinî kavramları sembolize edebilecek özellikler bulunmalıdır. İçinde dinî unsurlara yer verilen yap-bozlar, legolar, bulmacalar, çizgi film cd'leri vs bu konuda oyuncak olarak kullanılabilecek malzemelerdir. Bunların yanı sıra çocuğun model aldığı kişilerden kendisine hediye edilecek seccade ve tesbih gibi eşyâlar, böyle bir öğretim metodu için önemlidir. Çünkü çocuklara din duygusu ancak sevgiyle kazandırılabilir. Çocukların ALLAH'a ümit ve sevgi ile bağlanması, ileri yaşlarda aklî ve zihnî melekelerin ilgi duyması ve tatmin edilmesi açısından önemlidir. ALLAH sevgisine dayalı bir iman öğretimi, çocuklarda temel duygulardan sayılan ümit ve bağlanma duygularıyla birleşecek, kuvvetlenecek ve sağlam bir imanın temellerini oluşturacaktır."

Son olarak; biri beş diğeri altı yaşında iki çocuğun aldıkları 'din eğitimini' ve 'ALLAH inancını' özetleyen iki ifade:

Murat (5 yaşında): "ALLAH, bizi namaz kılınca ve insanlara iyilik yapınca sever. Hata yapınca da affeder. Anneleri, babaları, kardeşleri, nineleri, arkadaşları, herkesi sever. Ufak çocukları daha çok sever."


Ali (6 yaşında): "ALLAH bizi yakar, anneme babama karşı geldim diye... Anneye ve babaya karşı gelirsen, onları döversen, ALLAH'a da karşı gelmiş sayılırsın. O zaman ALLAH seni siyah suyun içine atar, orada yakar. Kötü lâf söyledik mi, ALLAH bizi ateşin üstünde yürütür."

Bu ifadelerden hangisinin daha doğru olduğunu söylemeye gerek var mı ?

Şeref YILMAZ
 
Üst Alt