Nefsi tanımanın yolları- nefisle mücadele

hacı anne

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
984
Tepkime puanı
16
Ey nefsim!

Nefsi tanımanın yolları- nefisle mücadele

Yıllardır beni uyuttun. Hep yarına bıraka, bıraka koca bir ömür heder oldu. Gecelerim; teheccüdsüz, heyecansız, gündüzlerim; semeresiz, başarısız geçti. Acaba yarın, yarın diye uyuttuğun yarınlarımı, meçhul bir yarında nasıl doldurabileceksin?

Ne zaman beni çevreleyen basitliklere, bağımlılıklara civciv misal küçük bir darbe vurup, hür dünyaya açılmak istesem, granitten dağlar gibi karşıma dikildin.

Olmadık desiselerle beni kandırdın.

Tûl-i Emelle beni aldattın.

Yıllardır taam, kelam, menam hapishanelerinde inim, inim inlettin
Izdıraplarımı bana ney gibi dinlettin.
İrademi; rehavet, meskenet zincirleriyle sımsıkı sardın.
Bana sunulan saat altınlarını değerlendiremedin.
Kimbilir, içlerinde ne hediyeler saklayan günlerin, ayların ve yılların zarfını açmama bile müsaade etmedin. Hepsi boşa gitti, içlerinde neler sakladığını anlayamadan.

Söyler misin, Allah aşkına senin yaşayan bir cenazeden ne farkın var?

İnsan suresini, ağlaya ağlaya okudun. Amma, o muhteşem sarayın kapılarını bir türlü aralayamadın. Kendi çevreni tanıdığın kadar kendini tanıyamadın. Kendi içinde kendine yabancı kaldın. Kendini kendine hapishane yaptın.

Fetih suresini okudun durdun. Bırak dışarıyı, içinde bir tek fetih bile yapamadın. Kelam, taam, menam hapishanesinden kurtulamadın. İradeni fethedemedin. Namazla, cenneti takas etmeye çalıştın. Ayetleri birer birer bir teyip gibi ezberledin amma, uyguladıkların hep adetlerin oldu.

Peygamberimizin saçlarını ağartan Hud Suresiyle karanlık gecelerini bir türlü aydınlatamadın. Gayreti hep birilerinden bekledin. Senin de birileri olduğunu hep unuttun.

Bir fikir uğruna hayatı hakir gören peygamberlerlerin, hayatını uzun kış gecelerinde, kıssa niyetiyle okudun. Ama hayatındaki kışları, bir türlü bahara çeviremedin. Çünkü, onları anlayamadın.

Yusuf'u düşündün mü hiç? Kuyu diplerini sultanlığa sıçrama rampası yaptığını, hapishaneleri birer, birer nasıl medreseye çevirdiğini anlayabildin mi?
Dünya ve içindeki her şey ayaklarının ucundayken, hayatı istihkar edip ölümü özlemesini anlayabildin mi? Anlayamadın, evet anlayamadın.

Ateşler içerisindeki İbrahim'in ateşleri bir baharistana çevirdiğini, bıçak altındaki İsmail'in yeniden doğduğunu, Sefine-i Nuh'u batırmak isteyen tufanların ancak Sahil-i Selâmete çıkmasına hizmet ettiğini, Suikastlar içinde İsa'nın denizler ortasında Musa'nın nasıl vuslata erdiğini anlayabildin mi? Anlayamadın.

Ya, çelikten duvarlara çarpmış gibi, bir örümcek ağı karşısında, beyinleri dumura uğrayan müşriklerin düştüğü perişan halde yatan gizli hikmeti çözebildin mi?

Bir gergef gibi ömrünün her anını çile yumağıyla dokuyan Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ümmetim derken, sen nefsim dedin. O, davam derken, sen hevam dedin. O, davasını yüceltirken, sen hevanda cüceleştin. Onun çağları peşinden sürükleyen davasından, sadece sarığı, sakalı, tesbihi, umresi, namazı kaldı. Ne yazık ki, onları da bir türlü anlayamadın.

Başındaki sarık beyaz kefenin iken, yastığının altında ki ölümü çok uzaklarda zannettin. Dünyanın oyuncaklarıyla evcilik oynarken, dünyanın elinde, oyuncaklaştığının farkına bile varamadın.

Bir adet haline getirdiğin beş vakit namazın, aynı safta omuz omuza namaz kıldığın kardeşini gıybet etmekten seni kurtaramadı. Kalbine, gözüne, kulağına el ve ayaklarına tutturamadığın oruçların, sadece midene münhasır kaldı. Oruç tuttuğunu zannettin, ama aç kaldığını anlayamadın.

Başına tac ettiğin başörtüsü, sadece başını örtebildi. Başının altındakiler ne yazık ki, başörtüsünden nasibini alamadı. Çünkü başörtüsünü takva örtüsüyle birlikte örtmedin. Gözlerin, kalbin ve duyguların çıplak kaldı. Kendini farkettirebilmek için aynanın karşısında çeşit çeşit kılıklara girdin. Yapmacık gülüşlerle, hırsızlama bakışlarla, başkalarının duygularını çalmaktan utanmadın Ruhunun çığlıklarına bedel sen gülüyordun. Düştüğünü ve düşürdüklerini anlayamadın. Ah ki anlayamadın.

Burnunun dibindeki farzları görmezden gelip, sünnet diye defalarca umreye gittin. Kabeyi tavaf ettin. Yeryüzündeki iki milyar müslümanın sadece kemiyet olduğunu bir keyfiyet olamadığını hiç düşündün mü? Düşündün mü, binlerce birlerimiz varken, nasıl ayrı kaldığımızı, nasıl parçalandığımızı?

Aynı camide, birlikte namaz kıldığın kardeşinin fakru zaruretini, görmezden geldin. O, ihtiyaçların pençesinde kıvranırken, sen seyrettin. O, kışların dondurucu soğuklarını kemiklerinde ısıtırken, sen buğulu camların arkasında tesbih çekiyordun. Dünyada cennet kevserlerine denk bir lezzeti, kardeşinin acılarını dindirme lezzetini tadamadın. O lezzeti felan duayı şu kadar okuyarak, alacağını zannettin. Aldandın, aldandın. Elindeki elmasları birkaç şekerlemeye değişen saf çocuklar gibi aldandın.

Hani hepimiz mümindik,
Hani birimizin ızdırabı hepimizin ızdırabıydı,
Hani şarkta bir müminin ayağına diken batsa, garptaki mümin rahatsız olacaktı hani,
Hani bir mümin öldüğü zaman sema ve arz onun ölümüne gözyaşı dökerdi hani,
Hani mümin yeryüzünün zinetiydi,
Hani müminler bir vücudun azaları gibiydi,
Hani göz ağrısa bütün vücud, o acıyı, içinde hissedecekti hani,

Hani Hz Ebu Bekir'in teslimiyeti,
Hani Hz Ömer'in destanlaşan adaleti,
Hani Hz Osman'ın dillerden düşmeyen hayâsı,
Hani Hz Ali'nin Bahrı Umman gibi ilmi.
Hani Abdurrahman gibi zenginler.
Hani Ebu Zer gibi fakirler.
Hani Ensar-Muhacir gibi kardeşlikte yarışanlar nerede, nerede hani?
Anlayamadın, Ne yazık ki, bunları anlayamadın.

Artık anla... Ne Olur anla...
Anla ki Cennet ucuz değil. Cehennem luzumsuz değil.
Anla ki, Cennete giden yol asfaltla döşenmemiş.
Anla ki, bedelini ödemediğin hiç birşeye sahip olamazsın.
Anla ki, dünyayı bize bizler zindan ediyoruz.: ihmallerimiz, enaniyetimiz, samimiyetsizliğimiz.

Anla ki, Eyyup gibi Sabır Erbaini doldurmadan,
Yusuf gibi yıllarca kuyu diplerinde çile çekmeden.
Yakuplar gibi gözlerini hasrete kurban etmeden olmaz.

Anla ki, İsmailler gibi bıçak altına yatmadan,
İbrahimler gibi, ya Allah deyip kendini ateşlere atmadan,
Sefine-i Nuh gibi, tufanları yara, yara hedeflere gitmeden olmaz.

Anla ki, bir ömür boyu gözyaşlarını Ceyhun edip ümmeti için an be an, dem be dem alın teri döken Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem gibi alınları terletmeden olmaz.

Ve şunu çok iyi anla ki, başkalarının hayata âşık olduğu kadar ölüme âşık olunmadan asla olmaz.

Nusret KARDELEN
 

suskun

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Mart 2011
Mesajlar
199
Tepkime puanı
3
Allah Razı Olsun güzel paylaşım mbrrvo

Bilirsin bu dünya fani ama yinede beni yanıltırsın ey nefsim, alışamadım peşinde koşmaya yanlış yönlerde gitmeye gel ey nefsim yakın olana uzak olmayalım Rahman'a secde ile Kuran ile varalım haydi yeter gayri, yeter uyutma beni ey nefsim.
 

hacı anne

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
984
Tepkime puanı
16
Allah Razı Olsun. Günahlar, dünyada manevi yara ve hastalıklarımızdır. İşlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe kalp ve ruhumuzda yaralar açar. Günahlar, ibadetlerden feyz (haz) almamıza da engeldirler. Mesela nasıl ki hasta bir insana baklava ve bal bile acı gelir. Aynen öyle de bir insan ibadetten, namazdan ve salih amellerden tat almıyorsa demek o insan manen yaralı ve hastalıklıdır. Böyle bir insan öncelikle manen tedavi olmalı. Huzur-u İlahiyeye kabul edilmesi için samimi bir dille Allah'a dua etmeli. Tövbe ve istiğfar ile manen temizlenmeli.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
NEFSİ NE YAPMALI?

Şeytanın oluşturduğu düzende, iklimde, ortamda nefsi şeytani güçlerin tasallutundan korumak, kurtarmak zordur.

Nefse zulüm olur bu.

Allah Teala "Nefislerinize zulmetmeyin" buyuruyor.

Şeytanla elele tutuşup, nefisten temiz bir mü'min olmasını, kalmasını beklemek, ateşin içinde yanmamak kadar zordur.

Oysa nefisleri, yakacağı insan ve taşlar olan ateşten korumak gerekiyor.

Ateşin içinde yanmamak için "Allah bana yeter" diyebilmek gerekiyor. Bunun için de ayın, güneşin, yıldızların Rablık abanışlarından kurtulmak gerekiyor.

Sonra, içimizdeki bütün putları devirip, en büyüğünün, belki şeytanın boynuna baltayı asmak gerekiyor.

İbrahim olmak gerekiyor yani.

Çocuk yaşta Rabbi aramaya başlamak ve kişiliğimizin Rabbani bir potada yoğrulması gerekiyor.

NASIL TERBİYE ETMELİ?

Demirin içinden çeliği çıkarmak işi bu. Tortulardan, cüruftan arınmak için kızgın ateşin içine girmek, ısınmak, ısınmak, ısınmak, yumuşamak, hamur gibi olmak ve sonra, ustanın ellerinde örs ile çekiç arasında dövülmek, dövülmek, dövülmek.

Toprağın içinden altın gibi süzülmek.

Binlerce ameliye. Elenmek, elenmek, elenmek.

Ateşin içinde yanmak, yanmak, ateşle su arasında kişilik gerilimleri yaşamak ve sonunda özünü sunmak.

Kibir gibi, hased gibi, kendini beğenmek gibi, cimrilik gibi, Şeytan'ın yuvalanmasına imkan veren iç hastalıklarına karşı teyakkuz halinde bulunmak.

Bazan sokakta ciğer satmak. Nefsin gurur iddiasını ayaklar saltına almak. Bazan hastalara hizmet edip, Allah'ın kendisi üzerindeki nimetlerinin farkına varmak, şükrünü eda etmek. Bazan elindekini avucundakini infak edip, nefsin cimrilik damarına neşter atmak.Bazan kalbin kirlenmesine bakıp, mahşer ortamında Allah Teala huzurunda perişanlık ihtimallerini hatırlayıp, nefsi göz yaşlarıyla buluşturmak.

Nefsi asla boş bırakmamak.

İyiliklerle meşgul etmek daima.

Rabbin huzurunda olma halini diri tutmak.

Ve bütün bunları yapabilmek için iklimini bulmak. Birbirine iyilik taşıyanlar arasında yer almak. Yüreğe kirli suların taşınmadığı, yüreğin sürekli kirlilikle mücadele ederek, yorgun düşmediği, yere kapaklanmadığı bir iklim aramak, olmadığı zaman oluşturmak.

Kalbi Allah zikriyle yoğurmak ve nefisle kalb arasında Şeytanın nüfuz edemediği bir kanal açmak.

"Bu zamanda nefis terbiyesi" diye bir gündeme kafa yormak.

Her çağda Şeytanın kullandığı araçlara mukabil araçlarla "nefsi müdafa" yapabilmek.

"Kendiniz için yapabileceğiniz ölçüde kuvvet hazırlayın" şeklindeki ilahi ikazı, nefsi zaaflarla mücadele çerçevesinde de dikkate almak.

Kalbi, nefse iyilikler ihraç edecek kıvama ulaştırmak.

Allah Teala yardımcımız olsun, nefislerimizi Rabbimizin huzuruna "ateşe atılma özelliklerinden arınmış, mutmain hale gelmiş, Allah zikri ile doymuş, ihtilaçlardan, sancılardan kurtulmuş, rıza makamına ermiş bir nefis" kıvamında sunabilme gayretimizde, mücadelemizde. Amin.
 
Üst Alt