Nefs

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
NEFS (Nefis):
1. Can.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Her nefs, ölümü tadıcıdır. (Âl-i İmrân sûresi: 185)
2. İnsanın kendisi, kişi, beden.
İnsan ben deyince, nefsini göstermektedir. (İmâm-ı Rabbânî)
3. Hakîkat, cevher, asıl, öz. İnsanda ve cinde şer, kötülük kuvveti. Şerîate yâni dîne uymayan isteklerin kaynağı. Buna nefs-i emmâre de denir.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Cenâb-ı Hakk'ın huzûrundan korkup, nefsini (gayr-i meşrû) nefsânî arzularından (hevâ ve isteklerden) men eden kimsenin varacakları yer muhakkak Cennet'tir. (Nâziât sûresi: 40)
Nefsine düşmanlık et! Çünkü o, benim düşmanımdır. (Hadîs-i kudsî-Mektûbât-ı Rabbânî)
Akıllılığın alâmeti; nefse gâlib ve hâkim olmak ve öldükten sonra lâzım olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alâmeti; nefse uyup, Allah'tan af, merhâmet beklemektir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Nefsini azîz eden dînini yıkar. Nefsini zelîl eden kimse dînini azîz eder. (Mücâhid bin Cebr)
Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi ve dünyâ için çalışmaları içindir. Allahü teâlâ nefsi böyle nice faydalar için yarattı. Fakat bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse uymağı frenlemeleri, ona hâkim olup, zararlarını önlemeler i için insanlarda akıl da yarattı. (Şerefeddîn Yahyâ Münîrî)
Nefse uymaktan kurtulmak, dünyâ nîmetlerinin en büyüğüdür. Çünkü nefs, Allahü teâlâ ile kul arasındaki perdelerin en büyüğüdür. (Ebû Bekr Tâmistânî)
Nefse, günâhlardan kaçmak, ibâdet yapmaktan daha güç gelir. Onun için günahtan kaçman daha sevâbdır. (İmâm-ı Rabbânî)
"Yâ Rabbî! Nefsimi bana musallat kılma! Ona karşı beni yardımsız, yalnız bırakma! Nefsim bana acımıyor. Bana sen merhamet eyle!
Ey nefsim! İsteklerini hiç unutmuyorsun. Fakat kulluk vazifelerini yapmaya hiç istekli değilsin. Ey nefsim! Hesâba çekileceğin kıyâmet gününde hâlinin ne olacağından hiç korkmuyorsun. Geçici olanı, ebedî ve sonsuz nîmetlere tercih ediyorsun.
Ey nefsim! Hiç amelin olmadan, çalışmadan âhirette rahata kavuşmak istersin. Uzun uzun arzu ve isteklerin peşine düşüp, tövbeyi devamlı sonraya atıp geciktiriyorsun." (Avn bin Abdullah)
Allah yolunda nefsi ile yürümek isteyen daha ilk adımında hatâ etmiş demektir. Nefsini terkedip de ihlâs ile her şeyde Allahü teâlânın rızâsını düşünerek yola çıkarsa, Allahü teâlâ ona kendisine kavuşturacak rehberi tanıtır. (Ali Müzeyyen)
Nefis düşmandır. Düşman sözüyle hareket etmek akıl işi değildir. (Ali Hâfız)
Mahlûkâtın en ahmağı nefstir. Çünkü dâimâ kendi aleyhine olan şeyleri ister. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

Nefs Muhâsebesi:
İnsanın, dâimâ kötülük ve günâh işlemek istiyen nefsini hesâba çekip, kontrol etmesi ve gerektiğinde onu cezâlandırması (Bkz. Muhâsebe)

Nefs-i Emmâre:
Kötülüğü emr eden nefs.
Nefs-i emmâre, hiç kimsenin emri altına girmeyip, herkese emretmek ister. Nefs-i emmâreyi yıpratmak, azgınlığını önlemek için dîne uymaktan başka çâre yoktur. (Ahmed Fârûkî Serhendî)
İnsanın bütün kötülükleri nefs-i emmârede toplanmıştır. Nefs-i emmâre hiç iyilik yapmak istemez. Hep kötülük yapmak ister. Kendisine ve başkalarına zararlı olan şeyleri sever. İnsanın dünyâ ve âhirette saâdete kavuşması için nefsine uymaması, onu zay ıflatıp, zarar yapmayacak hâle getirmesi lâzımdır. (Ahmed Fârûkî Serhendî)
Varlıklar içinde en câhil olanı insanın nefsidir. Çünkü, Nefs-i emmâre kendine düşmanlık yapmaktadır. Hep kendini yok edici şeyleri istemektedir. Her isteği, Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Her işi, sâhibi olan ve bütün iyiliklerin sâhibi bul unan Allahü teâlâya karşı gelmektir. Hep kendi can düşmanı olan şeytana uymaktadır. (Ahmed Fârûkî)
Nefs-i emmâre, şehveti ve gadâbı aşırı çalıştırdığı için, buna uymak insana tatlı gelir. İslâmiyet'e uymak ise, bu arzuları frenlediği, tahdid ettiği için, insana acı, zor gelmektedir. Bunun için insan, İslâmiyet'e uymak istemez. Nefse uymak ister. (Abdülazîz Dehlevî)
İnsanların nefs-i emmâresi; mevki sâhibi olmak, başa geçmek sevdâsındadır. Onun bütün arzusu, şef olmak, herkesin kendisine boyun bükmesidir. Nefsin bu arzuları ilâh olmak, mâbud olmak, herkesin kendisine tapınmasını istemektir. (İmâm-ı Rabbânî)
Peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesi hep nefs-i emmârenin isteklerini yok etmek içindir. Çünkü nefs-i emmâre, Allahü teâlâya düşmanlık etmektedir. Nefsin isteklerini yok etmek ancak şerîate uymakla olur. (Ahmed Fârûkî)

Nefs-i Levvâme:
Kötü işlerden dolayı dâimâ kendini kınayan ve ayıplayan nefs.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Kıyâmet gününe ve nefs-i levvâmeye yemîn ederim ki, insan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? (Kıyâme sûresi: 1-3)
Bilmiş ol ki; en büyük düşmanın, seni kuşatan nefsindir. Hep kötülüğü emreder şekilde yaratılmıştır. İşi, iyilikten uzaklaşıp fenâlığa meyletmektir. Onu tezkiye edip doğrultmak, Rabbine ve Hâlıkına ibâdet için zincire vurmak, arzularından alıkoyup ze vklerinden uzaklaştırmakla me'mursun. Şâyet biraz ihmâl edersen azar ve bir daha önüne geçilmez hâl alır. Durmadan onu uyarır, kınar ve levmedersen, o zaman nefs-i emmârelikten çıkar da Allahü teâlânın kendisine yemin ettiği Nefs-i levvâme hâline dön er. (İmâm-ı Gazâlî)

Nefs-i Mardiyye:
Kusurlarını bilen, kendisinden râzı olunan nefs. Rabbinin indinde, makbûl olan nefs.
Nefs-i mardiyyeye kavuşan kimse, verdiği her sözü yerine getirir. Adâletten ayrılmaz, kerem sâhibidir (cömerttir). Herkese lâzım olan bilgileri anlayacağı derecede söyler. (Erzurumlu İbrâhim Hakkı)

Nefs-i Mutmainne:
Îmân etmiş nefs. Allahü teâlâyı anmakla huzûra eren, İslâmiyet'in emirlerini yapmak kendisine zor, ağır gelmeyen nefs.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Ey mutmainne olan nefs! Râzı olmuş ve râzı olunmuş olarak Rabbine dön. Seçilmiş kullarım arasına karış ve Cennet'ime gir. (Fecr sûresi: 27-30)
Allah'ım! Sana kavuşmaya îmân eden, kazâna râzı olan ve verdiğine kanâat getiren nefs-i mutmainne isterim. (Hadîs-i şerîf-Nesâih-ül-İbâd)
Nefs-i mutmainneye kavuşmuş olan insan sabırlıdır. Yumuşak ve güleryüzlüdür. Ayıbları örter ve kusurları affeder. Allahü teâlâya tam teslim olmuştur. Çok ibâdet yapar. Cömerttir. İslâm dîninin emirlerinden bir karış ayrılmaz. (Erzurumlu İbrâhim Hakkı)
Bir insan vilâyete kavuşup velî olunca nefs-i emmâresi nefs-i mutmainne olmuş, küfürden, inkârdan kurtulup, Rabbinden râzı olmuştur. Rabbi de ondan râzıdır. Yaratılışında bulunan kötülük, azgınlık yok olmuştur. (İmâm-ı Rabbânî)

Nefs-i Mülhime:
Gerektiği zaman Allahü teâlâ tarafından kendisine hakîkatler ilhâm edilen, kötülüklerden arınmış nefs.
Nefs-i mülhimeye kavuşmuş bir kimse, ilim, kanâat, tevâzu (alçak gönüllü olma), hüsn-i zân (iyi düşünce) sâhibidir, sabırlıdır, tahammüllüdür. Özrü kabûl eder. Her türlü eziyetlere katlanır. (Erzurumlu İbrâhim Hakkı)

Nefs-i Nâtıka:
İnsanı hep kötülük ve aşağılık işler yapmaya sürükleyen nefs. Nefs-i emmâre.
İnsanın bütün kötülükleri nefs-i nâtıkada toplanmıştır. Nefs-i nâtıka hiç iyilik yapmak istemez. Hep kötülük yapmak ister. Kendisine ve başkalarına zararlı olan şeyleri ister. (Ebü'l-Hüseyin)
Nefs-i nâtıkayı zaifletecek birinci ilâç, İslâmiyet'in emir ve yasaklarına uymaktır. Haramların hepsi; dünyâ malına, mevkiine, zevklerine düşkün olmak, nefsin gıdâsıdır. Onu besler, kuvvetlendirirler. (İmâm-ı Rabbânî)

Nefs-i Râdiye:
Rabbinden râzı ve hoşnûd olan nefs.
Nefs-i Râdiyeye kavuşan kimsenin duâsını Allahü teâlâ reddetmez. Fakat edeb ve hayâsından bir şey isteyemeyen, Allahü teâlâ katında azîz ve kıymetlidir. (Erzurumlu İbrâhim Hakkı)

Nefs-ül-Emr:
Hayâl, düşünce olmayan, zihnin hâricinde kendisi var olan, hakîkat.
 
Üst Alt