Müteşâbihât. Mütevâtî

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
MÜTEŞÂBİHÂT:
Mânâsı kapalı âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler (Bkz. Âyet) . Müteşâbihâta îmân etmeli, mânâsını Allahü teâlâya bırakmalıdır.
Bunlar, Allahü teâlânın sevdiklerine bildirdiği sırların sembolleri, işâretleridir. Bunları anlıyanlar açıklamamışlardır.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Sana Kur'ân'ı indiren O'dur (Allah'tır) .
Bunun bir kısım âyetleri açık ve kesindir.
Bunlar Kur'ân'ın esâsıdır. Diğer bir kısım âyetler de vardır ki müteşâbihâttır.
İşte kalblerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve te'viline gitmek için Kur'ân'ın müteşâbih âyetlerine uyarlar.
Hâlbuki, o müteşâbihin te'vilini yalnız Allah bilir.
İlimde derinleşmiş olan kimseler ise; "Biz ona (müteşâbihe) inandık.
Açık ve kapalı bütün âyetler Rabbimiz tarafındandır" derler.
Bunları ancak akılları tam olanlar iyice düşünür. (Âl-i İmrân sûresi: 7)

Muhkem olan (mânâsı açık olan âyetlere) uyunuz.
Müteşâbihâta inanınız. Bunlara inandık hepsini Rabbimiz bildirmiştir deyiniz. (Hadîs-i şerîf-Akîdet-üs-Selef)

Müteşâbih iki kısımdır.
1)Lafzı (sözü) müteşâbih olan âyetler olup yirmi dokuz sûrenin evvellerindeki Sâd, Tâhâ, Elîf lâm mîm, Yâsîn gibi harflerdir.
2) Mânâsı müteşâbih olan âyetlerdir ki, görünen mânâsını vermek günâh olur.
Meselâ İsrâ sûresinde; "Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir." meâlindeki âyet-i kerîme gibi.
Allahü teâlâ bununla neyi murâd ediyor ise öylece inandım demelidir.
Bunun mânâsını ben anlayamam, ancak Allahü teâlâ bilir demek en iyi yoldur.
Müteşâbih âyetlerin mânâsını ancak Allahü teâlâ ve Allahü teâlânın kendilerine İlm-i ledün (kendisi tarafından verilen ilim) ihsân ettiği derin âlimler, bildirdildiği kadar anlayabilir.
Meselâ tefsîr âlimleri müteşâbihâttan olan "el" kelimesine "kudret, gücü yetmek" mânâsını vermişlerdir. (Kâdızâde Ahmed Efendi, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, Râzî, Süyûtî)


MÜTEVÂTÎ:
Bir cins içinde bulunan ferdlerin hepsinde müsâvî, eşit miktarda bulunan sıfat, husûsiyet, özellik.
İnsanlık yâni insan olma, insanın bütün ferdlerinde en yüksek derecedeki insan ile en aşağı bir insan da eşittir.
Meselâ, insan olma bakımından bir peygamber ile peygamber olmayan aynıdır.
Yine yüksek makam sâhibi birisi ile bir köy çobanındaki insanlık eşittir.
Birinde daha çok, diğerinde daha az olmaz.
Çünkü insanlık, mütevâtîdir. (Abdülhakîm Arvâsî)
Tâbi olmak, uymak kelimesi (sözü) mütevâtî sözlerdendir.
Çünkü uymak demek, tâbi olanın, uyduğu kimsenin arkasında gitmesi demektir.
Bir kimse bir büyüğe uyarsa o kimseye tâbi; uyulan büyük zâta metbû' yâni kendisine uyulan denir.
Tâbiin, metbûa uymasının az ve çok olması ve uyduğu zamânın az ve çok olması, kısa ve uzun olması, uymağı değiştiriyor ise de, bu değişiklik, farklılık, uymak işinin özünü değiştirmez.
Bunun mütevâtî olmasını bozmaz. (Abdülhakîm Arvâsî)

 
Üst Alt