- Katılım
- 19 Kasım 2011
- Mesajlar
- 20
- Tepkime puanı
- 0
MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ REŞHALAR(DEVAMI)
BİRİNCİ REŞHA(DEVAMI)
O zât (a.s.m.) öyle bir kutup ve nokta-i merkeziyedir ki, onun halka-i zikrinde bulunan bütün enbiyâ-i ahyâr, ebrâr-ı sâdıkîn onun gelmesine müttefik ve kelâm-ı nutkuyla nâtıktırlar. Ve öyle bir şecere-i nuraniyedir ki, damar ve kökleri, enbiyânın esasat-ı semâviyesidir. Dal ve budakları, evliyânın maarif-i ilhamiyesidir.
Bu itibarla, herhangi bir dâvâyı iddia etmiş ise, bütün enbiyâ mu’cizelerine istinaden ve bütün evliyâ kerametlerine müsteniden ona şehadet etmişlerdir. Evet, bütün dâvâlarının tasdiklerini iş’âr eden, bütün kâmillerin hâtem ve mühürleri vardır. Ezcümle:
O zâtın (a.s.m.) dâvâlarından biri tevhiddir. Bu dâvâyı tasrih ve ifade eden Lâ ilâhe illâllah kelime-i mübârekesidir. O zâtın halka-i din ve zikrine giren bütün geçmiş ve gelecek insanlar o kelime-i mukaddeseyi rükn-i iman ve vird-i zeban etmişlerdir. Demek, o dâvânın hak ve hakikat olduğuna kanaat ve itmi’nan ve iz’anları hâsıl olmuş ki, zaman ve mekâna şâmil bir tarzda, o kelime-i mübâreke, meşrepleri, meslekleri, an’aneleri mütehalif, mütebayin insanların ağızlarında Mevlevîler gibi semâvî deveran ve cevelân ediyor.
Binaenaleyh, gayr-ı mütenahî şahitlerin tasdikiyle hak ve hakkaniyeti tahakkuk eden bir dâvâya, hiçbir vehmin haddi değildir ki, ona dest-i itirazı uzatabilsin!
Lügatler :
an’ane: gelenek
beyan etmek : açıklamak, izah etmek
binaenaleyh : bundan dolayı
câmi : kapsamlı
cevelân etmek : dolaşmak, gezmek
dâvâ : iddia
dest-i itiraz : itiraz eli
deveran etmek : dönüp dolaşmak
ebrâr-ı sâdıkîn : sâdık, iyi kullar
enbiyâ : nebiler, peygamberler
enbiyâ-i ahyâr : seçkin peygamberler
esasat : esaslar, prensipler
esasat-ı semâviye : vahiyle yoluyla gelmiş olan esaslar
evliyâ : veliler, Allah’ın sevgili kulları
ezcümle : meselâ, örneğin
gayr-ı mütenahî : sınırsız, sonsuz
hak : doğru, gerçek
hakikat : doğru gerçek
hakkaniyet : doğruluk, gerçekçilik
halka-i din ve zikir : İslâm dininin esaslarının ortaya konulduğu ve zikirlerin yapıldığı halka
halka-i zikir : zikir halkası
hâsıl olmak : meydana gelmek
istinaden : dayanarak
iş’âr eden : bildiren
itmi’nan : inanma, tatmin olma
iz’an : kesin şekilde kavrama
kâmil : kemâl ve fazilet sahibi, olgun
kanaat : inanma, razı olma
kelâm-ı nutk : mantıklı söz
kelime-i mukaddese : mukaddes söz, ifade
kelime-i mübâreke : mübarek kelime
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hal ve fiil
kutup : mânevî açıdan merkez konumunda bulunan
Lâ ilâhe illâllah : “Allah’tan başka ilâh yoktur”
maarif-i ilhamiye : ilhamla kalbe gelen bilgiler
meşrep : hareket tarzı, metod
Mevlevî : Mevlevîlik tarikatına mensup kimse
mu’cize : Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri olağanüstü şey
müstenid : dayanan, dayanmış
mütebayin : ayrı ayrı
mütehalif : aykırı, zıt
müttefik : ittifak etmiş, birleşmiş
nâtık : konuşan
nokta-i merkeziye : merkezî nokta
reis : başkan
rükn-i iman : imanın temel esası
semâvî : gökyüzünde dönen yıldızlar gibi; mevlevîlerin döndüğü gibi
şâmil : kapsayıcı
şecere-i nuraniye : nurlu ağaç
şehadet etmek : şahitlik etmek
şems-i risalet : peygamberlik güne-şi
tahakkuk eden : gerçekleşen, kesinleşen
tasdik : doğrulama, onay
tasrih : açık şekilde bildirme
tenvir etmek : aydınlatmak, ışıklandırmak
terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma
tevhid : birleme; her şeyin bir olan Allah’a ait olduğunu ilân etme
tezkiye : iyi ve doğru olduğuna şa-hitlik etme
vehm : kuruntu, zan
vird-i zeban etme : sürekli olarak tekrarlama, dilden düşürmeme
zât : Hz. Muhammed (a.s.m.)
BİRİNCİ REŞHA(DEVAMI)
O zât (a.s.m.) öyle bir kutup ve nokta-i merkeziyedir ki, onun halka-i zikrinde bulunan bütün enbiyâ-i ahyâr, ebrâr-ı sâdıkîn onun gelmesine müttefik ve kelâm-ı nutkuyla nâtıktırlar. Ve öyle bir şecere-i nuraniyedir ki, damar ve kökleri, enbiyânın esasat-ı semâviyesidir. Dal ve budakları, evliyânın maarif-i ilhamiyesidir.
Bu itibarla, herhangi bir dâvâyı iddia etmiş ise, bütün enbiyâ mu’cizelerine istinaden ve bütün evliyâ kerametlerine müsteniden ona şehadet etmişlerdir. Evet, bütün dâvâlarının tasdiklerini iş’âr eden, bütün kâmillerin hâtem ve mühürleri vardır. Ezcümle:
O zâtın (a.s.m.) dâvâlarından biri tevhiddir. Bu dâvâyı tasrih ve ifade eden Lâ ilâhe illâllah kelime-i mübârekesidir. O zâtın halka-i din ve zikrine giren bütün geçmiş ve gelecek insanlar o kelime-i mukaddeseyi rükn-i iman ve vird-i zeban etmişlerdir. Demek, o dâvânın hak ve hakikat olduğuna kanaat ve itmi’nan ve iz’anları hâsıl olmuş ki, zaman ve mekâna şâmil bir tarzda, o kelime-i mübâreke, meşrepleri, meslekleri, an’aneleri mütehalif, mütebayin insanların ağızlarında Mevlevîler gibi semâvî deveran ve cevelân ediyor.
Binaenaleyh, gayr-ı mütenahî şahitlerin tasdikiyle hak ve hakkaniyeti tahakkuk eden bir dâvâya, hiçbir vehmin haddi değildir ki, ona dest-i itirazı uzatabilsin!
Lügatler :
an’ane: gelenek
beyan etmek : açıklamak, izah etmek
binaenaleyh : bundan dolayı
câmi : kapsamlı
cevelân etmek : dolaşmak, gezmek
dâvâ : iddia
dest-i itiraz : itiraz eli
deveran etmek : dönüp dolaşmak
ebrâr-ı sâdıkîn : sâdık, iyi kullar
enbiyâ : nebiler, peygamberler
enbiyâ-i ahyâr : seçkin peygamberler
esasat : esaslar, prensipler
esasat-ı semâviye : vahiyle yoluyla gelmiş olan esaslar
evliyâ : veliler, Allah’ın sevgili kulları
ezcümle : meselâ, örneğin
gayr-ı mütenahî : sınırsız, sonsuz
hak : doğru, gerçek
hakikat : doğru gerçek
hakkaniyet : doğruluk, gerçekçilik
halka-i din ve zikir : İslâm dininin esaslarının ortaya konulduğu ve zikirlerin yapıldığı halka
halka-i zikir : zikir halkası
hâsıl olmak : meydana gelmek
istinaden : dayanarak
iş’âr eden : bildiren
itmi’nan : inanma, tatmin olma
iz’an : kesin şekilde kavrama
kâmil : kemâl ve fazilet sahibi, olgun
kanaat : inanma, razı olma
kelâm-ı nutk : mantıklı söz
kelime-i mukaddese : mukaddes söz, ifade
kelime-i mübâreke : mübarek kelime
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hal ve fiil
kutup : mânevî açıdan merkez konumunda bulunan
Lâ ilâhe illâllah : “Allah’tan başka ilâh yoktur”
maarif-i ilhamiye : ilhamla kalbe gelen bilgiler
meşrep : hareket tarzı, metod
Mevlevî : Mevlevîlik tarikatına mensup kimse
mu’cize : Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri olağanüstü şey
müstenid : dayanan, dayanmış
mütebayin : ayrı ayrı
mütehalif : aykırı, zıt
müttefik : ittifak etmiş, birleşmiş
nâtık : konuşan
nokta-i merkeziye : merkezî nokta
reis : başkan
rükn-i iman : imanın temel esası
semâvî : gökyüzünde dönen yıldızlar gibi; mevlevîlerin döndüğü gibi
şâmil : kapsayıcı
şecere-i nuraniye : nurlu ağaç
şehadet etmek : şahitlik etmek
şems-i risalet : peygamberlik güne-şi
tahakkuk eden : gerçekleşen, kesinleşen
tasdik : doğrulama, onay
tasrih : açık şekilde bildirme
tenvir etmek : aydınlatmak, ışıklandırmak
terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma
tevhid : birleme; her şeyin bir olan Allah’a ait olduğunu ilân etme
tezkiye : iyi ve doğru olduğuna şa-hitlik etme
vehm : kuruntu, zan
vird-i zeban etme : sürekli olarak tekrarlama, dilden düşürmeme
zât : Hz. Muhammed (a.s.m.)