Mersin Tarsus ilçesi

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Tarsus
6312.jpg


Anadolu'nun en eski yerleşim alanlarından biri olan Tarsus, yazılı tarih dönemleri ardından kurulan birçok krallıkların, Antik Çağlar'da da Kilikya'nın başkenti olmuş; tarihi, kültürel ve ekonomik yönleriyle Ön Asya ve Anadolu'nun en önemli kentlerinden biridir.

Hristiyanlar'ın en önemli Havarileri'nden St. Paulus'un doğum yeri olması, bir haç kenti özelliği taşımasıyla, bu dinin yayılmasında önemli bir yere sahiptir
Orta Çağ ve Yeni Çağlar'da İslam ve Türk kültürünün yoğunlaştığı bir bilim merkezi olarak, yüzyıllar boyu varlığını sürdürmüş; özellikle 19. yüzyılda bölgenin en gelişmiş ticaret ve tarım merkezi olmuştur. Ancak bu yüzyıldan itibaren alüvyonal dolgu nedeniyle limanının işlevini yitirmesi, sığ akarsu ve Aynaz (Rhegma) gölünün büyük tonajlı gemilerin giriş ve çıkışına elverişli olmaması nedeniyle, Adana ve Mersin gibi hızla gelişen iki büyük metropolün orta yerinde, bu iki kent sistemi içinde yer almıştır. Mersin limanına yakınlığı, kara ve demiryolları kavşağı üzerinde yer almasıyla; günümüzde de tarım, ticaret ve tekstil sanayinde, İçel`in Mersin'den sonra gelişmiş en büyük ilçesidir.

TARİHÇE
Tarsus kentinin kuruluşuna dair efsane ve söylenceler.
Hitit Çağları'ndan itibaren Tarsus'a ait pek çok kil tablet, kitabe, sikke ve yazılı belgeler günümüze kadar gelmiş olup, kentin simge olarak kullandığı tanrı ve mitolojik kahramanların bu belgelerde yer alması efsanelerin ve söylencelerin ana kaynağını oluşturmuştur.
Kuruluşu 8000 yıl öncelerine Yeni Taş Çağı'na dayanan Tarsus'un, adını Kent Tanrısı Sandon'dan (Baal Tarz) aldığı bilinmektedir.

Tarsus'un ismi ve kuruluşu hakkında, mitolojilerde ve eski yazarların anlatımlarında çeşitli bilgiler vardır. Bunların hemen hepsi Roma Çağları'nda, özellikle Ağustos döneminde ortaya çıkmıştır ve hiçbiri tarihi bir gerçek olarak kabul edilemez.
Mitolojiye göre, Antik Çağlar'da Tarsus Çayı'na, Kilikya'nın yerli halkı Cydnos adını vermiştir. Cydnos, mitolojide nehir tanrısına verilen isimdir. Azra Erhat, Cydnos için şöyle yazar:"Kilikya'da bugün Tarsus Çayı diye bilinen ırmağın tanrısı. Ana tarafından lapetos'un torunu sayılır. Cydnos'un Parthenios adlı bir oğlu olduğu ve Cydnos Irmağı'nın denize döküldüğü yerde bir kent kurup ona Parthenia demiştir. Burası da bugünkü Tarsus'dur."
Mitolojideki Pegasus (kanatlı uçan at) yada Bellerofontes, Kilikya ovasında yolunu şaşırmış ve Tarsus'un bulunduğu yerde ayağı sakatlanmış olduğundan kente Latince ayak tabanı anlamına gelen Tarsos adı verilmiştir.

Diğer bir efsaneye göre kentin kurucusu eski Kilikya Tanrısı Sandon ile bir tuttukları Herakles'dir. Herakles'in resimleri MÖ 4. yüzyıla ait Tarsus sikkeleri üzerinde bulunmaktadır.
Antik gezgin ve coğrafyacı Strabon, "Coğrafya" kitabında kentin kuruluşuyla ilgili olarak:"Tarsos'a gelince o, bir ovada uzanır. lo'yu araştırmak üzere Triptolemosla birlikte dolaşan Argoslular tarafından kurulmuştur." şeklinde bir bilgi verir.
Bir efsaneye göre, bu kentin kurucusu Perseus'dur. Mitolojinin kahramanlarından biri olan Perseus, Hitit döneminde Andrasos olarak bilinen bir köyün yerinde Tarsus kentini kurmuştur.
Diğer bir efsaneye göre Tarsus, Tarım Tanrıçası Demeter'in oğlu Triptolemos tarafından kurulmuştur. Antik Çağ'da Tarsus önemli bir tarım merkeziydi ve bu özelliği antik Tarsus sikkelerinde betimlenmiştir.

Tarsus adı ve kentin Kilikya Kralı Syennessis'in yönetim merkezi olduğu, ilk defa MÖ 401 yılında Ksenephon'un "Anabasis" kitabında belirtilmektedir. MÖ 5. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tarsus'a ait sikkeler üzerinde, kentin ismi gerek Aramice ve gerekse Grekçe yazı ile Tarz ve Terzi şekillerinde görülmektedir. Tarsus'un bu şekilde bilinen adına çok daha önceleri Asur kaynaklarında rastlanılmaktadır. Asur kaynaklarında, önce Kilikya'nın merkezi olarak bildirilen Tarsus, Asur Kralı 3. Salmannassar (MÖ 859-825) ve Sanherib'e (MÖ 704-681 ) ait belgelerde Tarzi şeklinde anlatılmaktadır.
Gözlükule Höyüğü'nde yapılan kazılar, bu yörede ilk yerleşmenin Yeni Taş Çağı dönemiyle başladığı ve Orta Tunç Çağı'na değin kesintisiz sürdüğünü ortaya koymuştur. Bir süre Asur egemenliğinde kalan yöre, daha sonra Persler'in, MÖ 333'te ise Alexander'in (İskender) yönetimine geçmişti. MÖ66'da Kilikya bir Roma vilayeti olunca, Tarsus'da buranın merkezi durumuna getirilmiştir. Kent, önceleri Tarsos adıyla anılmış, sonradan bu ad Latince'de Tarsus olmuş ve zamanımıza kadar gelmiştic63Tde Araplar'ın üstünlüğünü kabul eden Tarsus, daha sonra Bizanslılar ve Araplar arasında sürekli el değiştirdi. 965'de Bizanslıların, 1082'de Selçuklular'ın, 109Tde Haçlılar'ın eline geçen Tarsus,1516'da Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı imparatorluğu zamanında Adana'ya bağlı olan Tarsus, 1832 yılında Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa kontrolüne geçer. 1839 yılında tekrar Osmanlı İmparatorluğu'na katılan Tarsus, yeniden Adana vilayetinin kazası olur ve 1933 yılında İçel'e bağlanır.

Tarsus bu dönemde büyük bir gelişme gösterdi. Tarım ve ticaretin yanı sıra, Cydons'un yatağı taranarak büyük gemilerin bu akarsuda sefer yapmalarının sağlanmasıyla, Doğu Akdeniz, deniz ve karayollarının birleştiği büyük bir ticaret ve kültür merkezi haline geldi. Strabon, Tarsus'daki kültür yaşamı hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler vermektedir. Strabon, birçok filozof, dil bilgini ve şairlerin Tarsus'da yaşadığını, onların kültür hayatına olan etkilerini, her konuda büyük bir gelişme içindeki Tarsus'un bir bilim ve üniversite kenti olduğunu, halkın felsefeye ve diğer bilim dallarına büyük ilgi gösterdiğini ve bunları öğrenmeye istekli olduklarını; Tarsus'un bu konuda İskenderiye ve Atina'yı geçtiğini yazmaktadır. Strabon'dan, Tarsus'da eğitim görenlerin yerli halktan olduğunu ve yabancıların nadir olarak geldiğini, eğitimini bitirenlerin bir kısmının yabancı ülkelere giderek orada eğitimlerine devam ettiklerini öğreniyoruz. Ayrıca Tarsus'da stoik filozoflardan Antipator, Arhedemos, Nestor, Athenedoros kentleri dolaşarak okul açan Phutiades ve Diogenes, edebiyatçılardan Artemidoros ve Diodoros, Dionysides'in yaşadığını yazar. Strabon Tarsus hakkında verdiği bilgilerin sonunda Roma kenti, Tarsuslu alimleri iyi ispat edebilir; çünkü, Roma gerek Tarsus'dan gerek İskenderiye'den gelen bu gibi alimlerle dolu olduğunu belirtir. Bu bilgilerden Tarsus'un ticaret kenti özelliği yanında kültür ve üniversiteler kenti de olduğunu ayrıntıları ile öğreniyoruz.

Tarsus'da Antonius döneminde antik bilim adamlarının yazdıkları büyük kitaplar toplanarak,200.000 ciltlik, dünyada eşi bulunmayan bir kütüphane oluşturulmuştur. Tarsus'daki üniversitede, Atina ve İskenderiye üniversitelerinden daha da ünlü idi. Tarsus'da bulunan yazılı kitabelerde, buranın özgür bir kent olduğu yazılıdır Tarsus'un özgür kurumlarından, St. Paulus ve birçok filozoflar faydalanmışlardır. Kozmopolit bir kent olan Tarsus, Roma yasalarına göre yönetilmiştir
Yunan kaynaklarında, Tarsus'daki tarihi eserler hakkında verilen bilgilerde: krallık sarayları, pazar yerleri, caddeler, köprüler hamamlar, çeşmeler, haller, akarsu sahilinde gençlere ait gymnaziyum, stadyum ve Paulus Tapınağı anlatılmaktadır.
Xenophon'dan sonraki antik yazarlar, Cydnos akarsuyunun kentin ortasından geçtiğini yazmaktadırlar. Strabon, Cydnos'un gymnaziyumun yanından geçtiğini, ilk önce Regma denilen bir göle döküldüğünü, burasının Tarsus'un limanı olduğunu ve orada gemi tezgahları ile ticarethanelerin bulunduğunu yazar. Günümüzde de liman etrafında ve liman ile Tarsus arasındaki alanda yerleşim olduğunu ispat edecek izler vardır. Cydnos'dan Tarsus'a kadar gemilerin gelebilmesinin mümkün olduğu birçok yazar tarafından belirtilmekle ve antik Tarihçi Plutarkhos, Kleopatra'nın M.Antonius'u filosu ile birlikte Tarsus'da ziyaret ettiğini yazar.

Tarsus, Orta Çağ'da birçok Arap ve İslam bilgininin ilgi konusu olmuştur. Bunlar, Tarsus'un büyük ve güzel bir kent olduğunu, iç içe iki suru olup, surların beş kapısı ve etrafında hendekleri bulunduğunu yazmaktadırlar.
Arap Coğrafyacılar İbni Havkal (943), İstahri (951), İdrisî (12.yüzyıl) ve Ebü'I Fida (1273-1331 ) ile İranlı Coğrafyacı İbn Hurdazbih (820-912), Süryani tarihçi, filozof Abü'I-Farac İbn-ü'I İbri (1226-1286) yöreyi ve Tarsus'u ziyaret etmişlerdir. Bunlardan Coğrafyacı İbn-ü'I Fakih'in eserinde"Ebu Süleyman Ferec'in 788 yılında, 5 kapısı ve 87 burcu olan Tarsus kentini ve surlarını onardığını"yazması, Müslüman Araplar'ın kente verdikleri önemin bir örneğidir.

Ünlü Osmanlı Kaptanı, Coğrafyacı ve Haritacı Piri Reis'in (1465-1554) yazdığı "Kitab-ı Bahriye"adlı eserinin 4. cildinde Tarsus'la ilgili bilgiler bulunmaktadır. "...Tarsus deniz kenarından üç mil kadar içerde ova üzerinde kurulmuş bir kasabadır. Önünden Tarsus Çayı akar. Burada bulunan gölün (Rehgma=Aynaz) içine sandallar girerek 6 kulaç suda demir atarlar."
1671 yılında Tarsus'a gelen Evliya Çelebi, Tarsus hakkında şu bilgileri vermektedir:"... Tarsus kalesi bir düzlük üzerinde, denizden bir saat uzaklıkta, daire biçiminde olup Halife Memnun yapısıdır. Çevresi 500 adım, iki kat sağlam bir kaledir Tümüyle hendekle çevrilidir. Kalenin içinde üstü toprak damlı evlerle dolu üç mahalle vardır. Kalenin üç kapısı (batıda iskele, doğuda Adana, kuzeyde Bağ kapıları) vardır. Mevcut 15 cami içinde Eski Cami hicretten 300 yıl önce yapılmış, kiliseden bozma bir yapı idi.

.... Geriboz kapısının iki yanında arslan, kaplan ve ejderha suretleri vardır ki, insan görünce korkar. Avının üstüne konmuş bir doğan sureti vardır ki sanki canlıdır. Bu garip acayip eserlerin tümü mermer taşından yapılmıştır. Yine bu kapının iki yanında beyaz mermer kitabeler içinde renk renk kufi yazı ile Arapça ve Süryanice yazılmış görmeye değer yazılar vardır ki, insan hayran kalır.

... Tarsus'da ayrıca 6 medrese, 7 sıbyan mektebi, 2 hamam, 2 han ve 317 dükkan vardır. İbrahim Halife Camii'ne bitişik 80 dükkan kâgir bina kentin bedestenidir. Tüm sokakları kaldırımsızdır. Çünkü, temiz kumlu yollar olduğundan asla çamur olmaz. Tatlı limonu, turuncu, zeytini, inciri, nar, hurma ve servileri, şeker kamışı, pamuğu meşhurdur. Verimli sahradır, âlâ camus yeridir. Bu kale içinden Bulgar Akarsuyu geçip Akdeniz'e karışır Bu kentin suyu ve havası ağır olduğundan, bahardan sonra kentte bir tek kişi kalmayıp Bulgar yaylasına çıkarlar. Bu kalenin kuzey tarafında küçük bir iç kaleciği vardır. Gayet mamurdur. Her tarafı hendektir. Etrafı 500 adımdır. Yedi kuledir. Dizdarı ve neferleri yaylaya gidemediklerinden renkleri sarıdır. Halkı Türkmen'dir. Arap fellahları da vardır. Minareleri Arabistan tarzındadır." Haçlı Seferleri ardından yörede kurulan Kilikya Ermeni Krallıkları'nın egemenliğine, Ramazanoğulları Türkmen Beyliği son verdi. Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi ardından 1517 de Osmanlı egemenliğine giren Tarsus, önce Kıbrıs Eyaleti'ne, daha sonra da Adana Eyaleti'ne bağlı bir sancak merkezi oldu.

Osmanlı İmparatorluğu'nun güçlü koruması altında 1832 yılına kadar herhangi bir işgale uğramayan Tarsus, bu yılda Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın, Çukurova'yı işgal etmesi ile8 yıl kadar Mısır egemenliğinde kaldı. Bu dönemde Tarsus ovası yeni baştan planlı bir tarımsal üretime açılmış, Mısır'dan getirtilen uzun lifli pamuk burada daha geniş alanlarda üretilmeye başlanmıştır. Bataklıklar kurutulmuş, yeni su kanalları açılmış, Mısır'dan deneyimli tarım işçileri getirtilerek verimli ürün elde edilmiştir. 1839'da Kütahya anlaşmasıyla Osmanlılara iade edilen Tarsus, kitabımızın Osmanlı bölümünde belirtildiği gibi 19. yüzyılın ortalarından itibaren dünya ticaret sistemine Mersin limanı yoluyla bağlantı kurmuş, kent bu dönemde kültür, ticaret ve özellikle tarım ve tarıma bağlı ekonomide, büyük gelişmeler elde etmiştir. ilçede halen ayakta duran tarihi mahallelerde gördüğümüz kimisi saray yavrusu, iki-üç katlı varsıl konutlar, bu dönem zenginliğini yansıtan sivil mimarlık örnekleridir İlçede büyük bir grup oluşturan Gayrimüslimlere ait çok sayıda kilise inşa edilmiş, halen önemli bir eğitim kurumu olan Tarsus Amerikan Lisesi, Amerikalılar tarafından kurulmuştur.

Tarsus, 1877'de Adana Vilayeti'ne bağlı bir sancak olmuştur. 3000 yıl süreyle kesintisiz devam eden önemli konumuyla yüksek uygarlık düzeyine çıkan Tarsus, 19. yüzyıl sonlarında yapılan ihmaller sonucunda denizle bağlantısı kesilmiş, deltadaki Aynaz gölü bataklığa dönüşmüştür. Bu kentin gelişmesini etkileyen başlıca olumsuz faktörlerden biridir. I. Dünya Savaşı'nın ardından 17 Aralık 1918'de Fransızlar tarafından işgal edilmiş, Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nın ardından 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara anlaşmasıyla işgal sona ermiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile birlikte bataklıklar kurutulmuş, Berdan Çayı üzerinde baraj inşa edilmiş, her türlü tarımsal üretime elverişli çalışmalar yapılmış,karayolu ve demiryolu ağlarının üzerinde olmasıyla yeniden hızlı bir gelişme içine girmiştir. ilçede başta tekstil olmak üzere çok sayıda sanayi kuruluşu faaliyet göstermektedir.
 
Üst Alt