Konya Oyunları 1

ceylannur

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
2 Eylül 2011
Mesajlar
3,872
Tepkime puanı
37
Oyunlar

Zengin bir kültürel geçmişe sahip olan Konya, elbette çok zengin bir oyun kültürüne de sahiptir. Arkeolojik bulgular, eski ritüel kalıntıları olarak oyunların kökeninin çok eskiye dayandığını göstermektedir. Yazılı kaynaklar bugün bildiğimiz pek çok oyunun günümüzden iki bin yıl önce de oynandığını kanıtlamaktadır (And, 1974: 321-323). Geleneksel oyunlarımızın en önemli özelliği, yaşanılan mekânda hemen bulunuverecek malzemeleri kullanması, masraf ge-rektirmemesidir. Çünkü, oyun araçları oyuncular tarafından üretilmektedir (Arabacı, 2003: 14).

Geleneksel oyunların bir diğer önemli özelliği de, ebe seçimidir. Diğer pek çok yöremizde olduğu gibi Konya'nın geleneksel oyunlarında da ebe seçimi genellikle ilginç tekerlemeler, ad çekme ya da adım atma gibi usuller ile belirlenir ve tıpkı dinsel ve büyüsel ritüellerde olduğu gibi oyunlarda da türkü ve tekerlemeler vardır (And, 1974: 38). Söz konusu tekerlemelerden bazıları şöyledir (Caferoğlu, 1994: 3):

"Çıngıldaklı mıngıldaklı goş. ***
Ene mene dostum, Ben sana küsdüm, Armudu kesdim, Tavana asdım, Tap dedi düşdü,
Gargalar uçdu, Annem yoğurt getirdi, Kedi burnunu batırdı,
O kediyi napmalı? Minareden atmalı, Minarede bir guş var, Ganadında gümüş var, Enişdemin cibinde Türlü türlü yimiş var."

Bu gün bir kısmı yaşamayan, önemli ölçüde unutulmaya yüz tutmuş oyunları; küçüklere ya da büyüklere ait olanlar, açık alanlarda veya kapalı alanlarda oynananlar, bireysel ya da toplu olarak oynananlar, kadınlara veya erkeklere has olanlar, mevsimine göre; yazın ya da kışın oynananlar vs. gibi sınıflandırmak mümkündür. Ancak bu sınıflandırmalar her oyun için geçerli olmayabilir.
Çünkü bazı oyunlar hem küçükler hem de büyükler tarafından ya da hem kadınlar hem de erkekler tarafından oynanabilmektedir. Bazı oyunlar da hem kapalı hem de açık mekânlarda icra edilebilmektedir. Bu nedenle, Konya'nın geleneksel oyun kültürü ayrıntılı bir sınıflandırmaya tabi tutulmamakta, fikir vermesi açısından içlerinden on tanesine yer verilmektedir.


Yüzük Oyunu

Televizyonsuz, videosuz, hatta radyo ve gramofonsuz yılların en revaçta gece eğlencesi şüphesiz yüzük oyunu idi. Yüzük oyunu, fincanlarla oynanabildiği gibi, gümüşten, bakırdan veya tunçtan yapılmış ve fincana benzeyen kapaklarla da oynanırdı. Oyun daha çok uzun kış geceleri oynanırdı. Erkekler ve kadınlar ayrı ayrı oynarlar, ancak çok yakın akrabalar arasında karışık oynandığı gibi; erkeklerin bir ekip, kadınların ayrı bir ekip olarak oynandığı da olurdu.

Sakaoğlu (1985a: 99-105) yüzük oyununu şöyle anlatır:
Yüzük oyunu duruma göre 6, 9 ya da 12 fincan ile oynanır. Oyuna başlamadan önce oyuna katılacaklar iki ekip hâlinde ayrılır ve her iki ekipten birer oyuncu "yüzükçübaşı" olarak seçilir. Yüzükçübaşının görevi, yüzüğü saklamak ya da aramak ve mâniler söylemekten ibarettir. Oyuna başlanırken tepsi üzerine 12 fincan konulur ve her iki ekibin yüzükçübaşısı sıra ile fincanları kaldırarak oyuna başlama sırasını belirlerler.

Bu esnada da şu sözleri söylerler:
"Ya şunda, ya şunda, Keçe külah başında." veya:
"Eteğine meteğine, Kulpuna köşesine, Evliyalar paşasına, Şunda var, şunda yok" Saklanan yüzüğü bulan ekip oyuna başlar. Yüzüğü saklama sırasını kazanan ekibin yüzükçübaşısı ve bir oyuncusu yüzüğü saklamak üzere dışarı çıkar, tepsi üzerinde bulunan 12 fincandan birinin altına yüzüğü saklayarak odaya dönerler ve tepsiyi odanın ortasına koyarlar. Artık karşı ekip için sıkıntılı anlar da başlamıştır.


Çünkü, yüzüğün hangi fincanın altında olduğunu kestirmek zor bir iştir. Bunu, daha çok yüzüğü saklayanların hal ve tavırlarından, gözünden, bakışlarından anlamaya çalışırlar. Yüzüğü arayan ekibin yüzükçübaşısı "Boşa" diyerek fincanları kaldırmaya başlar. İki fincan kalıncaya kadar kaldırılır. Oyunun kazanılması ve sayı alınması için, sondan bir evvelki fincanda yüzüğü bulmak gerekir. Ne daha önce, ne de sonra. Eğer, bu esnada boşa diyerek kaldırılan fincanlardan birinin altında yüzük çıkarsa, yüzüğü saklayanlardan biri, hemen fincanı kaldıranın bileğinden yakalayarak kendi ekibindeki arkadaşlarına seslenir:


"Tuttum, tuttum ... "
Bunun üzerine arkadaşları ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:
"Ne tuttun?" "Şu iti." "Ne yer?" "Ot kökü." "Ne sıçar?" "İt b.ku."
"Koyver gitsin şu b.ku."

Bunun üzerine bileğinden yakalanan oyuncu serbest bırakılır, arayan taraf sayı kazanır ve yüzük yeniden saklanır. Eğer son iki fincan kalıncaya kadar kaldırılan fincanların altından yüzük çıkmazsa, yüzüğün saklı olduğu fincanı tahmin etmek için oyuncular görüş bildirirler.

Çoğunluğun görüşüne uyularak fincan kaldırılır. Yüzük bulunursa sayı kazanılır. Eğer bulunamazsa yüzüğü saklayan ekip son fincanı da kaldırarak yüzüğü gösterir ve bir sayı almış olur. Bu şekilde sayı almaya devam eden ekiplerden ilk beş sayıya ulaşan ekip, öteki ekibe oy kullanarak bir "pampıltı" cezası verir. Bir fincanın içine ağzına kadar meşe külü doldurulur, ceza verilen kişinin alt dudağına fincan dayanır ve ceza çekecek oyuncudan yüksek sesle "pampılıpıt" diye bağırması istenir. Oyuncu yüksek sesle "pampılıpıt" diye bağırınca ağzı, yüzü kül ile dolar ve ortam kahkahaya boğulur.

Yüzük tepsisi bu minval üzere defalarca gider gelir, karşı taraf yüzüğü bir türlü bulamazsa, yüzüğü saklayanlar şu mâniyi söylerler:
"Ocak başının minderi, Öldük dönderi, dönderi, Oyuncuların pis mundarı, Bilir oynar bilmez oynar Akşamdan beri.

Dağdan keserler ardıcı, Sallanır gelir bir ucu, Vay zavallı itin gavalı, Oynama bari."
Bu mânilere iyice sinirlenen karşı ekibin oyuncuları, yüzüğü buldukları zaman cevap olarak şu mâniyi söylerler:
"Tavuklara serptim darı, Başaklar oldu sarı, Biz yüzüğe kavuştuk, Çatlasın yüzükbaşı."
Oyun bu şekilde devam ederken ekiplerden dokuz sayıya ulaşan karşı tarafa "tort" cezası verir. Ağızları aynı genişlikte iki fincan alınır, içine yüzük konulur ve iki fincan ağız ağıza gelecek şekilde bağlanır. Bu iki bağlı fincan, boğaza geçecek şekilde bir ipe bağlanır ve cezalı oyuncunun boynuna geçirilir. Hareket edildikçe fincanların içindeki yüzük tıpkı koyun ya da keçilerin boynuna asılan çanlarınki gibi sesler çıkarır. Sayı on bire ulaşınca ise, oyunun üçüncü cezası verilir. Bu "mühür" cezasıdır. Cezayı çekecek oyuncu için, bir fincanın altı idare lâmbasının ya da çıranın isiyle islendirilir. Bu isli fincanın altını muhtar seçilen oyuncunun alnına basarlar. Alnı mühürlenen oyuncu isi silemez ve oyuna kalınan yerden devam edilir. Oyunun son sayısı yirmi birdir. Eğer bu sayıya ulaşmadan muhtarın ekibi diğer ekibe yetişirse, "Denge" diye bağırırlar ve beraberliği sağlayan ekibin oyuncularından biri fincanların bulunduğu tepsiyi sağa sola sallamaya başlar. Bu arada da şu mâniler söylenir:
"Biz de denk olduk size, Sizde döndünüz bize, Vay vay zavallı, İtin gavalı,
Bilir oynar, bilmez oynar, Akşamdan beri ... "

Bu maniler söylenirken, muhtarın alnına fincanın altındaki is ile mühür vuran oyuncu, bu mührü dili ile yalayarak siler.

Yirmi bire ulaşan ekip ise "Destegül" yapar böylece karşı tarafa bir şans verilmiş olur. Birinin altında yüzük bulunan dört fincan tepsinin dört köşesine dizilir, sayısı geride olan ekip bu dört fincandan ikisini kaldırma hakkına sahiptir. Bu iki haktan ilki kaldırılırken "Yarıya" denilir ve yüzük bu ilk kaldırılışta bulunulursa öndeki ekibin on bir sayısı düşürülerek sayısı on'a indirilir. Yüzüğü bulan taraf oyuna devam etmek üzere tepsiyi alır. Yüzüğü bulanı övmek için ise şu mani söylenir:
"Yüzüğü buldu eşimiz,
Hayra döndü işimiz,
Şu muydu yüzükçübaşınız?
Vay vay zavallı,
İtin gavalı,
Oynama bari,
Akşamdan beri ... "

Destegülde sayısı geride olan ekip, birinci hakkında yüzüğü bulamazsa, ikinci hakkını kullanır. Buna da "Cura" denilir. Eğer ikinci haklarında bulurlarsa, sayıları yirmi bir olan ekibin bütün sayıları silinip sıfıra iner. Böylelikle galip olan taraf oyuna âdeta baştan başlar. Ancak, "yarıya" ya da "cura" hakkını kullanan ekip, eğer yüzüğü bulamazsa oyunu kaybeder. Bir sonraki oyunun yiyecekleri, çerezleri veya meyveleri yenilen ekibe yüklenerek geceye son verilir ve bir sonraki toplantıda buluşma temennileriyle gece sona erer.3

Yattı-Kalktı Oyunu

Yattı-kalktı oyunu, uzun kış gecelerinde gençler arasında, özellikle de "çetnevir" olarak bilinen düğün eğlencelerinde oynanan, erkeklere mahsus, evlerde ya da köy odalarında oynanan oyunlardandır. Oyuncuların belirlenmiş bir sayısı olmamakla birlikte, genellikle yüzük oyununu kaybeden tarafın oyuncularına ceza olarak verilir. Ancak bu her zaman böyle olmak zorunda değildir. Oyuna katılmak isteyen herkes katılabilir.

Günümüzde diğer pek çok oyun gibi artık oynanmayan bu oyun, Akşehir'de yaren toplantılarında hâla oynanmaktadır (Cenikoğlu, 1998: 100). Kısaca, oyuna katılan sekiz-on kişiden oluşan oyuncuların her birine delikanlıbaşı ya da oyunun lideri tarafından sebze ya da meyve adları verilir. Örneğin; vişne, kabak, patlıcan, kiraz, şeftali, armut, domates ... vb. Oyuncular odanın ortasında karşılıklı (yüz yüze), eşit iki grup hâlinde, diz üstü otururlar. Oyunu yöneten delikanlıbaşı, isim verdiği cezalı yarenlerden birisinin sırtına topuz ile vurarak: Örneğin, "kabak yattı-kalktı!" der. Kabak adlı cezalı oyuncu, namaz kılarken secdeye yatar gibi iki elinin üzerinde başını yere koyar ve kendi adıyla birlikte bir başka oyuncunun adını söyler.

Örneğin, "kabak yattı-kalktı patlıcan!" deyip hemen kalkar. Kalkamazsa sırtına topuzu yer. Patlıcan isimli oyuncu da aynen bir önceki oyuncu gibi yere yatar ve bir başka oyuncunun ismini söyler. Oyun bu şekilde ismini şaşırıp hemen yatamayan ya da kalkmakta geciken oyunculara verilen cezalara gülüşerek sürer gider.
Yattı-kalktı oyununun bir benzeri de şu şekilde oynanır: Oyuncular yine iki eşit gruba bölünür, bir tarafa "ibibik" diğer tarafa "guguguk" adı verilir. Delikanlıbaşı hangi tarafın adını söylerse, o grubun oyuncuları yukarıda belirtildiği gibi yatarlar. Grubunun adını şaşırıp yatamayan olursa sırtına şaka yollu vurulur (Cenikoğlu, 1998: 100).

Konya'nın farklı yörelerinde yüzük oyununun oynanışı ile ilgili olarak bkz. Caferoğlu, 1994; Cenikoğlu, 1998.


Vız Vız Oyunu


Vız vız oyunu da tıpkı "yüzük oyunu" ve "yattı - kalktı" oyununda olduğu gibi, uzun kış gecelerinde gençler arasında ve çetnevirlerde oynanan, erkeklere mahsus, evlerde ya da köy odalarında oynanan oyunlardandır.
Oyun ayakta durarak oynanır. Ebe seçilen oyuncu ayaklarını yanlara iyice açar, sağında ve solunda bulunan oyuncular da kıpırdamaması için ebenin ayaklarına basarlar.

Ayakta duran ebe bir elinin tersi ile kulağını ve yüzünün yarısını kapatırken, öteki elini de koltuğunun altına koyar. Ebenin arkasında duran oyuncular avuçlarını sıkıp, işaret parmaklarını havada sallayarak, tıpkı bir arı gibi "vız vız" diye bağırırlar. Bu sırada oyunculardan biri belli etmeden ebenin kulağını kapatmış olduğu eline vuruverir. Ebeye kimin vurduğu sorulur, eğer ebe kendisine vuranı bilebilirse dayak yemekten kurtulur ve vuran kişi onun yerine ebe olur. Bilemezse oyun bu şekilde devam eder gider (Cenikoğlu,
1998: 101).
 
Üst Alt