İtikaf nedir?

süreyya58

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
30 Temmuz 2011
Mesajlar
1,199
Tepkime puanı
16
itikaf nasıl yapılır, itikaf kadınlar nasıl yapar, itikaf ne demek, son on gün itikafa girmek, Kadının itikâfı
itikaf.jpg


İTİKAF NEDİR?

Dinleyicilerimizin içinde gençler var, taze taze, pırıl pırıl ablalar, ağabeyler, ibadete düşkün kimseler var... Bir keresinde Mecidiyeköy, Levent civarında gidiyorduk. Karşıdan blue-jean paltalon giymiş gençler geliyorlar. Saçlar modaya uygun, uzun vs. Onlar karşıdan gelirken, bunlar Yirminci Yüzyıl'ın çağdaş gençleri diye, şöyle kenardan geçmeyi düşünüyordum. Bana dönüp de:

"--Esselâmü aleyküm ve rahmetullah hocam!" demesinler mi?..

Nasıl sevindim. Yâni tahmin etmiyor insan. Kıyafetinden insanlar anlaşılmıyor. Kalpler önemli... Gençlerin içinde nice kıymetli, değerli gençler var; ablalar var, ağabeyler, delikanlılar var...

Bu itikaf meselesini belki bilmeyenler vardır, yaşlı olduğu halde de bilmeyenler olabilir. Onun için itikafı biraz izah edelim: İtikaf, akefe kökünden geliyor. Bir şey üzerine durmak, devam etmek mânâsına geliyor.

Kur'an-ı Kerim'de anlatıldığına göre, Musa AS kavmiyle Firavun'dan kurtulup bir beldeye geldi. Orda baktı ki, o beldenin ahalisi,

(Ye'küfûne alâ asnâmin lehüm) kendilerine ait, elleriyle yaptıklara zavallı putçuklarına tapıyorlar. Yâni abede mânasına, ibadet ediyorlar mânâsına geliyor.

(Vel-àkifîn) diye de geçiyor Kur'an-ı Kerim'de... Yâni, bir yerde ibadet niyetiyle, ibadet maksadıyla beklemek, bir şeyin üzerinde durmak devam etmek mânâsına geliyor.

İtikâf ramazanın son on gününde sünnettir. Deminki hadis-i şeriflerde, Buhârî'den, sahih kaynaklardan, Riyâzüs-Sàlihîn'den size okudum. Görüldüğü üzere Peygamber Efendimiz hiç bırakmamış. En son senesinde de yirmi gün yapmış. İlle son gün olacak diye bir şey yok, önceden de olabilir. İ'tikâf kuvvetli bir sünnettir, aşikâr bir sünnettir.

Bir de bu sünnetin bir özelliği var, sünnet-i kifâye derler buna. Yâni o kadar kuvvetlidir ki, yapılmazsa bir beldenin bütün ahâlisi sorumlu olur. Diyelim ki, taşrada bir kasaba, bir nahiye, bir bucak, bir köy... Hiç kimse itikâfa girmemiş. O zaman bütün belde halkı sorumlu olur. "Rasûlullah'ın bu müekked, bu kuvvetli sünnetini niye yapmadınız ramazanda?!." diye hepsi sorumlu olur.

Ama bir kaç tane, bir tane de olsa ibadet aşıklısı çıkar, itikâf ederse, öteki yapmayanlardan bu borç, cezalandırma durumu böylece kalkmış olur. Yâni, "Eh, hiç olmazsa beldeden bir tanesi çıkmış, orda itikâf ediyor." diye, beldeye faydası oluyor bir i'tikâf eden insanın. Böyle bir özelliği var, sünnet-i kifâye derler.

Meselâ cenaze namazı farz-ı kifâye... Farz ama;

--Peki benim haberim olmadı. Adam ölmüş. Ben başka yerdeydim. Eyvah, farzmış, ben suçlu muyum?..

Hayır! Duyanlara ve o vazifeyi yapacak kimselere onu yapmak farz... Ama hiç kimse yapmazsa herkes sorumlu olur. Bir kaç kişi yapar da vazifeyi yerine getirirse, ötekilerden de sorumluluk kalkar.

Ona farz-ı kifâye deniliyor, bu da sünnet-i kifâye. Peygamber SAS Efendimiz Ramazanın son on gününde, ömrüde her zaman itikâf eylemiş. Peygamber Efendimiz'den sonra da ashâb-ı kirâmı, ezvâc-ı tahirât validelerimiz bu vazifeye devam etmişlerdir.

İtikâf yapmanızı tavsiye ediyorum. Durumunuz müsait ise, cemaatle namaz kılınan bir camide, cuma namazı kılınan bir camide, ezan okunup müezzini olan, imamı olan bir camide itikâfa girebilirsiniz.

Kadınlar da girer, erkekler de girer. Büyükler de girer, küçükler de girer. Çocuğun dahi, henüz temyiz kâbiliyeti kendisinde yeni mevcut olan çocukların dahi itikâfı sahihtir. Allah' a hamd ü senâlar olsun.

--Bazı genç, küçük çocuklar oluyor, babalarının yanında onlar da itikâf edebiliyorlar. Olur mu?..

--Olur.

--Kadının itikâfı?..

--O da olur.

--Kadın mescidde itikâf ederse hocam, gecesi var, gündüzü var. Dışarı çıkıp, abdest alacak, nasıl olacak?..

--Evet mescidde değil de, kadınlar daha ziyade evlerinde itikâfa girerler. Evlerinin bir odasını mescid edinirler, "Burası benim mescidim olsun..." derler, orada itikâf ederler. İtikâfın şartlarını orada yerine getirerek, ibadetleri orda yaparak, onlar da i'tikâf sevabını alabilirler.

Erkekler cuma namazı kılınan, beş vakit namaz kılınan bir camide itikâf eder.

--Cuma namazı kılınmayan bir cami olsa hocam?..

Şimdi artık her camide kılınıyor da kılınmayan camiler olabiliyor. Meselâ benim gençliğimde hatırlıyorum. Civarımızdaki köylerden bizim köye cuma namazı kılmaya gelirlerdi. Çok özen gösterirlerdi. Herkes atına biner vs... Çünkü her köyde cuma namazı kılınmazdı.

--Cuma namazı kılınmayan, ama beş vakit namaz kılınan bir camide i'tikâf olur mu?

--Olur. Olur da, cuma namazı için kalkıp yine cuma kılınan yere gitmesi lâzım gelir.

İ'TİKÂFTA NE YAPILACAK?

İtikâf nasıl geçer, itikaf nasıl bir ibadettir? İtikâf Allah'a yoğun bir ibadet şeklidir. Artık eve de gitmiyorsunuz, dünyevî işlerle de meşgul olmuyorsunuz, eşinizle de meşgul olmuyorsunuz.

Bu arada söyleyeyim, hanımlar itikâfa beylerinin izniyle girerler. Yâni, "Efendi, müsaade ediyor musun bana? On gün senden ayrı kalacağım, müsaaden var mı?" diye sorması lâzım! Çünkü itikâfa girdi mi eşinden ayrı durması gerekiyor. Sormazsa olmaz. Hattâ efendisi, "Ben izin vermiyorum!" diye bozdurabilir.

İtikâfta ne yapacak?.. Yoğun olarak kendisini Allah'a ibadete verecek. Yâni zihnini derleyecek toplayacak, Kur'an okuyacak...

Tabii mescidlerin en güzelini seçmeye çalışmak lâzım, en büyüğünü seçmeye çalışmak lâzım! En sevaplı mescid hangisidir?.. En sevaplı mescid Mekke-i Mükerreme'deki Mescid-i Haram'dır. Bazı kimseler eğer Mekke'ye gidebilmişse, son on günü orda caminin içinde yatıp kalkarak, eve gitmeden i'tikâf yapabilecekse, en sevaplı odur.

Sonra Medine'deki Peygamber SAS Efendimiz'in mescidi, Mescid-i Nebevî... Sonra Kudüs'teki Mescid-i Aksà... Sonra camisi büyük, cemaati çok olan yerlerde itikâf yapacak.

İtikâfta ne yapacak? Dünya kelâmı, insanlarla sohbet vs. malayani konuşma yapmayacak. Hayırlı sözden başka söz söylemeyecek. Kur'an okuyacak, hadis okuyacak. Öğrenebilir, öğretebilir, öğretmen olabilir. Talebenin birisi sormuştu:

"--Hocam, ben itikâfa girmek istiyorum ama, çocuklara da Kur'an öğretiyordum. Hangisini yapayım?" diye bana sordu Ankara'da.

Ben de takıldım ona:

"--Bana bak, sen niye iki ibadeti karşı karşıya getiriyorsun, birbiriyle çatıştırıyorsun?.. Hem i'tikâfa gir, hem de itikâftayken çocuklar yine gelsinler camiye... Sen onlara Kur'an okutmaya devam et, katmerli sevap olsun! Yâni ekmek kadayıfının üstüne kaymak konulmuş gibi tatlı olsun!" diye lâtife ettim.

İnsan itikâfta ilim de öğretebilir, ilim de öğrenebilir. Peygamber Efendimiz'in hayatı, sireti, peygamberlerin ahlâkı olabilir. Kendisi eline kalemi alır makale yazar, kitap yazar... vs. Günah yapmamaya, boş vakit geçirmemeye, zamanı israf etmemeye dikkat eder.

Böyle bir itikâfı tavsiye ediyoruz. Bir iki gün sonra pazar günü başlayacak. İtikâf yaparsanız, sünneti yerine getirmiş olursunuz; bir de beldenizdeki itikâf yapmayan müslümanları da kurtamış olursunuz. Çünkü sünnet-i kifâye, yapmayınca onlar da sorumlu olacaktı. Siz yapınca onlar da kurtuluyor.

Biz İskenderpaşalılar olarak, İskenderpaşa camiası, kardeşlerimiz, ihvanımız, dostlarımızla, Hocamız'ın zamanından beri itikâfa çok dikkat ediyoruz. Niye Hocamızdan özel olarak bahsediyorum? İhvânımızdan birisi Hocamız Rahmetullahi Aleyh'e sormuş:

"--Efendim, bizim halvete girecek zamanımız olmuyor. Üniversitede profesörüz, hocayız. Kırk gün ayrı duramıyoruz. Kırk gün bir yere kapanıp yoğun bir şekilde ibadet etme işi yapmak istiyoruz ama, memuriyetimiz müsait değil. Acaba ramazanın son on gününü, on gün on gün yaparak bu itikàfın âdabını, bu halvetin faydalarını, eğitimini alabilir miyiz, sağlayabilir miyiz?.." diye sormuşlar.

Hocamız kabul buyurmuş:

"--Olur, girin bakalım!" demiş.

Bu itikâfta, halvet denilen çok büyük ve çok yoğun ibadetin eğitimini onlara on gün içinde kısmen yaptırmış.

Bazı kimseleri Hocamız kendisi çağırırdı ve: "Sen benim yanımda bir hafta kal bakayım!" diye onlara bütün bir halvette, yâni kırk günlük çile dediğimiz halvette öğretilecek şeyleri öğretirdi. Mürşid-i kâmil-i mükemmil olduğu için öğretirdi. Evliya eyler, ondan sonra bir yere gönderirdi. Allah-u Teàlâ Hazretleri şefaatine nâil eylesin...

Onun için ben bizim camiamızda itikâfı, küçük halvet gibi görüyorum ve biz de halvetteki zikirler ve sıkı, yoğun ibadet; kimse kimseyle konuşmayacak, bir köşeye çekilecek, cemaate karışmayacak, cemaatle sohbet olmamasını sağlayacak. Daha mûtenâ bir yerde, daha saklı bir yerde yapacak bu itikâfı... Halvetteki yasaklara riâyet edecek, yâni sünnet olan itikâftan daha kuvvetli, daha sıkı bir dinî eğitim, zikir, fikir, ibadet çalışması yapıyoruz.

Kardeşlerimize tavsiye ederiz. Kabul eden ve giren kardeşlerimize Allah büyük feyizler ihsân eylesin diye şimdiden dua ediyoruz. Allah-u Teàlâ Hazretleri feyizlerini çok eylesin... Kalplerini pürnûr eylesin... Kalplerindeki pası, kirleri, manevî lekeleri temizlesin, gönülleri pürnûr olsun... Zihinleri aydın olsun, imanları kavi' olsun... Aşkullah, muhabbetullah, ma'rifetullah sahibi olsunlar... Allah'ı seven, Allah'ı bilen, Allah'a güzel kulluk eden kullar olsunlar... Bu halvetle, bu i'tikâfla o noktalara ulaşsınlar diye temenni ediyoruz. Temenni ediyorum, uzaktan dualar ediyorum.

Sevgili Akra dinleyicileri, Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlemize ve cümlenize her türlü sevdiği, razı olduğu güzel işleri yapmayı öğretsin... Onları yapmaya bizi muvaffak etsin. Dua ediyoruz:

(Allahümme erinel-hakka hakkan verzuknet-tibâahû) "Yâ Rabbî bize hakkı hak olarak göster, gördükten sonra da uymayı nasib et!" Yâni bazı insanlar hakkı görür, güzeli görür de yapmaz; veya yapmaya gücü yetmiyor veya şeytan çelmeliyor. Bilmek yeterli değil. İslâm'da bilmek bir meziyet ama başlı başına bir meziyet değil. Bilmek uygulamak içindir. Bilecek, bildiğini uygulayacak. Bilecek, ondan sonra ilmiyle âmil olacak, ilmini uygulayacak! Sadece bilmek laf ebeliği oluyor, kuru kalabalık oluyor. Kitap hammallığı gibi oluyor. Elinde veya sırtında yük olarak değil, zihninde taşıyor ama üzerinde görünmüyor, tesiri yok... Öyle olmaz! Yâ Rabbî bize hakkı hak olarak görüp uymayı nasib eyle...

(Ve erinel-bâtıle bâtılen verzuknectinâbeh) "Bâtılın, boşun, yanlışın, zararlının, kötünün de öyle olduğunu görüp, ondan sakınmayı bize nasib et yâ Rabbî!.. Bize tevfikini refik et de, iyi kulun olalım, iyi şeyleri yapabilelim... Kötü şeylerden de sakınabilelim yâ Rabbî!" diye dua ederiz. Bu dua Efendimiz'dendir.

Allah-u Teàlâ Hazretleri bize hakkı ve hayrı işletsin... Şerden ve kötülüklerden ve zararlardan, hatalardan, isyanlardan, nisyanlardan, günahlardan bizi uzak eylesin...

Hele şu feyiz ve bereket mevsimi olan Ramazanı güzel geçirmeyi nasib eylesin... Şeytana uymamayı, haramlardan uzak durmayı, orucu hakkıyla tutmayı, sevapları çok kazanmayı, Allah'ın affına, mağfiretine erip, cehennemden âzad olmayı cümlemize Mevlâ'mız nasib eylesin... Nice nice nice güzel günlere, Ramazanlara, kandillere sıhhat afiyetle, sevdiklerinizle beraber erişin... Hem dünyada, hem ahirette aziz ve bahtiyar olun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri!..

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan
Sydney / AVUSTRALYA
 
Üst Alt