Isparta'da Hayatın Safhaları İle İlgili Gelenekler

ceylannur

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
2 Eylül 2011
Mesajlar
3,872
Tepkime puanı
37
Isparta'da Hayatın Safhaları İle İlgili Gelenekler

DOĞUMLA İLGİLİ GELENEK VE İNANIŞLAR:
Isparta ili genelinde bebeğin, ailenin devamı ve bereketin sembolü olduğuna inanılmaktadır. Yörede; özellikle kırsal kesimlerde, hayatın başlangıç safhası olan doğumla ilgili geçmişten gelen birçok âdet ve inanış bulunmaktadır. Ancak kasaba ve köylerde kurulan sağlık ocaklarının, iletişim ve ulaşım araçlarının artmasıyla bu tür inanış ve uygulamaların yavaş yavaş kaybolmaya ve terk edilmeye başlandığı görülmektedir.

A) Doğum Hazırlıkları: Çocuk doğmadan önce doğacak bebek için hazırlıklar yapılır. Bebeğin kullanacağı her türlü kıyafet, yatacağı beşik veya karyola ile ilgili takımları hazırlanır. Doğuma hazırlık zenginlik, fakirlik ve görgü gibi şeylerle ilgili olduğu için yapılan hazırlıklar da değişir. Durumları müsait olan aileler doğumdan önce gömlek, zıbın, entari, bez, kundak, beşik, kazbağı, takke gibi eşyaların hazırlıklarını yaparlar. Bazı yerlerde (Sütçüler) beşiğin boyuna göre yatak hazırlanır. Bu şekildeki beşik, bebeğin kalça kısmına gelecek şekilde, yuvarlak bir delik bırakılmış, içi pamuk ya da halı kırpıntısı doldurulmuş yataktan oluşur. Beşiğin dibindeki deliğe lazımlık oturtulur. Yatak çarşafı da ortası delik şekilde yapılır. Beşik örtüsü yazlık ise ince kumaşa işlemeler yapılarak hazırlanır, kışlık ise kilim ya da battaniye örtülür. Bunların hepsini kız düğünden önce çeyizi ile birlikte getirebildiği gibi kaynana ve görümce gibi evin büyükleri tarafından da hazırlanır. Çocuğu doğuracak olan köy kadınlarından bu hazırlıkları bizzat yapanlar da eksik değildir. Fakat bunlar hazırlıklarını kimseye hissettirmeden yaparlar. Evlilik hazırlıkları içinde bebek eşyalarının da yer alması çocuk sahibi olma dileğini ifade eder ve bu dileğin gerçekleşmesinin ne derece arzulandığını gösterir. Isparta genelinde; ilk doğacak bebek için kızın annesi de bazı hazırlıklar yapar. Bunun yanında bebeğe, anneye ve damada hediyelik kıyafetler de hazırlanır. Bebeğe altın, anne ve damada uygun görülen gömlek gibi bazı kıyafetler alınarak hazırlanır. Evde yapılacak doğumlarda doğum esnasında kullanılacak yatak örtüleri, muşamba, naylon örtüler ve ilaçlar bir ay öncesinden hazırlanarak doğuma hazır edilir.
Yörede, kadının ilk doğumuna önem verildiğinden daha çok ilk bebek için hazırlıklar yapılmakta, diğer doğumlarda özel bir hazırlığa ihtiyaç duyulmamaktadır. İlk bebeğin önemi, bu doğum ile kadın ve erkeğin beraberliğinin bir aile niteliğini kazanmasından kaynaklanmaktadır.

B) Doğum ve Sonrası: Yörede, doğumlar hastanede, sağlık ocaklarında ve özellikle köylerde ebeler tarafından, evlerde yapılmaktadır. Ebelik ehliyeti, doğum vakalarında bulunmak suretiyle edinilir. En yaşlı, tecrübeli ve şanslı olanı daha çok tercih edilmektedir. Evlerde ebeler tarafından yapılan doğumlarda ebeden ve yardımcılarından başka kimse bulundurulmaz. Yoksa doğumun geç ve ağrılı olacağına inanılır. Ağrılar olursa bazı "ırvasa" denilen uygulamalar yapılır. Ayetler yazılı bir tastan su içirilir. Bununla beraber kadının kolları gerisinden tutularak hafifçe silkelenir. Doğumu yaptıran ebeye para, giyim eşyası gibi hediyeler verilir.

Evde doğum yapan kadın, hastalanmazsa en çok iki-üç gün kadar yatakta yatar. Bazı yerlerde loğusa kadın kırk gün su içmez. Kırk gün erik, kızılcık, elma ve armut kurusundan hoşaf yaparak içerler. Yörede "Loğusanın mezarı kırk gün yanı başındadır" denilmektedir. Loğusa hastalanmış ve bundan evvel de şu içmiş ise "Soğuklamış" denilir.

Doğum yapıldıktan sonra bebek kokmaması için tuzlanır. Sarılık olur diye sarı yazma örtülmez (Senirkent). Bebeğin ağzına şerbet veya bal sürülürse dilinin tatlı, yün sürülürse koyun gibi uysal, Kur'an tozu sürülürse âlim olacağına inanılır (Yalvaç). Doğum yapan kadın yeni doğan bebeğe ezan vaktine kadar meme emzirmez.

Çocuğun yaşaması için bazı uygulamalar yapılır. Çocuğa maşallah, nazarlık takılır. Hiç çocuğu ölmemiş evlerden istenecek yedi parça bezden entari yapılır. Ayrıca çocuklara Yaşar, Durmuş, Dursun gibi adlar konulmaktadır. Bununla birlikte İslâm dininin bir gereği olarak Akika Kurbanı kesilir. Kesilen koyunun etleri çocuk ve anaya yedirilmeden yoksullara dağıtılır. Göbeği düşen bebeklerin düşen göbekleri genellikle bir bez parçasına sarılarak toprağa gömülür. Bununla birlikte şunlar da yapılır:

Erkek bebeğin göbeği düşünce "Okumuş olsun" diye düşen göbeği bir camiye bırakılır ya da saklanır. Kız bebeklerin düşen göbekleri ise hamarat ve temiz olsun diye bir süpürgeye bağlanır. Eğer evin köşesine veya duvarın kovuğuna konulursa bebek büyüdüğünde evine bağlı olacağına inanılır.

Bebeğin düşen göbek parçası dışarıya atılınca bebek ileride dışarıya çok çıkar; camiye veya medreseye atılınca camiye gidip ibadet eder.

Yeni doğan çocuklar doğduğu andan itibaren kundaklanır. Kırsal yerlerinde, onbeş-yirmi günden sonra anne “kolon/çarpana/sırtınaıntar” denilen yün örme bir sicimle bebeği sarar. Genelde tarla ve bahçe de çalışan kadınlar bebeği sırtında taşırlar. Çocuğun bakım ve beslenmesi ile anne ilgilenir. Anne tarla ve bahçe işlerinden zaman ayırabildiği ölçüde çocuğuyla ilgilenir. Yeni doğan bebeğin besin kaynağı anne sütüdür. Bebek emebildiği sürece anne emzirmeye devam eder. Günümüzde çocuk bakımı konusunda kadınların daha bilinçli olması nedeniyle bazı ek besinler verilmek suretiyle çocukların daha sağlıklı yetiştirilmesine çalışılmaktadır. Ancak bölgenin genel ekonomik yapısı göz önüne alındığında yetişkinlerde olduğu gibi küçük çocuklarda da gizli bir beslenme yetersizliği göze çarpar.

1. Ad Verme/Ad Koyma: Yörede ad koymada genellikle İslâmî değerlerin esas alındığı görülür. Bebeklere Peygamberlerin, Ehl-i Beyt'in ve aile büyüklerinin adları verilir. Aile büyüklerinden birinin adını bebeğe vermekteki amaç "Adın sürmesini, devamını sağlamak", "Bitmesini, batmasını" önlemektir. Bebek doğduğunda, göbeği kesilirken bir ad konur. Buna “göbek adı” verilir. Birkaç gün sonra ise bebeğin kuruyup parçası düştükten sonra esas adı konur. Aile büyüğünün adını yeni doğana vermek için ölmesi beklenmez; fakat, bebeğe koyulan ad genelde babanın yakınları arasından seçilir ki bu da ata kültünün devamında gelişen ve bugün yörede, hâlâ yaşayan ataerkil aile düzeninin geçerliliğini ortaya koyar.

Doğan bebeğe ad koymak için bir imam/hoca çağrılır. Hoca, çocuğun huyunun güzel olması, topluma faydalı olması, amellerinin düzgün olması için dua eder. Daha sonra sağ kulağına ezan okuyarak duasını eder. Sol kulağına kamet getirir. Çocuğun ismi konur ve çocuk ismi ile üç kere çağrılır.

2. Anne ve Bebeğe Yapılan Ziyaretler: Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır. Gelen misafirlere tarçın şerbeti ikram edilir.

Bazı yerlerde ailenin ilk erkek çocuğu dünyaya geldiği zaman “kütük atma” geleneği vardır. Babanın yakın arkadaşları erkek çocuk haberini alınca bir araya gelip, dallı budaklı büyükçe bir kütük seçerler. Kütüğü allı bir kumaş parçası ile (kurdele) bağlayıp, oğlan babası olan arkadaşlarının kapısı önüne atarlar. Bu kütüğün anlamı, “Oğlunun kütük gibi ömrünün uzun olması, kütük gibi sağlam olması ve soyunun bir ağaç gibi dal budak vermesi, sülalenin genişlemesi” dileklerini ifade eder. Arkadaşlarının attığı bu kütüğü gören baba arkadaşlarına bu kütüğün pişirebileceği büyüklükte erkeç (keçinin erkeği) keçi keser ve ikramda bulunur.

Loğusa kadına kaynana tarafından hediyelik bir kıyafet verildikten sonra bebeğe genelde "Yarım" ve "Çeyrek" diye tabir edilen altın takılır. Ziyarete gelen yakın akrabalar da altın, kolye vb. şeyleri hediyelik olarak bebeğe takarlar. "Bebek Görme", "Doğuya Gitme" adı altında gelenler, kadına "Bebeğin yaşı uzun olsun", "Hayırlı ömürlü olsun", "Analı babalı büyüsün" gibi sözler söylerler. Gelirken de bebek kıyafetleri, örgü ipleri, süt, bisküvi gibi hediyeler getirirler. Kasaba ve köy yerlerinde bunlara ilaveten çorba ve tatlılar (pelte, sütlaç vb.) götürülür.

Loğusa kadın bebeği ile birlikte komşu ve akrabalarına gittiğinde kendilerine "sıçanlık" denilerek, bebeğin bol nasipli olması için küçük hediyeler; ekmek, yumurta, mendil, yazma, havlu, bebek takımı vs. hediyeler verilir.

3. Kırkıncı Gün/Kırkı Çıkmak: Doğumdan sonraki kırk gün anne ve bebeğin “Kırklı" olduğu günlerdir. Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır.

Isparta'da kırklama su yardımı ile yapılmaktadır. Kırklama geleneği çevresinde oluşan âdet ve inanışlar şunlardır:

Loğusa kadın ve bebek bu süre içinde dışarı çıkmaz, kadın düğün esnasında gelin alayına bakmaz. Aksi takdirde kadın veya bebeğe zarar gelir.

Kırkı karışır inancıyla iki kırklı kadın bir arada bulunmaz. Birbirlerini görürlerse, kadınlar birbirleriyle ekmek değişirler. Bunu bebeklerin kırkı karışmasın, zayıf olmasın diye yaparlar. Bu işi yapılmazsa bebeklerin zayıf kalacağına, öleceğine inanılır.

Anne ve çocuğun kırklama işi için kırk taş toplanıp, bir altın yüzük ile beraber suyun içine atılır. İstenirse "Niyet ettim kırkımı çıkarmaya" diyerek üç İhlâs ve bir Fâtiha okunur. Bu suyla kadın boy abdesti alır ve bebek yıkanır.
 
Üst Alt