İslamda spor

sofiabi

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
27 Haziran 2011
Mesajlar
66
Tepkime puanı
3
islamda sporun önemi,islamiyette spor,spor anarsisi nedir,peygamber spor,spor ile ilgili hadisler,islam dininde spor,spor ve din,dinimizde spor
islamdaspor.jpg

İslâm dini, müslümanları spora çeşitli sebeplerle teşvik etmiştir. Bu sebepler arasında; müslümanların ibadetlerine ve diğer görevlerine kuvvetli bir istekle sarılmalarını sağlamak, onlara daha güçlü olma yollarını göstermek, beden sağlığını temin etmek, öte yandan müslümanların İslam topraklarının savunmasına topyekûn hazırlıklı bulunmalarını teşvik etmek vb. sebepler sayılabilir. Bundan dolayı müslümanlar, Asr-ı saadetten itibaren Hz. Peygamber (s.a.s)'in tavsiye ettiği sporlardan atıcılık, binicilik, güreş vs. sporlarla meşgul olmuşlardır.
Rasulullah (s.a.v.) özellikle koşu (cihad için kondisyon, futbol değil); güreş, atıcılık, yüzme, koşu ve ata binmek sporlarını icra etmiş ve tavsiye etmiştir.

Atıcılık :
Utbe b. Amir (r.anh) şöyle demiştir: Ben, Rasulullah (s.a.v.)'i minber üzerinde:
"Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın" (Enfal 60) Dikkat! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat! Kuvvet atıcılıktır.", buyururken işittim.
(Sahih-i Muslim, Kitabu'l-İmare, B.52, Hds. 167. Sunen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Cihad, B.19, Hds.2813. Sunen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad, B.23, Hds.2514. Sunen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'l Kur'ân, B.9, Hds.3277)

Rasulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sunen, 2096)

Peygamberimiz bir gün atış yapmakta olan gruba rastlayınca, ayakkabılarını çıkarıp atış sahası içerisinde yalınayak yürüdüğü ve onlara katıldığı bildirilmektedir (İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 255).

Yine o, atıcılık eğitiminin yapılmasını devamlı teşvik etmekle kalmamış, zaman zaman kendisi de atış poligonuna, atıcıları teşvik ve seyretmeye gitmiş, hatta atıcıları seyrederken onlardan bir tarafı tuttuğu da olmuştur (Canan,Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980 s. 256).
O devrin atıcılık sporları arasında "Dirkele" adında mızraklarla oynanan ve özellikle siyâhiler arasında yaygın olan bir spor dalı da vardı (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).

Binicilik :
Rasulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sunen, 2096)
Asr-ı saadette at yarışlarına özgü belli bir hipodrom bulunmamakla birlikte; şehir halkı sık sık tertiplenen at yarışlarına giderlerdi. Rasûlüllah (s.a.v.) devrinde iki çeşit at yetiştirildığını biliyoruz. Bunlardan biri, koşu için; diğeri başka amaçlarla beslenirdi. Bu arada deve, eşek ve hatta insan yarışlarına da rastlanmaktadır. Ticaret kervanlarının gelip konakladıkları alan, bu tür yarışlar için kullanılıyordu. Hz. Peygamber'in de buraya zaman zaman bizzat gelip kazananları tesbit ve bunlara ödül dağıttığı bilinmektedir (Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1141-1142).
Bir gün Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile binicilikte yarıştılar. Bu yarışta Peygamberimiz onları geçti. Hz. Ebu Bekir ikinci, Hz. Ömer de üçüncü oldu (Ahmet Turan. Islâmiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 13).

Koşu:
Bazen Hz. Âişe ile koşu yarışları yapmıştır. Bu yarışlarda ilk zamanlar Âişe annemiz Efendimiz'i geçmiş, daha sonraları Efendimiz onu geçmiş, ardından da kıymetli zevcesine:
“Bu, önceki yarışın bir karşılığıdır.” diye şaka yapmıştır.
(Ebû Dâvûd, Cihâd, 61; İbn-i Mâce, Nikâh, 50)

Diğer sportif faaliyetlerin yanında koşuya da önem verilmiştir. Asr-ı saadette erkeklerin koşu yarışı yaptıkları, sahabilerin Hz. Peygamber'in huzurunda kendi aralarında yarış düzenledikleri ve Hz. Ali'nin de çok hızlı koşan bir yarışçı olduğu bildirilmektedir (Ahmet Turan. Islâmiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 14-15).

O devrin kadınları genelde hiçbir sporla ilgilenmezlerdi. Ancak Hz. Muhammed (s.a.v.)'in, Aişe (r.anha) ile muşterek hayatlarında en az iki defa bizzat koşu şeklinde yarışa tutuştuğu bilinmektedir. Bunların ilkinde Hz. Aişe kazanmış, ancak birkaç sene sonra, herhalde vücut ağırlığından olacak, yine giriştikleri bir yarışta Rasûlullah kazanmıştı (Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1143).

Güreş:
Asr-ı saadette güreş sporu da pek yaygındı. Rukâne adında biri bu spor dalında ün yapmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v) bu pehlivan ile güreşmişti. Rukâne bin Abdi Yezid, İslâm'ı kabul etmek için Hz. Muhammed (s.a.v)'in bizzat kendisiyle güreşmesini ve bu güreşte kendisini yenmesini şart koşmuştu. Peygamber (s.a.v.) bu teklifi kabul etmiş, yapılan musabakada, kendisine son derece güvenen Rukâne'yi şaşırtacak derecede güreşmiş ve onu üç kez mağlub etmiştir. Sonuçta Rukâne müslüman olmuştu. (Sunen-i Tirmizi Tercumesi, III, 281 ;İbn Hişam, Siyer, 1/390)

Rasulullah (s.a.v.)'ın torunları Hz. Hasan ile Hz. Huseyin, Peygamberimiz’in huzurunda güreşmişlerdir.

Delikanlılık yaşındaki bazı sahabiler askeri seferlere katılabilmeye güçleri yettiğini Hz. Peygamber'e isbatlamak amacıyla onun huzurunda güreşe tutuşurlardı. Çünkü yaşı küçük olanlar şayet kendilerinden büyük olan diğer gençlere üstünlük sağlayabilirlerse, gönüllü sıfatıyla bu savaşlara katılabilme hakkını elde ediyorlardı (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).

Yüzme:
Rasulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sunen, 2096)
Bir defasında annesi ve Ummu Eymen adındaki kadın kölesiyle birlikte, henüz çocukken Medine’ye gitmiş, Neccaroğulları kabilesinden en-Nabiğa adında birinin evinde kalmışlardı. Babası Abdullah’ın mezarı da buradaydı.
Rasulullah (s.a.v.), işte bu kabileye ait bir su birikintisinde bu gezi sırasında yüzmeyi öğrenmiştir. (Hamidullah, İslam peygamberi, I/42; İbn Sa’d, Tabakat, I/73)
Müslümanlara bu sporu tavsiye ederek, bir babanın çocuğuna öğretmesi gerekenler arasında, yazı yazmanın ve atıcılığın yanında, yüzme de zikredilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın Mekke ve Medine gibi, yakınında deniz, göl ve akarsu bulunmayan bir çevrede yüzme öğrenmeyi tavsiye etmesi dikkat çekicidir (İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 258; Ahmet Turan, İslâmiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 18-19).

Allah'ın anılmadığı her şey, iş ve davranış, önemsiz bir oyun sayıldığı halde, aynı özelliği taşıyan, atın terbiye edilmesi, atıcılık sporu ile uğraşılması ve yüzmenin öğrenilme ve öğretilmesi yararlı oyunlar arasında kabul edilmiştir (Sunen-i Tirmizi Tercümesi, III, 190).

Halter :
Peygamber (s.a.v.), bir gün aralarında, hangisinin daha kuvvetli olduğunu bulmak için büyük bir taşı yerden kaldırmaya çalışan bir grup insanın yanından geçmiş ve bu yarışlarında hiçbir kötü taraf bulamamıştı (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).

Dövüş Sporları (Karate, Kung fu, Kick Box vb.) ve Selamlaşma Meselesi
Günümüzdeki sporların pek çoğu Peygamber (s.a.v.) devrinde yoktu. Ancak dinimizin emir ve yasaklarına ters düşmeyen (tesettur, şirk selamlaşma, yüze vurma, kumar, ibadetlere -namaz, oruc gibi- engel olmama ve kumara sebeb olmadıkça) bütün spor çeşitlerinin câiz olduğu açıktır.

Bu cevâza boks, karate, kick box vb. tarzı Sporlar (birbirlerine eğilerek selamlaşma şekilleri gibi. Bu sporları karşıdakine vurmadan savunma amaçlı öğrenilebilir) karşılıklı zarar vermeye yönelik sporları katmak mümkün değildir.

Bilhassa uzakdoğu sporları olarak bilinen dövüş sporları, dünyaya musabakanın başındaki seramonide, sporcuların hem birbirlerini hem de hakem ve seyircileri ibadet rukunlarından olan "Kıyam", "Ruku" ve "Secde" şeklinde kemal-i tâzim ile eğilerek selamlama (Tachi Rei ; Za Rei) şekli câiz olmayan bir selamlama şeklidir. Böyle bir selamlamayı ancak; ülkesine Hicret ettikleri Necaşi'ye Sahabe'nin neden yapamadığını anlayamamış olan cahiller yapabilir!

Dinimiz, bazı prensiplerin göz önüne alınması durumunda sportif faaliyetlerle uğraşmanın bir sakıncası olmadığı görüşündedir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz: Sadece eğlenmek, dinlenmek ve zevk için oynanacak; namazın geçmesi veya gecikmesine sebep olmayacak; hiç bir menfaat beklenmeyecek; oyun sırasında dinimizin yasakladığı şeyler konuşulmayacak; tesettüre riayet edilecek; normal dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına varan iptilâ halini almayacak ve en önemlisi oyunlar kumara âlet edilmeyecek (Hayreddin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 354-355).

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Habeş kralı Necaşi'ye gönderdiği elçisi Amr b. Umeyye (r.anhuma), Habeş ülkesine gittiğinde, insanların, Necaşi'nin huzuruna küçük bir kapıdan eğilerek girdiklerini gördü. Kapıya geldiğinde, hemen oradan geri döndü. Bir rivayete göre de kapıdan eğilerek değil, geri geri girdi. Amr b. Umeyye, bir insanın yanına secde eder gibi eğilerek girmenin küfür olduğunu bildiği için böyle yapmıştı.

Müslümanların böyle konularda çok hassas olmaları gerekir. Çünkü bir Müslüman için Allah'tan başkasına tapmak, ateşe girmekten daha ağırdır. Öte yandan dinimiz, seyirci olmaktan çok bizzat spor yapmayı teşvik eder. Herkesin kendi kapasitesine göre yapabileceği sporlarla ilgilenmesi tavsiye edilir...
 

sofiabi

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
27 Haziran 2011
Mesajlar
66
Tepkime puanı
3
İslam dini açısından spor

İSLAM DİNİ AÇISINDAN SPOR


Sporun insan hayatındaki yeri ve önemi bugün herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir ve sağlıklı bir yaşam için spor ve egzersiz yapmak zorunlu görülmektedir. Modern Tıp, fizik tedavi başta olmak üzere birçok hastalıklar için artık çeşitli egzersizleri ve spor yapmayı tavsiye etmektedir.

İslam Dini insan sağlığına gereken önemi en üst seviyede gösteren bir din olarak spor yapmayı teşvik etmiştir. İnsanların iki büyük nimetin, sağlık ve boş vaktin kıymetini bilmediklerini (Buhari) belirten Son Peygamber A.S., kuvvetli müminin zayıf müminden hayırlı olduğunu (Müslim, İbn Mace) söylemiş ve bunun yollarından biri olarak da sporla uğraşmayı tavsiye etmiştir.

İslam Dininin ilk kaynağı olan Kuran-ı Kerime baktığımızda bugünkü ifadesiyle direk olarak spordan bahseden ayetler görememekteyiz. Ancak unutulmamalıdır ki, Kuran çağlar üstü bir kitap olduğu için her şeyi bazen ayrıntılı olarak vermeyerek onları küllî kaideler (genel hükümler) çerçevesinde değerlendirmekte ve hükmünü o devirde yaşayan İslam bilginlerine bırakmaktadır. Bu çerçevede Kurana baktığımızda, Kuranın bütünlüğü içerisinde spora son derece olumlu yaklaşıldığını söylememiz gereklidir. Kaldı ki, Kuranın genel hükümlerinden hareket etmeye gerek kalmaksızın İslamın ikinci kaynağı olan Hz.Muhammedin hadislerinde zaten sporla ilgili ayrıntılı bilgiler bulunduğunu ve sporun teşvik edildiğini görmekteyiz. Bu yüzden önce çok kısa olarak sporla ilgili Peygamber sözlerinin bazılarından söz edeceğiz.

Her şeyden önce şunu belirtmek gereklidir ki, bugün uğraştığımız spor dallarından birçoğu Hz.Muhammed zamanında mevcut değildi. Bunların hepsinin saadet çağında olmasını beklemek zaten haksızlık olur. Ancak kılıç, mızrak, ok gibi savaş aletlerinin kullanımı ile birlikte güreş, yüzme, atıcılık, binicilik ve koşu/atletizm Peygamber A.S. zamanında bilfiil yapılan sporlar arasındaydı. Bunlardan hareketle diğer spor dalları ve özellikle bizim uğraştığımız Hapkido ile diğer uzak doğu kökenli savaş/savunma sanatları hakkında fikir yürütmemiz mümkün olabilir. Bunun için öncelikle adı geçen spor dallarıyla ilgili çeşitli hadislerden kısa örnekler sunacağız. Her hadisin sonunda parantez içinde yazılan isimler ilgili hadisin geçtiği kaynak kitapları göstermektedir.

Hz.Muhammed, öncelikle çağının gereği olarak atıcılık ve binicilik üzerinde durmuş, Atıcılık ve binicilik öğreniniz (Tirmizi, Ebu Davud) emri ile her çağda Müslümanları bu iki spora teşvik etmiştir. Bunun yanında Dikkat ediniz, kuvvet atmaktır (Ebu Davud) buyurmak suretiyle atıcılık üzerinde ısrarla durmuştur. Kendi yaşadığı çağda kullanılan atma aracı ok ve mızrak olmasına rağmen bunların adını kullanmaksızın mutlak manada atma kelimesini tercih etmesi, bugün kullanılan tabanca, tüfek, top, roket, füze vb. savaş aletlerine işaret olabileceği gibi, bugün kullanılmayıp gelecekte keşfedilecek olanlarına da işaret olabilir. Şüphesiz bu husus İslam Peygamberinin ileri görüşlüğünü gösterdiği gibi İslam Dininin gelişmeci, yeniliklere açık ve her devre hitap eden özelliğini de ortaya koymaktadır. Bunun yanında buradan, Hz.Peygamber zamanında ve bugün yapılan sporların ötesinde gelecekte ortaya çıkarılacak her türlü faydalı spora bir teşvik olduğu anlamını çıkarmamız da mümkündür.

Hz.Muhammedin teşvik ve tavsiye ettiği bir diğer spor çeşidi güreştir. Sevgili Peygamberimizin bizzat kendisinin de devrinin yenilmez pehlivanı Rükâne b.Abdi Yezîd ile güreştiği ve üç defa üst üste onu yendiği bilinmektedir. Bu güreş sonucunda Rükâne, Hz.Peygamberin gücünün normal bir insan gücünün çok ötesinde olduğunu görerek böylelikle onun peygamber olduğunu anlamış ve Müslüman olmuştur. (Tirmizi). Bundan sonra da bazı genç sahabilerin, savaşa katılabilecek güçte olduklarını Hz.Peygambere ispat edebilmek için Rükânenin önünde güreş müsabakası yaptıklarını görmekteyiz. (Beyhaki). Sahabe-i Kiramın da güreş tuttukları görülmekte, hatta Hz.Peygamberin amcası Hz.Hamzanın, atalarımız tarafından er meydanlarında Pehlivanların Piri olarak anıldığı bilinmektedir.

Hz.Muhammedin teşvik ettiği bir diğer spor çeşidi koşu/atletizmdir. İki hedef arasında koşan kimsenin her adımına bir sevap olduğunu belirten (Heysemi) Sevgili Peygamberimiz, bizzat kendisi sevgili eşi Hz.Ayşe annemiz ile koşu yarışı yapmıştır. Hatta bunlardan birincisinde yarışı Hz.Ayşe kazanmış, ikincisinde ise biraz şişmanlaması sebebiyle yarışı kaybedince Hz.Peygamber öncekinin rövanşını aldığını söylemiştir. (Ebu Davud, Beyhaki).

Hz.Peygamber bütün bu sporların yanında yüzmeyi de öğütlemiştir. Çocuklarınıza atıcılığı ve yüzmeyi öğretiniz (Beyhaki) ve Çocuğun babası üzerindeki hakkı, ona yazı yazmayı, yüzmeyi ve atıcılığı öğretmesidir (Beyhaki) buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimizin, halk oyunları/folklora da izin verdiğini görüyoruz. Kendisi, şenlik yapan Habeşli çalgıcıları dinleyip oyuncularını seyrettiği gibi (Buhari, Müslim), Habeşlilerin mescitte oynamalarına ve sevgili eşi Hz.Ayşe annemizin de onları seyretmesine izin vermiştir. (Buhari).

Sevgili Peygamberimizin, bu sporların yanında, Cennet kılıçların gölgesi altındadır (Buhari, Müslim) hadisi ile Allah yolunda kötülüklere karşı mücadele edilmesini teşvik etmesinin yanında eskrim sporuna da bir işarette bulunduğunu söylememiz mümkündür. Zaten kılıç o devirdeki en önemli savaş aletlerinin başında bulunmaktaydı. Bugün de kılıç Hapkido, Aikido ve Kendo gibi birçok uzak doğu savaş sanatında kullanılmaktadır.

Hz.Muhammedin bir diğer hadisinden de haltere işaret çıkarmamız mümkündür. Buna göre Hz.Peygamber bir gün, aralarında hangisinin daha kuvvetli olduğunu anlamak için büyük bir taşı yerden kaldırmaya çalışan bir gurup insanın yanından geçmiş ve onların bu davranışına engel olmamıştır. (M.Hamidullah, İslam Peygamberi, İst.1969, II.1142).
Görüldüğü gibi Hz.Peygamber, kendi devrindeki birçok sportif uygulamayı teşvik etmiş, bazılarını bizzat kendisi de yapmış ve buradan hareketle Ashabı da bunlarla meşgul olmuştur. Hz.Peygamber, kişinin kendisinin sporla meşgul olmasını istemesinin yanında çocuklarını da teşvik etmesini öğütlemiş ve örneğin, Çocuğun babası üzerindeki hakkı, ona yazı yazmayı, yüzmeyi ve atıcılığı öğretmesidir (Beyhaki) buyurmuştur.

Sevgili Peygamberimiz, sporu bu kadar fazla tavsiye ve teşvik etmesinin yanında daha sonra bırakılmasını ise hiç hoş karşılamamıştır. Nitekim Bir kimse ok atmayı öğrenir de sonra terk ederse bizden değildir (Müslim) buyurmuştur. Bu yüzden Ashab-ı Kiramdan bazıları bu tehditten korktukları için ihtiyarlıklarında bile atış talimi yapmaya devam etmişlerdir. (Müslim).

Hz.Peygamber, sporun bedenî faydası yanında psikolojik faydasına da dikkat çekmiştir. Sizden birinizin, kendisine gam ve keder bastığı zaman yayını kuşanıp kederini onunla dağıtmasından başka yapacağı bir şeyi yoktur (Taberani) buyurmuştur. Yine, Sizden biriniz oklarıyla oynamaktan (egzersiz yapmaktan) usanmasın (Müslim) demiştir. Bugün Tıp uzmanları da hem maddi hem de psikolojik hastalıklar için spor ve egzersiz üzerinde önemle durmaktadırlar.

Kuranın bütünlüğü içerisindeki genel hükümlerinden ve yukarıda adı geçen hadis-i şeriflerden, İslam Dinine göre, insanlara zarar vermemek kaydıyla, maddi ve manevi açıdan faydalı her türlü sporun onaylanmasının ötesinde teşvik ve tavsiye edildiğini çıkarsamamız mümkündür. Buradan hareketle Uzak Doğu sporlarının ve savunma/savaş sanatlarının da onaylanarak teşvik ve tavsiye edildiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. Uzak Doğu Savaş Sanatı ve Çağın Sevgi Sporu Hapkidoyu da bu çerçevede düşünmek gereklidir.

Demek ki İslam Dini açısından bir beden ve ruh eğitimi tekniği olarak bu sporlarla uğraşmak uygun görülmüş hatta övülmüştür. Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir husus daha vardır ki, o da bu sporların dini ve felsefi boyutudur. Uzak Doğu sporlarının kendi oluştukları coğrafyanın dinini ve felsefesini yansıtmaları gayet doğaldır. İşte İslam açısından meselenin bedeni ve ruhi faydası yanında bir diğer püf noktası burasıdır. Burada önemli olan bu dînî ve felsefî unsurlardan hangilerinin bizim dinimize ve kültürümüze uygun olup olmadıklarının belirlenmesidir. Örneğin; Aikidoda olduğu gibi sporcuların birbirlerine karşı secdeye benzer bir ritüeli yerine getirmelerinin İslam Dini açısından doğru olduğunu söylemek mümkün değildir. Nitekim Hapkidoda da bulunan bu ritüelin, Türkiye Hapkido Federasyonu Başkanı ve Dünya Hapkido Federasyonu Asbaşkanı Şükrü Kınataş Hocanın teklifiyle Dünya Hapkido Federasyonu tarafından Türkiye gibi Müslüman bir ülkede uygulanmamasına karar verilmesi memnuniyet vericidir. İşte bu noktada yapılması gereken beden ve ruh eğitimi ile ilgili bir teknik olarak bu sporların alınması, ancak İslam inancına, kültürüne ve felsefesine aykırı olan dini ve felsefi yönlerinin İslam anlayışına uyarlanmasıdır. Bu noktada İslam Tasavvufundan istifade edilecek çok fazla ve çok önemli bir dînî ve kültürel malzemeye sahip bulunmaktayız. Şüphesiz bütün bu hususlar ayrı bir makalenin konusudur. İnşallah ona da Uzak Doğu Sporlarının Dini ve Felsefi Boyutu isimli makalemizle cevap vermeye çalışalım. Hoşça ve sağlıcakla kalınız...
Doç. Dr. Hidayet IŞIK
 

sofiabi

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
27 Haziran 2011
Mesajlar
66
Tepkime puanı
3
islamda spor ve amacı

"İSLAMDA SPOR ve AMACI"

İslam Dini insan sağlığına gereken önemi en üst seviyede gösteren bir din olarak spor yapmayı teşvik etmiştir. “İnsanların iki büyük nimetin, sağlık ve boş vaktin kıymetini bilmediklerini” (Buhari) belirten Son Peygamber A.S., “kuvvetli mü’minin zayıf mü’minden hayırlı olduğunu” (Müslim, İbn Mace) söylemiş ve bunun yollarından biri olarak da sporla uğraşmayı tavsiye etmiştir.

Resulullah (as), öncelikle çağının gereği olarak “atıcılık” ve “binicilik” üzerinde durmuş, “Atıcılık ve binicilik öğreniniz” (Tirmizi, Ebu Davud) emri ile her çağda Müslümanları bu iki spora teşvik etmiştir. Bunun yanında “Dikkat ediniz, kuvvet atmaktır” (Ebu Davud)

Dinimiz spora yer verir. Ancak İslam'ın spor anlayışı bugünün anlayışından farklıdır. Zamanımızda, insanların yayın organları vasıtasıyla veya stadyumun seyirci tribününde oturarak spor oyunlarını takip etmeleri "sporla meşguliyet" kabul edilir. İslam, belli ölçülerle "bizzat yapma"ya spor der. İslam açısından ne milyonları oyalama mesleğini icra maksadıyla sahaya çıkan profesyonellerin yaptığına, ne de bunu gözleriyle takip edenlerin yaptığına "spor" denmeyeceği kanaatindeyiz.

İslam koşmak, yüzmek, ata binmek, ok talimi yapmak, güreşmek gibi faydalı meşguliyetleri teşvik eder. Bir hadisde:İki hedef arasında koşan kimsenin her adımı için bir sevap vardır" buyurulur.
Bir başka hadiste: "Ok yarışı yapın, (vücutça) sertleşin, yalın ayak yürüyün" tavsiye edilir.
Atıcılığa o kadar ehemmiyet verilmiştir ki, atıcılığı öğrendikten sonra unutanları Resulullah -as: "Bizden değildir bana isyan etmiştir"; "Allah'ın nimetine küfranda bulunmuştur (nankörlük etmiştir)" gibi ağır ifadelerle tehdit etmiştir.
Bahis ve kumar karışmamak kaydıyla sportif yarışmalara müsaade eder, derece alanları mükâfatlandırmayı hoş karşılar.

Atıcılık

Müslümanların tarih boyunca en çok ilgi duyduğu spor dallarından biridir. Bunun sebebini şu âyet-i kerimede bulmak mümkündür:

ENFAL 60. Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.

Bu âyette geçen "kuvvet" kelimesini Hz. Peygamber (s.a.s) atıcı olarak tefsir etmiştir (Riyâzü's-Sâlihin Tercümesi, II


Rasûlüllah, atıcılığı, daha çocuk iken öğrenilip ölünceye kadar bırakılmaması gereken bir maharet olarak nitelendirmiş; insanın boş kaldıkça, canı sıkıldıkça, dinlenme ihtiyacı duydukça, vaktini değerlendirmek için sportif faaliyetlerle uğraşmasını uygun görmüştür.

Rasulullah (as) şöyle buyurmuştur:

"Allah'ı zikretme türünden olmayan her şey bir boş iştir, bir oyundur." veya:
"O bir yanılmadır ve bir boş iştir. Bundan dört şey müstesnadır:

Erkeğin hanımıyla oynaşması, erkeğin atını eğitmesi, kişinin iki hedef arasında gidip gelmesi (yani atıcılık öğrenmesi) ve kişinin yüzme öğrenmesi."

(Hadisi Neseî, Câbir b. Abdullah'tan rivayet etmiştir. Bu konuda Ukbe b. Amir'den, Ebu Hurayra'den ve Ömer b. el-Hattâb'dan gelmiş başka hadisler de vardır. İki hedef arasında gidip gelmekten kasıt ise, atıcılığı öğrenmek demektir. Nasbu'r-Râye, IV, 273 vd.)

Peygamberimiz bir gün atış yapmakta olan gruba rastlayınca, ayakkabılarını çıkarıp atış sahası içerisinde yalınayak yürüdüğü ve onlara katıldığı bildirilmektedir (İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 255).

Fukaym el-Lahmî anlatıyor: "Ukbe İbnu Âmir (radıyallâhu anh)'e dedim ki: "Sen yaşlanmış bir ihtiyar olduğun halde bu iki hedef arasında gidip geliyorsun, artık bu sana meşakkat veriyor olmalı."
Bana şu cevabı verdi:
"Eğer Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittiğim bir söz olmasaydı kendimi bu sıkıntıya atmazdım. Efendimizin şöyle söylediğini işittim:
"Kim atıcılık öğrenir ve sonra brakırsa o bizden değildir - veya: asi olmuştur.-" [Müslim, İmâret 169, (1919).]

Ukbe İbnu Âmir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah tek bir ok sebebiyle üç kişiyi cennete koyar:
1-Onu yapan; yeter ki bunu hayır maksadıyla yapsın.
2-Atan.
3-Atana ulaştıran." [Ebû Dâvud, Cihâd 24, (2513); Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 11, (1637); Nesâî, Cihâd 26, (6, 28), Hayl 8, (6, 222, 223).]
àSeleme İbnu'l-Ekva' (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çarşıda ok yarışı yapan Benî Eslem'den bir grupla karşılaşmıştı. Onlara: "Ey İsmailoğulları atın, zîra atalarınız atıcı idiler. Atın, ben falan kabileyi tutuyorum" dedi.
Bu söz üzerine bir grup atıştan vazgeçti. Efendimiz:
"Ne oldu, niye atmıyorsunuz?" diye sordu. Şöyle cevap verdiler:
"Nasıl atalım, siz öbür tarafı tutuyorsunuz!" Bunun üzerine:
"Atın! dedi, ben hepinizi, her iki tarafı da tutuyorum." [Buhârî, Cihâd 78, Enbiyâ 12, Menâkıb 4.]
Hadîste iki defa "Atınız" emri bulunması, atma ta'Iîmini en güzel teşviktir. Pey-gamber'e göre Arablar'm hepsi Ismâîl Peygamber'in çocuklarından oldukları*nı İbn Sa'd, Alî ibn Rebâh'tan rivayet etmiştir. Bu cihetle Peygamber, Eşlem oğulları'na "îsmâîloğuHan" diye hitâb etmiştir.

Abdullah ibnu Şeddâd tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Alî(R)'den işittim, şöyle diyordu: Ben Peygamber (S)'in baba*sını, anasını, Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan başka bir kişiye feda ederek hitâb ettiğini görmedim. (Fakat Uhud günü Sa'd'e
— "Ey Sa'd, babam anam sana feda olsun! Düşmana ok at! derken işittim
Buhari Cihad 117

Ashab-ı Kiramda atıcılığa önem vermiş ve her fırsatta ok atışları yapmışlardır. Öyleki, çocuklara bile belli hedefler dikerek atış yaptırdıkları görülmektedir. Bir defasında . Enes –ra-, atış yapan çocukların yanlarına gelmiş, atışlarını isabetsiz bularak beğenmemiş, bir çocuğun yayını elinden alarak birkaç ok atmış, hiç biri de hedefinden şaşmamış Enes İbnu Mâlik iyi ok atar, hedefe isabet ettirirdi. Ömrünün sonuna kadar atıcılığı bırakmadı. Çocuklarına da gözünün önünde atış yarışı yaptırırdı.
Atıcılığı günümüzde Nişancılık diye tanımlayabiliriz...

KOŞU

Peygamberimiz, "İki hedef arasında koşan kimsenin her adımı için bir hasene (iyilik) mevcuttur", "Ok yarışı yapın, vücutça sertleşin, yalın ayak yürüyün" (Mecmeu'z-Zevâid, 5/136)

Hz. Âişe. (r. A) dan yapılan rivayette, adı geçen diyor ki: "Rasülüllah (a.s) Efendimiz benimle ayak koşusu yarışı yaptı ve ben O'nu geçtim. Bir süre geçince ben kilo alıp ağırlaştım ve yine Resûlüllah (a.s) benimle ayak koşu yarışı yaptı ve benim önüme geçti ve sonra şöyle buyurdu: "Bu, öncekine karşılıktır." Ebu Davud,Cihad 68)
Ayrıca,Bu hadis-i Şerif Hz. Peygamber'in aile fertlerinin gönüllerini almak ve onların morallerini yükseltmek için
ne kadar hassas olduğunu ve aile fertleri içerisindeki alçak gönüllülüğünü ifâde etmektedir. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/78.

Seleme b. Ekva' (r.a) den yapılan rivayette adı geçen.şöyle demiştir: "Bir ara biz (bir tarafa yönelik olarak) yürürken, Ensardan (kuvvetli olması cihetiyle) müsabakada cidden önüne geçilmeyen bir adam vardı ve işte bu adam şöyle dedi: 'Medine'ye kadar (koşu yapmak üzere) bir yarışmacı yok mudur?" Bunun üzerine ben ona: "Sen kerim bir zata bu hususta ikramda bulunmaz mısın ve şerif bir adamın heybetinden korkmaz mısın?" dedim. O da bana şu cevabı verdi: "Resûlüllah (a.s) Efendimiz'in dışında (bu hususta) kimseye müsamaha etmem, ikramda bulunmam ve heybetinden endişe etmem." Bunun üzerine Resûlüllah'a (a.s) şöyle dedim: "Babam ve anam sana feda olsun, bırakın da şu adamla yarışayım" diyerek izin istedim. Efendimiz de: "Arzu ediyorsan yarış" buyurdu. Ben de o adamla koşu yarışma girdim ve Önüne geçip Medine'ye ondan önce girmiş oldum."
“Sizden birinizin, kendisine gam ve keder bastığı zaman yayını kuşanıp kederini onunla dağıtmasından başka yapacağı bir şeyi yoktur” (Taberani) buyurmuştur. Yine, “Sizden biriniz oklarıyla oynamaktan (egzersiz yapmaktan) usanmasın” (Müslim)

100-Adiyat Suresi
1- Andolsun Allah yolunda koştukça koşanlara,
2- Andolsun kıvılcımlar saçanlara,
3- Sabah akşam akına çıkanlara,
4- Ve tozu dumana katanlara,
5- Düşman topluluğu içine dalanlara…

Güreş

Resulullah’ın (as) teşvik ve tavsiye ettiği bir diğer spor çeşidi “güreş”tir. Sevgili Peygamberimizin bizzat kendisinin de devrinin yenilmez pehlivanı Rükâne b.Abdi Yezîd ile güreştiği ve üç defa üst üste onu yendiği bilinmektedir. Bu güreş sonucunda Rükâne, Hz.Peygamberin gücünün normal bir insan gücünün çok ötesinde olduğunu görerek böylelikle onun peygamber olduğunu anlamış ve Müslüman olmuştur. (Tirmizi). Bundan sonra da bazı genç sahabilerin, savaşa katılabilecek güçte olduklarını Rasulullah’a ispat edebilmek için Rükâne’nin önünde güreş müsabakası yaptıklarını görmekteyiz. (Beyhaki).

Delikanlılık yaşındaki bazı sahabiler askeri seferlere katılabilmeye güçleri yettiğini Hz. Peygamber'e ispatlamak amacıyla onun huzurunda güreşe tutuşurlardı. Çünkü yaşı küçük olanlar şayet kendilerinden büyük olan diğer gençlere üstünlük sağlayabilirlerse, gönüllü sıfatıyla bu savaşlara katılabilme hakkını elde ediyorlardı (Hamidullah, a.g.e., II, 1142).

Rasulullah –as- bütün bu sporların yanında “yüzme”yi de öğütlemiştir. “Çocuklarınıza atıcılığı ve yüzmeyi öğretiniz” (Beyhaki) ve “Çocuğun babası üzerindeki hakkı, ona yazı yazmayı, yüzmeyi ve atıcılığı öğretmesidir(beyhaki)

Yüzücülük

Hz. Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz” (Tayalisi, Sünen, 2096). Bu hadis, yüzücülüğün mubah olduğuna ve çocuklara öğretilmesinin de tavsiye edildiğine delalet eder. Hz. Peygamber bizzat kendisi de yüzme öğrenmişti. Bir defasında annesi ve Ümmü Eymen adındaki kadın kölesiyle birlikte, henüz çocukken Medine’ye gitmiş, Neccaroğulları kabilesinden en-Nabiğa adında birinin evinde kalmışlardı. Babası Abdullah’ın mezarı da buradaydı. Resulullah (s.a.v.), işte bu kabileye ait bir su birikintisinde bu gezi sırasında yüzmeyi öğrenmiştir. (Hamidullah, İslam peygamberi, I/42; İbn Sa’d, Tabakat, I/73).

Tüm bu hadisleri ve aşağıdaki ayetleri gözden geçirdiğimizde Allah’ –swta- bizlere;
arzına fitne fesad yayan,insanlara zulmeden kafir ve fasıkların zararlarını engellemek, Müslüman kardeşlerimizin ve zulüm altında olan herhangi bir kimsesin savunmasını yapabilmek,yeryüzünde ADALETLE,Allah’ın nizamıyla hükmedilmesine vesile olabilmek için güçlü olmayı ve oturanlardan olmamayı emrediyor… Bizler ilay-ı kelimetullah için mücadele veren mü’minlerden olalım bunun için akhiler kendinizi her yönden geliştirin …

Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü'min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.Tevbe 14,15

Onlar eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Tevbe/46

Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkar edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke'den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, "Üzülme, çünkü Allah bizimle berâber" diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz bir takım ordularla onu desteklemiş, böylece inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.Tevbe/40

Yukarıdaki ayetten de anlayacağımız üzere Allah’ın ve Peygamberinin bizlerin yardıma ihtiyacı elbette yoktur!
“Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur). Ankebut/6”

Kardeşlerim, ümmetin halini kalbi körleşmemiş her kişi görmekte bizler kardeşlerimizin çektikleri acıları paylaşabiliyor muyuz? Kendimize soralım! Onların zulm altında olduğu her dakika vallahi vebaldeyiz… Allah bizden soracak eğer sigara içen, mallarını boş yere harcayan kardeşlerimiz varsa Allah’ın şu buyruğunu düşünsünler ve yetimlere, mustazaflara,mücahidlere infak etsinler

“.Tevbe 34-35- Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.”
O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, "İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı"! denilecek.

İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir./Tevbe 20-

Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Tevbe/41
 

Floral

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
4 Mart 2013
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Selam. İslamda yasak olan spor var mıdır?
 
Üst Alt