İslamda kul hakkı - cuma hutbesi

Muvatta

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Şubat 2011
Mesajlar
318
Tepkime puanı
13
KUL HAKKI

Muhterem Müslümanlar!

Yaşadığımız bu fani hayat elbette bir gün son bulacak, ebedi hayat başlayacak ve herkes bu dünyada yaptığının hesabını verecektir. Orada inceden inceye hesaba çekileceğimiz hususlardan birisi de kul haklarıdır. Bunların bir kısmını ana-baba hakkı, evlat hakkı, karı-koca hakkı, komşu hakkı, akraba hakkı, işçi-işveren hakkı şeklinde sıralamak mümkündür. Akıllı ve basiretli insanlar hak ve hukuka saygı göstererek, hesap gününe kendilerini hazırlar. Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır ki; kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak ve herkes iyi veya kötü yaptığının karşılığını görecektir. Nitekim hutbemin başında okuduğum âyet-i kerimede “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onun (karşılığını) görür.” buyrulmaktadır.[1]Peygamberimiz (s.a.v.) de kimsenin hakkının kimsede kalmayacağına şöyle işaret buyurmaktadır: “Kıyamet gününde haklar mutlaka sahiplerine verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun bile boynuzlu koyundan hakkını alacaktır.[2]

Peygamberimiz (s.a.v.) hayatının son günlerinde hastalığı esnasında mescitte minbere çıkarak “Ey insanlar! Belki yakında aranızdan ayrılacağım. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile gitmekten daha ağır bir şey yoktur. Kimin bende bir alacağı varsa işte malım gelsin alsın. Kime yanlışlıkla veya kasten vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun. Bu konuda asla çekinmeyin. Şunu bilin ki, içinizde bana en sevimli olan bende olan hakkını alan veya bana hakkını helal eden kişidir” buyurmuşlardır.”[3]

Bir peygamber olarak Allah’ın Resulü kul hakkından bu derece çekindiyse bizler bu hususta çok daha dikkatli olmalıyız. Zira kul hakkı ile Allah’ın huzuruna çıkarsak ihtimaldir ki kazandığımız bütün sevapları hak sahiplerine vermek zorunda kalabiliriz. Dünya hayatında bütün malını kaybeden kişi iflas etmiş sayıldığı gibi âhirette de kul hakkından dolayı bütün sevaplarını hak sahiplerine vermek durumunda kalanlar hakiki müflislerdir. Peygamberimiz onların hallerini şöyle açıklamıştır: “Ümmetimin müflisi kıyamet gününe namaz, oruç ve zekât ibadetlerini ifa etmiş olduğu halde gelir. Fakat aynı zamanda ona-buna sövmüş, iftira etmiş, şunun-bunun (haksız yere) malını yemiş, kanını dökmüş, onu-bunu dövmüştür. Bu kişinin iyiliklerinin sevabından hak sahiplerine verilir. Borcu ödenmeden sevabı biterse diğerlerinin günahları ona yüklenir, sonra da cehenneme atılır.”[4]

Sevgili Kardeşlerim!

Müslüman, kul haklarına son derece titizlik göstermelidir. Bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını üzerine geçiren kimse o hakkı dünyada ödemek ve helalleşmek suretiyle kendisini kurtarmaya çalışmalıdır. Dinimizin, ölen bir müslümanın mirasından öncelikle borçlarının ödemesini istemesi de kul haklarına verilen önemi gösterir. Hak sahibine hakkını vermeyenler, iftira ve dedikodu yaparak insanlar arasında huzursuzluğa sebep olanlar, başkasına ait mala ve cana zarar verenler, işçisinin alın terini ödemeyenler, işini dürüstçe yapmayanlar, su ve elektrik gibi hizmetleri kaçak kullananlar âhirette iflasla yüz yüze gelebilirler.

Herkesin hak ve hukukuna saygılı olalım. Kul hakkıyla Allah`ın huzuruna çıkmaktan sakınalım. Kul hakkını, hak sahibi affetmedikçe Allah`ın affetmeyeceğini bilelim. Dünyadaki birçok kötülüğün, kul hakkına riayet edilmediğinden kaynaklandığını unutmayalım. Hutbemi bir hadis-i şerif mealiyle bitiriyorum: “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu, zarar görmediği kimsedir.”

Halit Öksüz

Hasan Yavuz Camii/İmam-Hatibi/Beykoz

[1]Zilzâl, 7-8.

[2]Müslim, “Birr”, 60.

[3]İbn Sa’d, Tabakât, II, 255.

[4]Müslim, “Birr”, 59.
 
Üst Alt