Işgalle gelen vahşet yılları

ceylannur

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
2 Eylül 2011
Mesajlar
3,872
Tepkime puanı
37
İŞGALLE GELEN VAHŞET YILLARI

4 Nisan 1916 Yomra 'nın en karanlık ve acı günlerinin başlangıç tarihidir. Birinci Dünya Savaşı nda dört büyük cephede savaşmak mecburiyetinde kalmamız daha sonra birçok sıkıntıların doğmasına sebep olmuştur. Bu tarihte Rus donanmasının denizden karayı top atışına tutması, karayı yakıp yıkması, halkın iç kesimlere doğru kaçmasına sebep olmuştur. Bu defa da Rus ordusu içinde işgal hareketine katılan Ermeni ve yerli Rumların misilleme hareketine maruz kalınmıştır. Her tarafta kadın, çocuk, genç, yaşlı denmeyip ele geçirilen Türkler katlediyor, köylere baskınlar düzenlenerek ırz ve namusa tecavüz ediliyordu. Bin bir güçlükle bakılan hayvanları Rum çeteleri alıyor, istedikleri gibi kesip yiyorlardı. Türk evlerini yakıyorlar, Türkleri süngü uçlarıyla öldürüyorlardı. Atalarımıza büyük ızdıraplar çektiren, işkenceler yapan yerli Rumlar denizde Rus donanmasını gördüklerinde tenekeler çalıp, şenlikler yapmaya başlamışlardı. Camilerimizden, mescitlerimizden aldıkları halı ve kıymetli eşyaları Trabzon 'da Pontus merkezi idarecisi, Hrisantos 'a gönderiyorlardı. Trabzon Metropoliti Hrisantos, Türkleri bir an önce yok etmek için öyle bir kampanya başlatmıştı ki bütün Karadeniz Bölgesi nde yaydığı bildirilerle diğer çetelerin de bu mücadelede yanlarında olmalarını istiyor, Türkleri acımasızca öldürmekten çekinmiyorlardı. 1 Asırlarca gölgesinde yaşadıkları Türk Bayrağını Ruslardan cesaret alarak yırtıp, yakan Rumların yaptığı bu zulümler unutulacak gibi değildir. Bugün Yomra 'nın köylerinde, vahşet yıllarında kahpece öldürülen Türklere ait toplu mezarlara ve mezar taşlarına rastlamak mümkündür. Bu hususta Rusların da Rumlardan geri kalmadığını yeminli belge açıkça göstermektedir. Yomra Nahiyesi nden Kalafka Köyü nden Osman Kızı Fatma 'nın ve Selimoğlu Mehmet 'in yeminli şahadeti aşağıdaki gibidir: "Nisanın birinci günüydü. Rusların köyümüze yaklaştığını gören herkes muhacerete hazırlanıyordu. Ne yapacağımızı öğrenmek için Durana Köyü muhtarı olan kayınbiraderim Kafanoğlu Mehmet Ağa 'nın evine gittik. Hemşerimle birlikte harekete hazır olmamı bildirdi. Kız kardeşim Hatice yle birlikte köydeki düşman ateşi kesilir kesilmez, harekete hazır olacaktık. Kayınbiraderimin evinde misafir olarak kalmak zorunda kaldım. Evde bulunanlar, Durana Köyünden Kolan Ağa ve karısı, gelini Ulviye, kardeşi Kolanoğlu Ali ve karısı, akrabalarından Mehmet ve karısı Gülten, 17 yaşındaki kızı Güllü, validesi Fatma ve Zakire ve bir kaç kişi... Ertesi sabah saat üçte düşman köyü işgal etti. 150 askerden müteşekkil bir kazak müfrezesi geldi ve evde bulunan erkek ve kadınları köyden bir saat uzakta bir meydana götürdüler. Kazak askerleriyle bulunan üç Rum kadını onlara tercümanlık yapıyordu. Bütün gün burada kaldık. Akşama doğru Rumlar kadınları bir tarafa çekerek bütün erkekleri meçhul bir istikamete doğru götürdüler. Bizi de aynı istikamete götürdüler. Duranalı Paslıoğlu 'nun kızı 18 yaşındaki Emine'ye kötü muamelede bulundular. Kardeşim Hatice 'nin yeni doğmuş çocuğu Ruslar tarafından havaya atıldı. Yere düştüğü zaman kılıçla ikiye bölünmüştü. Diğer bütün çocukları hep öldürdüler. Hasan 'ın karısı Mevlüde, Kolanoğlu Hasan 'ın 8 yaşındaki kızı ve adlarını bilmediğim daha nice kızlar aynı şekilde kötü muameleye uğradılar. Bu çirkin manzarayı görmek istemeyen bir Rum kadını ve bir Türk kadını askerler tarafından dipçiklerle öldürüldüler. Rusların bu işlerle meşgul olması ve kendi zevklerine dalmasını fırsat bilerek vadiye kaçtım. Geceye kadar saklandığım yerde kaldım ve Osmanlı askerlerinin bulunduğu Ömer köyüne vardım. Bu köyde Hurşit Paslıoğlu 'nun torunu Zehra ' nın, Osman İskenderoğlu 'nun karısı Hatun 'un baldızı Naciye ve kızları Binnaz ve Meryem 'in de kötü muameleye uğradıklarını öğrendim." Bulunan bu yeminli belge Ruslar ve Ruslardan destek gören Rum ve Ermeni çetelerinin, bölgede nasıl vahşet sergilediklerini açıkça anlamamızı sağlamaktadır. Bu durum devam ederken, Ermenilerle Pontusçular, Türkler üzerine beraberce saldırarak Venizelos un Megalo idea sının gerçekleşmesi için eylem birliği yapmışlardır. İki tarafın birleştirilmesi için Paris Konferansında Trabzon ve havalisinin Ermenilere bırakılabileceği gündeme gelmiştir. Pontus 'u feda etmektense, hudutlar üzerinde anlaşarak Ermeni hareketinin başına Patrik Zevan 'ın getirilmesi, Rumların Pontus kuvvetleriyle takviye edilmesi gerçekleştirilmiştir.1 Atatürk, Nutukun üçüncü sahifesinde bu konuya temas ederek; "Ermeni Patriği Zevan Efendi ve Mavri Mira heyetiyle hemfikir çalışıyor. Ermeni hazırlığı tamamen Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Bu hareket Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahilinde teşekkül etmiş ve İstanbul 'daki merkez Pontus cemiyetiyle muvaffakiyetle çalışıyor." demiştir.5 Yine Nutuk un Vesikalar kısmında bir numaralı vesika olarak verilen bilgi o yıllarda olan biteni ortaya koyması bakımından çok önemlidir. Vesika aynen şöyledir: "Tamim (Gayet mahrem, tutulacaktır) Pek mevsuk elde edilen malumata göre İstanbul Rum Patrikhanesinde Mavri Mira isminde bir heyet teşekkül etmişti. Bunun reisi Patrik vekili Dreteos, azaları, Athenagoras İnon metropoliti Yunan Kaymakamı Giritli Katehakis, Kathelepoolos, Diyasilmas, Aynia, Pilitini Siyari isimli kimselerden ibarettir. Vazifesi Osmanlı Vilayetleri dâhilinde çeteler teşkil ve idare eylemek, mitingler ve propagandalar yapmaktır. Yunan Salib-i Ahmer (Kızılhaç) 'i de bu Mavri Mira Heyetine merbuttur. Vazifesi sureta (sözde) muhacirlere bakmak gibi insani bir perde altında çete teşkilatı yapmak, tertibat-i ihtilaliyeyi ihzar etmektir. Bu surette eczayı tıbbiye, levazım-ı sıhhiye namı altında silah, cephane ve teçhizat-ı memalik-i Osmaniyeye ithaldir. Resmi muhacirin komisyonu da Mavri Mira Heyetine tabiidir. İstanbul Patrikhanesi ve Yunan konsoloshanesi silah ve cephane deposu olmuştur. Hatta kiliseler ibadet yerleri yerine askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır. Rum mekteplerinin evvelce bizim yapıp da tam şimdi maalesef terk ettiğimiz teşkilatlar tamamen Mavri Mira Heyeti tarafından idare olunmaktadır. İstanbul, Bandırma, Kırk Kilise, Tekfur Dağı ve mülhakatında izci teşkilatı itham olunmuştur. İzciler yalnız çocuklar değildir. Yirmi yaşını mütecaviz gençler dâhildir. Anadolu, Samsun, Trabzon cephane tevzii mahallidir. Müsait bir halde bir yelkenli Yunan sefiresi bir istasyon halinde cephane eslihayı bu mahallelerde bulunduracaktır. Ermeni hazırlığı da tamamen Rum hazırlığı gibidir. Mustafa KEMAL Rusların denizden başlattıkları yıpratma ateşi yanında kara yoluyla doğudan ilerleyen Rus askerlerinin de önüne geçilemiyordu. Yomra'dan gönüllü olarak meydana getirilen bir müfreze Of ta düşmanla mücadele için harekete geçti. Düşmanın ilerlemesi durdurulamadı. Fakat Yomra delikanlılarının gösterdiği kahramanlık dillere destan oldu. Rum ve Ermeni saldırılarına karşı kurulan bir müfreze de Santa ve dolaylarına gitti. Bu müfreze düşmanı yıldırmada büyük başarı sağladı. Kuştil 'in düşmanlardan temizlenmesine, Santa 'nın boşaltılmasına Meryemana 'nın Rumlar tarafından terk edilmesine bu müfrezenin kahramanca savaşması sebep olmuştur.1 Bütün bu olaylar halkın buralardan muhacir gitmesine sebep oldu. Muhacirliğe gidemeyen yaşlılar ise Allah 'a emanet edildi. O hicran dolu günler halen Yomra ağzında bitmeyen bir türkü gibi hafızalarda canlılığını korumaktadır. Trabzon'dan çıktım başım selamet Çavuşluya geldim koptu kıyamet Anam ile yârim Hakka emanet Ah bu muhacirlik şimdi büküyor belimi Kâfir Urus yaktı yıktı evimi (Anonim) Yomra 'nın yetiştirdiği âlim ve şairlerden İbrahim Cudi Efendi (18761926) muhacirlik yıllarını gayet sanatkârane ve acılı, biçimde dile getirmiştir Nihayet can alıcı hicrete mecbur kılındı Millet yer yer memleketlerini terke başladı Muhacirlerin her geçtiği yerde bir felaket yüz gösterdi Bu hali gören mahvoldu işte milletin derdi Ey Kâinatın Efendisi Kalk çünkü kıyamet kopmuştur Bir yanda soğuyan şiddeti, bir yanda gecenin karanlığı Bir yanda feryat eden ana bir yanda can çeken baba Bir, yanda sıtma felaketi bir tarafta humma afeti Bir yanda çocuklarım başları sel gibi akmakta Ey Kâinatın Efendisi Kalk çünkü kıyamet kopmuştur 1917 yılında Rusya 'da Bolşevik İhtilali nin çıkmasıyla işgalci Rus kuvvetleri yavaş yavaş memleketimizi terk etmeye başladılar. 24 Şubat 1918 de Yomra işgalci Rus kuvvetlerinin elinden kurtuldu. Fakat yapılan tahribatlar kolay kolay tamir edilecek gibi değildi. 17 Nisan - 20 Mayıs tarihleri arasında tarafsız bir heyet yapılan mezalimi yerinde tespit için Trabzon, Erzincan, Kars, Batum illerinde incelemelere başladı. Bu heyet Alman yazar Vays, Avusturyalı yazar Dr. Ischtayn ve Türk tarihçisi Ahmet Refik Bey 'den müteşekkildi. Ahmet Refik Bey, bu tarafsız heyetin bir azası sıfatıyla dolaştığı yerlerde gördüklerini Kafkas Yollarında Hatıralar ve Tahassürler" isimli kitabında topladı. Ahmet Refik Bey kitabının bir bölümünde yapılan zalimliklerle ilgili şu cümleleri yazmıştır: "Perişan kıyafetli halk, büyük ve feci yangından sonra sönen ocaklarını, yanan evlerini görmeye gelen, çocukluk hatıralarının mahvolduğunu seyreden insanlar. Ötede fakir bir ihtiyar düşünüyor. Ufak, yalınayak çocuklar, kirli yüzleriyle sokağın çamurları arasında koşuşuyor. Trabzon 'dan Batuma gitmek için hareket ettiğinde, yol boyunca ve Yomra çevresinde gördüklerini ise şöyle dile getirir: "Bu dayanılmaz, unutulmaz bir yara! Trabzondan çıktığım halde müthiş bir istilanın enkazı devam ediyor. Yol kenarlarında kamışlar, araba parçaları, boş top ve fişek kovanları, at kafaları, müthiş bir fil gibi yolun kenarına devrilmiş makine parçaları kalbe elem veriyor."



 

Beyazkin

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mayıs 2012
Mesajlar
19
Tepkime puanı
0
Yomra Nahiyesi nden Kalafka Köyü nden Osman Kızı Fatma 'nın ve Selimoğlu Mehmet 'in yeminli şahadeti aşağıdaki gibidir: "Nisanın birinci günüydü. Rusların köyümüze yaklaştığını gören herkes muhacerete hazırlanıyordu. Ne yapacağımızı öğrenmek için Durana Köyü muhtarı olan kayınbiraderim Kafanoğlu Mehmet Ağa 'nın evine gittik. Hemşerimle birlikte harekete hazır olmamı bildirdi. Kız kardeşim Hatice yle birlikte köydeki düşman ateşi kesilir kesilmez, harekete hazır olacaktık. Kayınbiraderimin evinde misafir olarak kalmak zorunda kaldım. Evde bulunanlar, Durana Köyünden Kolan Ağa ve karısı, gelini Ulviye, kardeşi Kolanoğlu Ali ve karısı, akrabalarından Mehmet ve karısı Gülten, 17 yaşındaki kızı Güllü, validesi Fatma ve Zakire ve bir kaç kişi... Ertesi sabah saat üçte düşman köyü işgal etti. 150 askerden müteşekkil bir kazak müfrezesi geldi ve evde bulunan erkek ve kadınları köyden bir saat uzakta bir meydana götürdüler. Kazak askerleriyle bulunan üç Rum kadını onlara tercümanlık yapıyordu. Bütün gün burada kaldık. Akşama doğru Rumlar kadınları bir tarafa çekerek bütün erkekleri meçhul bir istikamete doğru götürdüler. Bizi de aynı istikamete götürdüler. Duranalı Paslıoğlu 'nun kızı 18 yaşındaki Emine'ye kötü muamelede bulundular. Kardeşim Hatice 'nin yeni doğmuş çocuğu Ruslar tarafından havaya atıldı. Yere düştüğü zaman kılıçla ikiye bölünmüştü. Diğer bütün çocukları hep öldürdüler. Hasan 'ın karısı Mevlüde, Kolanoğlu Hasan 'ın 8 yaşındaki kızı ve adlarını bilmediğim daha nice kızlar aynı şekilde kötü muameleye uğradılar. Bu çirkin manzarayı görmek istemeyen bir Rum kadını ve bir Türk kadını askerler tarafından dipçiklerle öldürüldüler. Rusların bu işlerle meşgul olması ve kendi zevklerine dalmasını fırsat bilerek vadiye kaçtım. Geceye kadar saklandığım yerde kaldım ve Osmanlı askerlerinin bulunduğu Ömer köyüne vardım. Bu köyde Hurşit Paslıoğlu 'nun torunu Zehra ' nın, Osman İskenderoğlu 'nun karısı Hatun 'un baldızı Naciye ve kızları Binnaz ve Meryem 'in de kötü muameleye uğradıklarını öğrendim."


Bende Yomranın Galafka köyündenim.Soyadım Selim.

Bundan yıllar önce rahmetli olan bir yengemizin rusların ve ermenilerin anlattıkları zulumlerle ilgili bana bize anlattıklarını paylaşmak istiyorum.tabii onada büyükleri anlatmış.

İşgal zamanlarında bizim köyde(galafka köyü)şimdiki adıyla taşdelen köyü'nde köy halkı rusların ve ermenilerin zulmünden kurtulmak için köyde mağaralara saklanırlarmış.Bizim köyde bizim eve çok yakın bir yerde bir mağara var.mağara derken bir kuyu şeklinde mağara oraya saklanırlarmış.şuan o mağara halen var ve biz o mağarayı çöplük olarak kullanıyoruz.herkes çöplerini o mağaraya atıyor ve dibi belli olmayan mağaranın içine gidiyor çöpler.

ilk fırsatta o mağaranın fotografını çekip sizlere de göstermek isityorum
 

...Mahir...

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
29 Mart 2012
Mesajlar
70
Tepkime puanı
2
Bende Yomranın Galafka köyündenim.Soyadım Selim.

Bundan yıllar önce rahmetli olan bir yengemizin rusların ve ermenilerin anlattıkları zulumlerle ilgili bana bize anlattıklarını paylaşmak istiyorum.tabii onada büyükleri anlatmış.

İşgal zamanlarında bizim köyde(galafka köyü)şimdiki adıyla taşdelen köyü'nde köy halkı rusların ve ermenilerin zulmünden kurtulmak için köyde mağaralara saklanırlarmış.Bizim köyde bizim eve çok yakın bir yerde bir mağara var.mağara derken bir kuyu şeklinde mağara oraya saklanırlarmış.şuan o mağara halen var ve biz o mağarayı çöplük olarak kullanıyoruz.herkes çöplerini o mağaraya atıyor ve dibi belli olmayan mağaranın içine gidiyor çöpler.

ilk fırsatta o mağaranın fotografını çekip sizlere de göstermek isityorum

bende bu mağarayı merak ettim paylaşırsanız sevinirim...
 

Beyazkin

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mayıs 2012
Mesajlar
19
Tepkime puanı
0
tabiki paylaşacağım.bende hazırda fotografı yok.ama köye ilk gidişimde fotografını çekip paylaşacağım inşallah
 
Üst Alt