hürrem sultan kimdir

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Hürrem Sultan Kimdir, Hürrem Sultan hakkında Bilgi, Hürrem Sultan kim, Hürrem sultan hayatı,Hürrem Sultanın yaşamı, Hürrem Sultan biyografisi, Osmanlı padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman

hürrem sultan kimdir, hürrem sultan

Hürrem Sultan ya da Hürrem Haseki Sultan (d. 1506 - ö. 1558)
Doğum adı: Aleksandra Lisowska,
Osmanlıca adı: خرم سلطان,
Avrupa'da tanındığı ad: Roxelana.

Hürrem Sultan, 1506 yılında doğdu. Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi ve Osmanlı tarihinde önemli roller oynamış bir haseki sultandır.

Hürrem Sultan ya da Hürrem Haseki Sultan
Osmanlı padişahı I. Süleyman'ın (Kanuni Sultan Süleyman) eşi ve sonraki padişah II. Selim'in annesidir. Bir Osmanlı padişahıyla nikâhla evlenmiş ilk kadın olma ayrıcalığını taşır.

Lehistan Krallığı'nın sınırları içerisinde bulunan Rohatyn'da doğdu. 14 yaşındayken Tatar akıncılar tarafından 1520 tarihinde Rohatyn'den kaçırılmış, Kırım Hanı'nın himayesine girmiş ve daha sonra Osmanlı sarayına sunulmuştur.

Aslen Rus olan Hürrem Sultan'ın asıl adı Roxelanne'dır. Güzelliği nedeniyle küçük yaşta Kırım hanı tarafından Osmanlı sarayına sunulan Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü.

Dişiliği, zekası ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray ileri gelenleri arasında kendine yer edindi.

Hürrem Sultan’ın saraya gelişi ve Kanuni ile tanışması hakkında kesin bilgiler yoktur. Kanuni'nin şehzadeliği sırasında veya padişahlığının ilk senesinde Harem'e girdiği düşünülür.

Hürrem Sultan saraya geldiğinde Kanuni'nin Manisa valisi iken birlikte olduğu Mahidevran Sultan'dan “Mustafa” isimli bir oğlu vardı. Sarayın en nüfuzlu kadını padişahın annesi Ayşe Hafsa Sultan, ikinci derece nüfuzlu kadın Mahidevran Sultan idi. Hürrem, saraya girdikten sonra Kanuni ile ilişkisinden 1520/21’de “Şehzade Mehmet” dünyaya geldi ve böylece Hürrem Sultan saraydaki en nüfuzlu üçüncü kadın durumuna geldi. İki haseki arasındaki rekabet ve kıskançlık, bir gün kavgaya dönüşerek Hürrem Sultan’ın Mahidevran Sultan tarafından dövülmesiyle sonuçlanmıştır.[2] Pek çok yazara göre bu olaydan sonra gözden düşen Mahidevran Sultan, 1533’de Manisa valiliğine atanan oğlu Şehzade Mustafa’nın yanına gönderildi ve Hürrem Sultan, onun yerini aldı.

Hürrem Sultan'ın sarayda pozisyonu, Kanuni'nin nikâhlı eşi olması ile arttı. Hürrem Sultan, Şehzade Mehmet’in doğumundan sonra Kanuni ile görkemli bir düğün yapılarak evlendi ve aralarında nikah kıyıldı. Kesin tarihi belli olmamakla birlikte Haziran 1534’te veya daha erken gerçekleştiği düşünülen[2] düğün, Hürrem’i Kanuni’nin meşru eşi yapan, Osmanlı geleneklerine aykırı düşen çok önemli ve devrimci bir hareket olarak değerlendirilir. Bu nikah ile Hürrem, Osmanlı tarihinde padişah tarafından nikahlanan ilk cariye oldu.

Mahidevran ile Hürrem arasındaki mücadelede Mahidevran Hatun’u tuttuğu düşünülen ve oğlu üzerinde büyük nüfuzu olduğu söylenen[2] Valide Hafsa Sultan’ın 1534 yılındaki ölümü ile Hürrem’in saraydaki etkisi daha da artmıştır.

Hürrem Sultan Şehzade Mehmet’ten sonra Selim, Bayezid, Cihangir adlı 3 şehzade ve Mihrimah adlı bir kız çocuğu daha dünyaya getirdi. Çocuklarını büyütürken ileride oğullarından birinin tahta geçmesi için önlerindeki engelleri kaldırma mücadelesi verdi.

Kanuni'nin aşırı güven ve sevgisini kazanarak onun nikahlı eşi olduktan sonra belli bir plan dahilinde çalıştı, el altından çeşitli entrikalar uygulayarak on altıncı yüzyıl Osmanlı tarihini olumsuz yönde etkiledi. Kanuni'nin, Gülbahar Hatun'dan olan veliahtı Sultan Mustafa'yı ortadan kaldırmak için çeşitli entrikalar ile önce Gülbahar Hatun'u, ardından kırk yaşındaki veliaht Mustafa'yı boğdurttu. Devlet yönetimine de hakim olan Hürrem Sultan, İran savaşını destekledi. Ruslar ve Lehlerle barış içinde yaşanılmasını sağladı. Tüm bunlara rağmen, oğullarından birinin tahta çıkışını göremeden elli iki yaşındayken öldü

Hürrem Sultan hakkında yapılan çoğu araştırmaya rağmen hayatının bazı kısımları hâlâ esrarını koruyor. Hakkında yazılan eserlerde onun kimliği ve aidiyeti hakkında dahi sağlıklı bilgiler verilmiyor. Milliyet açısından ona Leh diyenler var. Hatta Rus ve Fransız diyenler var. Bazı tarihçiler de onun Çerkes olduğu görüşündeler. Yani rivayetler muhtelif.

Hürrem Sultan’ın bu denli araştırılıp, soruşturulmasının elbet önemi var. Ayrıcalıklı bir kadın. Koskoca Kanuni Sultan Süleyman’ı dize getirmiş bir kadın. “Muhteşem Süleyman” diye dillere nam salan, fermanlarda adı “denizlerin ve karaların fatihi” diye geçen bir padişahı dize getirmek kolay bir davranış olmasa gerek. Hürrem Sultan ise “saçı uzun aklı kısa” diye isnadını bir çırpıda ortadan kaldırıveriyor. Çünkü çok zeki ve mahir biri. Nitekim şu satırlar Hürrem Sultan’ı anlatması bakımından çok manidardır:

“Kıtalara otağ kuran, milletlere kös dinleten, hükümdarlara diz çöktüren Muhteşem Süleyman’ın bu muazzam kudreti yanında bir de eğildiği, yenemediği bir kale, hem de duvarları ipekten, burçları lâpiska saçlardan, mazgalları cazibeli bir çift gözden ibaret olan bir kale vardı: Bu kalenin sahibi sevgilisi, baş kadını, hasekisi Hürrem Sultan’dı. Kanunî ülkeleri fethederken, o da bu muazzam Padişahın kalbini fethetmiş, ona senelerce hükmetmiştir.”

Aslında bu olağan bir hadisedir. Çünkü yalnızca Hürrem Sultan ve Kanunî’yle sınırlı değildir. Nitekim M. Çağatay Uluçay bundan mülhem olarak tarihi süreçte kimi devlet adamları arasında görülen bu konuyu şöyle örneklendirir:

“Büyük kumandanlar ve hükümdarların bu hâle düştükleri tarihte çok görülmüştür. Artuvan, Cleopatra, …, Mussolini, Kılara için başlarını; İngiltere Kralı VI. Edvard, Madam Simpson için tahtlarını vermediler mi? Bütün Avrupa’yı senelerce hükmünde tutan ve Avrupa kartalı sayılan Napolyon Bonapart, Josef adlı bir kadının önünde eğilmemiş miydi?

“İşte Kanunî de onlardan biriydi. Büyük devlet adamı ve kumandan olan Kanunî, aynı zamanda devrinin sayılı şairlerindendi. Yurttan ayrılınca, sevgiliden uzaklaşınca, içine bir gariplik düşüyor, bunu şiirleriyle en güzel şekilde ifade ediyordu. Aşkı ve onun verdiği tatlı ıstırabı doya doya tatmış, bu hususta en güzel şiirlerini yazmıştı:

“Sorma aşkın hâletin Mecnun’a bir dîvanedir,
Açma aşkın sırrını Ferhad’a kim efsânedir.
Sor bana aşkın rumuzun sânâ takrir eyleyen,
Can u baş terkin urur âşık hemen pervânedir.”

Bu noktada şu sorular akla geliyor: Hürrem Sultan çok mu fettandı? Güzelliği dillere destan mıydı?

Hürrem Sultan’ın zeki olduğu konusu tarihçilerin ittifak ettiği bir husus... Hile, desise ve entrikanın bini bir para olduğu saray yaşamında Hürrem hiçbir rakip tanımıyor. Fakat rivayete göre güzellik konusunda ise öyle ahım şahım bir güzelliği de sahip değil. Böyle olunca her biri birer dilber olan hasımlarını nasıl alt edebiliyor, sorusu ciddi bir anlam kazanıyor.

İşin farklı bir yönü de şu: İlk hareme alındığında esir bir cariyeden başka bir şey olmayan Hürrem, çocuk doğurunca cariyelikten çıkıp, zevce unvanını kazanmış biri. Hürriyetine kavuştuğu andan itibaren, Kanunî’nin çevresini tasfiye etmek için uzun soluklu bir mücadele içine girer. Bunları da birer entrika deyip geçebiliriz. Fakat padişah nezdinde onun çekici olan zekâsıdır. Kanunî’yi çok iyi etüd eder. Sempatiktir, aynı zamanda kıskanç... Kanunî’yi bütün zekâsını ve fettanlığını kullanarak etkiler. Naz ve niyazlardan geri kalmaz. Kanunî’ye aşkına inandırır. Bu uğurda çok gözyaşı döker. Hele Türkçe’yi çok iyi yazamasa da Kanunî’ye seferler sırasında başkalarına yazdırıp gönderdiği mektuplarla onu çok etkiler.

Arka arkaya kocasına çocuklar verir. Her çocukla daha bir güçlenir, kurumundan geçilmez olur. Başkadın Mahı-Devran’ı çileden çıkartır. Hatta iki kadın arasındaki bu büyük kıskançlık kavgaya dönüşür. Başkadın, Hürrem’i iyice dövüp, saçını başını yolar, yüzünü tırmalayarak kan revan içinde bırakır. Kanunî bunu duyunca Hürrem’i huzuruna çağırır. Fakat Hürrem bu dayağı usta manevrayla zafere dönüştürür. Hürrem kendine yapılan daveti: “Ben de bakılacak yüz kalmadı”. diyerek huzura çıkmayı reddeder. Hürrem böylelikle amacına ulaşır. Çünkü Kanunî bu olaydan sonra Başkadın Mahi-Devran Hanım’a tamamen ilgisiz kalıp, hiç yüz vermez. Bu suretle Hürrem Başkadın/ haseki Sultan mevkiine yükselir.

Bu mücadelede iki kadını ve maksatlarını yakinen bilen Valide Sultan, Kanunî’nin kız kardeşleri ve Sadrazam İbrahim Paşa Mahı-Devran’dan taraf olurlar. Ne var ki bu bir anlam ifade etmez. Hürrem’in entrikaları hepsini tasfiye etmeye yeterde artar. Kanunî’nin biricik kızı Mihrimah Sultanla evlenen Hırvat Rüstem Paşa’nın Sadrazam olmasını sağlar. Daha da güçlenir…

Masum tavırları ve entrikalarıyla Kanunî’yi tamamen kontrolüne alır. Sonunda Hürrem’de ölür ölmesine. Fakat kadınların devlet işlerine karışması köklü bir gelenek haline gelir. Hürrem’le başlayan kadınlar saltanatı bir asır boyu Osmanlı’yı kemiren, mahveden bir afet olarak yaşar. Kimi zaman yine nükseder.

Hürrem Sultan’ın kocası Kanunî Sultan Süleyman’a yazdığı mektuplarda kullandığı ifadeler ise çok ibretamizdir. Mektuplarda kendisinden “zayıf”, “fakir cariye”, “çirkin yüzlü”, gibi ifadelerle Kanunî’ye karşı büyük bir tevazu gösterir ve kocasının şair ruhunu tahrik eder.

Hürrem’in Kanunî’ye hitap tarzı ise oldukça dikkate şayandır:

“Saadetimin yıldızı sultanım, canım paresi, benim can ü azizim, gözüm nuru, iki cihanda ümidim, iki gözümün nuru sermayesi…”*

Hürrem’in dilinden düşürmediği bu kelimeler, bugünd e hanımların dilinde pelesenk olursa kim bilir belki onlar da eşlerinin üzerinde ziyadesiyle hükümran olurlar…

16. yüzyıl kaynaklarına göre kızlık ismi bilinmiyordu. Ama daha sonraki kayıtlara göre mesela 19. yüzyılın Ukrayna'daki ilk kayıtlarına göre Anastasia (Kısaca Nastia) Polonyalıların geleneğinde, Aleksandra Lisowska olarak bilinir. Genelde Hürrem Sultan ya da Hürrem balsaq sultan olarak bilinirdi; Avrupa dillerinde Roxolena, Roxolana,Roxelane, Rossa, Ruziac, Türkçe'de Hürrem (Farsça kökenliخرم Khurram), neşeli olan kişi ve (Arapçada Karima -كريمة) Soylu olan kişianlamına gelir. Roxelana, onun gerçek ismi olmayabilir ama takma adı onun Ukraynalı soyuna ait olan (Günümüze ait yaygın isim Ruslana) ve doğu slav ismi olan, Roxolany ya da Roxelany, şimdiki Ukrayna halkında 15. yüzyıldan sonra kullanılıyordu.

Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Güzelliği, zekası ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray ileri gelenleri arasında da kendine yer edindi. Hürrem Sultan saraya geldiğinde Kanuni'nin cariyelerinden biri olan Mahidevran Sultan'dan Mustafa isimli bir oğlu vardı. Mustafa zamanla çok sevilen bir şehzade haline geldi. Mustafa'nın Kanuni'den sonra padişah olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Bu da Mahidevran Sultan'ın Valide Sultan olacağı anlamına geliyordu. Oysa Hürrem Sultan her bakımdan Mahidevran Sultan'ın önüne geçti.

Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'a bir kız, dört oğlan çocuğu doğurdu. En büyük oğlu Mehmet Şehzade tahta çıkamadan öldürüldü. İkinci oğlu Selim tahta çıktı. Diğer çocukları da Beyazıt ve Cihangir Şehzadelerdir. Kızı Mihrimah Sultan'ı Vezir-i Azam Rüstem Paşa ile evlendirerek Vezir-i Azam'la bir ittifak oluşturdu. Kanuni, yeniçeriler tarafından çok sevilen oğlu Mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla öldürttü. Hürrem Sultan'ın Kanuni'yi bu kararda etkilediği inancı yaygındır. Şehzade Mustafa'nın öldürülmesinden sonra Mahidevran Sultan iyice gözden düştü. Yaşamının büyük bir bölümünü fakir olarak oğlunun mezarının bulunduğu Bursa'da geçirdi. Ancak Hürrem Sultan'ın ölümünden sonra Hürrem Sultan'ın oğlu padişah II. Selim Mahidevran Sultan'a maaş bağlattı ve oğlu Mustafa'nın türbesini yaptırttı.

Devlet yönetiminde etkili olan Hürrem Sultan, İran savaşını destekledi. Ruslar ve Lehlerle barış içinde yaşanılmasını sağladı. Bu dönemde Ruslar Kazan ve Astrahan Hanlıklarına hakim olup doğuya doğru yayılmaya başladılar.

Hürrem Sultan 18 Nisan 1558 tarihinde eşi Kanuni Sultan Süleyman'dan 8 sene önce 52 yaşındayken öldü. Oğlu II. Selim'in tahta çıkışını göremedi. Süleymaniye Camisi Külliyesi içinde kendisi için yaptırılan türbeye gömüldü. Türbenin iç duvarları bir cennet bahçesini tasvir eden İznik çinileriyle kaplıdır.

Hayır işleri:
Hürrem Sultan tarafından yaptırılmış İstanbul'un Haseki semtindeki Haseki Hamamı
Hürrem Sultan İstanbul'da günümüzde onun adıyla anılan Haseki semtinde, Mimar Sinan'a Haseki Külliyesini yaptırmıştır. 1538-1550 yılları arasında inşaatı tamamlanan külliyenin içinde bir hamam, medrese ve hastane bulunmaktadır; onun ilk ve en önemli hayratlarındandır.
Günümüzde T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak tanınan bu hastane Türkiye'de kesintisiz hizmet vermekte olan en eski hastane olma özelliğini taşır.

Hürrem Sultan ayrıca Ayasofya Camii civarında yardıma muhtaç ve fakirlerin karnını doyurmak için bir mutfak yaptırtmıştır.

Kabe’de, Şam’da, Bağdat’ta, Konya’da, Kudüs’te, Edirne’de Hürrem Sultan adına çeşitli eserler yapılmıştır.

Ölümünden sonra:
Süleymaniye Camii avlusundaki Hürrem Sultan Türbesi

Hürrem Sultan; Avrupa'da ve Türkiye'de resim, müzik ve bale sanatlarındaki bir çok çalışmaya konu olmuştur. Avusturyalı besteci Joseph Haydn'ın 63. Senfonisi bu eserlere bir örnektir. Eser daha çok, ikinci bölümünün adı olan “Roksalan” ismiyle anılır.

Yusuf Niyazi'nin “Mazlum Şehzadeler”, Orhan Asena'nın “Hürrem Sultan” ve “ Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe” adlı piyesleri, Hürrem Sultan’ı konu alan Türk tiyatro yapıtlarındandır.

Türkiye’de yazılan ilk büyük bale eserlerinden Hürrem Sultan Balesi, Orhan Asena’nın “Hürrem Sultan” adlı piyesinden ilham alarak Nevit Kodallı tarafından bestelenmiştir.

Hürrem Sultan'ın doğduğu yer olduğuna inanılan Ukrayna'nın Rohatyn kentinde bir “Hürrem Sultan Anıtı” bulunur. 2007 yılında, Ukrayna'daki bir liman kenti olan Mariupol'daki Tatarlar Hürrem Sultan'ın onuruna bir cami açmıştır.

Hürrem Sultan ayrıca Ayasofya Camii civarında yardıma muhtaç ve fakirlerin karnını doyurmak için bir mutfak yaptırtmıştır.

Hürrem Sultan Avrupa'da, modern Türkiye'de ve batıda birçok resim, müzik ve bale gibi tarihi çalışmalara konu olmuştur. Mesela Joseph Haydn'in 63. senfonisini örnek verebiliriz. Eserler Ukraynalılar tarafından yazılmıştır ama genelde İngilizce, Almanca ve Fransızcadır.

Hürrem Sultan'ın doğduğu yer olduğuna inanılan Ukrayna'nın Rohatyn kentinde bir Hürrem Sultan anıtı bulunmaktadır. 2007 yılında, Ukrayna'daki bir liman kenti olan Mariupol'daki Tatarlar Hürrem Sultan'ın onuruna bir müze açmıştır.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Hürrem Sultanın Kanuni'ye Yazdığı Mektup

imagesqtbnand9gct4ivsitkosn4qw.jpg


Yüzümü yere koyup mutluluk sığınağı ayağınızın topraklarınızı öptükten sonra benim bevletimin güneşi ve saadetimin sermayesi sultanım eğer bu ayrılık ateşine yanmış ciğeri kebap sinesi harap gözleri yaş dolu gecesi gündüzü belirsiz olan hasret deryasına gark biçare aşkınız ile müptela Ferhat ile Mecnun'dan beter şeyda kölenizi sorarsanız;
ne zamandır ki sultanımdan ayrıyım bülbül gibi ah u feryadım dinlemeyip ayrılığınızdan dolayı öyle bir halim var ki Allah kafir olan kullarına dair vermesin.

Benim devletim benim sultanım özellikle bir buçuk ay olduğu halde sizden bir haber gelmemesi yüzünden Allah biliyor ki hiçbir şekilde rahatlık yüzü görmeyip gece gündüz ağlayıp kendi hayatımdan el çekip cihan gözüme dar oldu.
Ne yapacağımı bilmeden ağlayıp gözyaşları içinde gözüm kapıları gözlerken ol ferdü rabbü'l alemin aleme rahmet eden
subhan-ı Yezdan cümle aleme inayet nazarın edip fetih haberi ve müjdeli haberlerini yetiştirdi.
Ve bu haberi işitince Allah biliyor ki benim padişahım benim sultanım ölmüş idim taze can buldum.

………Benim Sultanım şehir hakkında soracak olursanız; şimdilik henüz hastalık devam etmektedir.
Ancak önceki gibi değildir. İnşallah Sultanım gelince Allah'ın inayetiyle de geçer gider.
Azizlerimiz hazan yaprağı dökülünce geçer derler.

Benim Sultanım sık sık mübarek mektubunuzu gönderirsiniz diye tazarru ve iltimas ederim.
Zira ki billah yalan değil bir iki hafta geçip de ulak gelmezse alem gulguleye gelir.
Türlü türlü sözler söylenir. Yoksa sadece kendi nefsim için istediğimi sanmayın.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt