Hızır'ı görmek isterim!

Deruni

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
6 Eylül 2012
Mesajlar
488
Tepkime puanı
1
Devrin çok zengin devlet başkanlarından birisi, çok merak ediyor ve Hızır (a.s)’ı dünya gözüyle görmek istiyormuş. Bunun içinde bütün yurdundaki bilginlere, erginlere haber salarak ve sokaklarda çığırtkanlar dolaştırarak ilan etmiş: “Beni Hızır’la buluşturan kişiye her istediğini verir ve yaparım!” Fakat günler, haftalar geçmiş, ne gelen var, ne de giden.

Günün birinde, çok fakir ve yoksul bir ihtiyar gelmiş günün padişahına: “Dileğini ben yaparım ey başkan!” demiş. Ama sana bir teklifim var. Onu kabul edersen, bu iş olur “Söyle bakalım, neymiş teklifin?”, “Pek fazla bir şey değil!”, “Ama ne, nedir ki?”, “Tam üç yıl, beni rahat ve huzur içinde yaşatacak, her arzumu yerine getireceksin.

Bu üç yılın sonunda da benim delaletimle Hızır (a.s)’ı görecek ve onunla konuşacaksın.”, “Teklifini kabul ettim ey fakir kişi. Fakat benimde sana bir şartım var!”, “Söyleyin de bileyim”, “Eğer, zamanı gelip de vaadini yapmazsan, cezan ölmek olacaktır!”, “Razıyım efendim! Sözümde duracağıma da emin bir hâldeyim” Emirler verildi, her şey fakirin keyfince hazırlandı ve o da sonsuz bir rahata, huzura kavuştu o andan itibaren ama verdiği sözü nasıl yerine getireceğini düşündükçe de, ecel terleri döküyor, durmadan yalvarıp yakarıyordu Allah’a hatta sık sık gözyaşları döktüğü bile oluyordu.

Fakat neye yarar, zaman gelip geçmişti işte, göz açıp kapanıncaya kadar. Ve son yıl dolmasına iki gün kalmıştı.
Adamcağız evi barkı terk edip bir mağaraya kapanarak saklandı ve orada ağlamaya, sızlanmaya başladı.

Tam son gündü artık, vakit de dolmuştu ki, mağara kapısında ak saçlı bir ihtiyar belirdi ve selâm vererek girdi içeriye: “Kimdir burada o içli içli ağlayan?”, “Benim yolcu! Derdim çok uzun ve çok güçlü!”, “Çekinme, korkma dostum, anlat bana da her soruna belki bir çare bulabilirim!” Bundan cesaret alan fakir kişi, bu belirsiz misafire her başından geçeni olduğu gibi anlattı ve son derece üzüle üzüle, “İşte! Bu gün de son günü geldi çattı o mühletin. Elbette arıyorlardır beni de bıraktıkları yerde!” “Meraklanma! Meraklanma!” dedi aksakallı ve ak saçlı misafir. “Hele önüme düş de beni şu başkanın yanına götür bakayım!” Ama misafir, adam beni öldürecek! “Korkma! Korkma! Bir şeycikler yapamaz ve derhal çıktılar dışarıya!”

Daha birkaç sokak geçmeden sarayın muhafIzları sarmışlardı fakirin etrafını, onu alıp da götürmek için. Yanındaki aksakallıyı görünce onu da hemen sarmışlardı. “Yürüyün bakalım önümüzden!” Nihâyet saraya geldiler ve padişahın huzuruna çıkarıldılar “Ee! Gel bakalım!” dedi padişah fakire “Hani vaat ettiğin söz? Hani Hızır (a.s)?” Fakir kıvrandı ve yalvararak: “Ey ulu başkanımız!” dedi, “Affınıza muhtacım, yokluk, yoksulluk ve fakru zaruret canıma tak ettiğinden iki üç yıl olsun rahatlıkla yaşamak için bu yalanı ve hileyi düşünerek aldattım siz padişahımızı!” Fakirin bu apaçık ve dobra dobra cevabı padişahın olmaktan ziyade, hazırında bulunan baş veziri ile diğer ikisini hiddetten köpürtmüş, âdeta kudurtmuş gibi.
Bu durumu fark eden padişah, önce baş ve birinci vezirine bakarak: “Ne dersin, birinci baş vezirim?”, “Bu bizi aldatan yalancıyı nasıl cezalandıralım! Parça parça doğrayalım ve her parçasını da birer çengele asalım ayrı ayrı.

Bütün yalancılara ibret olsun.” Bu sözlere karşılık verdi, fakirin yanı başında duran aksakallı ihtiyar: “Her insan aslına çeker!” Padişah bir şey anlamadı, hayretle bir baktı ona, fakat aldırmadan döndü ikinci vezirine sordu “Yâ sen ne dersin, ey ikinci vezirim!”, “Bir kazana atıp fokur fokur kaynatmalı, padişahım! Ben bu fikirdeyim!”, Ak saçlı ve sakallı ihtiyar yine aynı sözleri tekrarladı karşılık olarak: “Her insan aslına çeker!” Padişah yine döndü baktı, fakat ona bir şey demeden üçüncü vezirine sordu: “Sana gelince üçüncü vezirim, ya senin fikrin nedir?”, “Bana kalırsa, bu yalancıyı büyük bir tepsiye yatırıp fırına sürmeli, kebabını yapmalı!” Ona aynı sözleri ekledi ak saçlı ihtiyar: “Her insan aslına çeker!”
Padişah bu defa dördüncü vezirine döndü: “Yâ sen ne dersin dördüncü vezir?” Yokluğa, yoksulluğa tâhâmmül edemediği için yalan söylediğini açıklıyor ve affedilmesi için yalvarıyor siz padişahımıza.

Siz ki onu Hızır (a.s) aşkına tam üç yıl fî sebîlillâh beslediniz ve sevabını kazandınız.

Bu defa yine Hazreti Hızır adına af buyurunuz da, hakkınızı helal ediniz ey ulu padişah! Bağışlayınız bu fakiri!”
Bu defa aksakallı daha gür bir sesle: “Her insan aslına çeker!” deyince, padişah dayanamadı artık ve, “Sen ne demek istiyorsun ihtiyar?” diye sordu. “Hem bizim aramızda ne işin var? Seni de bu yalancı fakirle neye getirdiler huzuruma?”, “Bunu kendi mu- Hafîzlarınıza sorun!”, “Pekiyi, anladık herhâlde bir yanlışlık olmuş.

Fakat daha çok merak ettiğim şey, her sözden sonra hep “Her insan aslına çeker!” deyişinizdir.

Ne kast ediyorsunuz bu deyiminle? Tüm vezirlerin asıllarına çekmişler. Bunu anlatmaya çalıştım. Ama ben yine bir şey anlamadım ihtiyar.

Anlatayım ey mürüvvetli padişah! Önce baş vezirinin babasını tanıtayım.

O kasaptı, oğlu da küçüklüğünden beri babasından ne görmüş ise, onu tekrar etti fakirin ceza şekli için.

Onu doğrattı, her parçasını da ayrı bir çengele taktı işte.
İkinci vezire gelince, o da bir aşçının oğludur. Babasından ne görmüşse, öyle olsun istedi, biçare fakiri, kazana koyup kaynattı.

Üçüncü veziriniz ise, bir kebapçının oğlu olduğu için o da tepsiyle fırına sürülüp kebap yapılması için teklifte bulundular.
Fakat dördüncü vezir, hâlinden de anlaşıldığı gibi köklü ve asil bir ailenin evladıdır, onun görgüsü de köklü ve asilânedir. Bunun içindir ki, fakirine af ve müsamahanızı diledi siz hükümdarından.

Herkes başta padişah olmak üzere, hayretler içinde dinliyor ve bütün bunları nereden biliyordu, hepsinin soyunu sülalesini? Hâlbuki onların hiç birisi tanımıyordu ihtiyarı, hatta bir kere bile olsun görmüşlükleri yoktu onu.

Fakat ihtiyar devam ediyordu sözlerine ve etrafa, bilhassa padişaha nasihat ediyor, tavsiyelerde bulunuyordu.
İşte ünlü padişah, size baş vezir olmaya layık bu zat der ve baş vezirlik teklif eder.

İhtiyar padişahım herkes kendi işni yapsın, sen işine biz işimize der ve saraydan ayrılır.

Padişah arkasından muhafızlarını yollar ama kimse saraydan böyle birinin çıktığını görmez.

Alıntı...güüll.,
 
Üst Alt