- Katılım
- 26 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 19,432
- Tepkime puanı
- 185
Fıtrat ; "El ibtida'u vel icad" dır, yani ilk yaratılıştan maksat, taklid etmeksizin ve örneksiz yaratılıştır.
Allah'ın işi buluştur, beşerin işi ise genellikle taklit etmektir. Hatta beşerin buluşlarında bile taklit unsurları vardır.
İnsanoğlunun bütün yaptığı, tabiatı taklit etmekten başka bir şey değildir.
Yani önce tabiat vardır ; beşer onun örnek edinir ve ona bakarak resim yapar, sanatçılık ve keykeltıraşlık eder. Yani bir nevi şekillenmesini yapabilir ama canlandırmasını yapma yetkisi yoktur.
İnsanoğlu buluş ta yapar ; buna kudreti de vardır.
Ancak, insanın buluşunun da temeli yine tabiattır. Yani tabiattan örnek ve model almak zorundadır. ( Nech'ul Belağa'da ve diğer önemli kaynaklarda bu konu üzerinde çok durulmuştur ) Allah'ın yarattığı şeylerse tam anlamıyla " yaratma ",ve " buluş" dır ; O'nun eserlerinde taklid yoktur. Çünkü herşeyi tek yaratıcısı bizzat kendisidir ve O'nun yaratışından önce hiçbir şeyde yoktu.
Öyleyse " Fetr " kelimesi buluş ve "icad" la eşititr, yani başka birşeyden taklit edilmemiş " iş" tir.
Ve daha sonra da şöyle ekliyor : Fıtrat, yani " özel bir şekilde" ve " hususi bir halde yaratlış ", hususi bir oturuş anlamında olan " Cilset " ve hususi bir durma tarzı anlamında olan " Rikbet" lügattı gibi belirli bir lügattır.
1. Hilkat, yaratılış
El, ayak, göz, kulak, dil ve diğer âzâlar (organlar); kalbin emrinde ve hizmetindedir.
Bu âzâlarda kalb dilediği gibi tasarruf eder (bunları kullanır) ve onları istediği yöne yöneltir. Bu âzâlar, fıtraten kalbe itâate (uymaya) mecbûrdur.
Ona aslâ kar şı gelip, isyân etmezler. (İmâm-ı Gazâlî)
2. İslâmiyet’e elverişli yaratılış.
Bütün çocuklar, fıtrat üzere dünyâya gelir. Bunları sonra anaları, babaları hıristiyan, yahûdî ve mecûsî yapar. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî)
Yüce Allah insanı yokluktan vücut sahasına çıkarmış, insan ruhuna annelerin karnında dünya şartlarına uyum sağlayacak ve ruhunu, kabiliyet ve istidatlarını geliştirecek bir beden giydirerek dünyaya hiçbir şey bilmez halde çıkarmıştır. Şükretmesi için kulak, göz ve kalp (akıl ve anlayış) vermiştir. (Nahl, 16:78)
Bu Allah’ın fıtrat kanunudur. Allah’ın kanununda bir değişiklik bulamazsın. (Fatır, 35:43; İsra, 17:77; Ahzab, 33:62; Mü’min, 40:85; Feth, 48:23)
Allah her varlığa kendine has özellikler verdiği gibi, her insana da Allah’ı tanıyacak fıtrat yanında bu fıtratı tamamlayacak istidat ve kabiliyet vermiştir.
Her varlık için bir istidat ve kabiliyet seçmiş ve vermiştir. “Allah dilediğini yarattığı gibi, dilediği varlığa da dilediği istidatı seçer ve verir.” (Kasas, 28:68)
“Herkes yaratılışına göre, istidat ve kabiliyetine göre davranır. Allah kimin doğru istikamette olduğunu bilir.” (İsra, 17:84)
Her varlık kabiliyetine uygun olanı yapmakla mutlu olur ve saadeti fıtratına uygun davranmaktadır.
Bu sebeple eğitim kabiliyetin keşfedilerek ona uygun eğitim vermektir. Saadet ancak bu şekilde kazanılır.
“Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir.” (Mü’minun, 23:14)
Allah'ın işi buluştur, beşerin işi ise genellikle taklit etmektir. Hatta beşerin buluşlarında bile taklit unsurları vardır.
İnsanoğlunun bütün yaptığı, tabiatı taklit etmekten başka bir şey değildir.
Yani önce tabiat vardır ; beşer onun örnek edinir ve ona bakarak resim yapar, sanatçılık ve keykeltıraşlık eder. Yani bir nevi şekillenmesini yapabilir ama canlandırmasını yapma yetkisi yoktur.
İnsanoğlu buluş ta yapar ; buna kudreti de vardır.
Ancak, insanın buluşunun da temeli yine tabiattır. Yani tabiattan örnek ve model almak zorundadır. ( Nech'ul Belağa'da ve diğer önemli kaynaklarda bu konu üzerinde çok durulmuştur ) Allah'ın yarattığı şeylerse tam anlamıyla " yaratma ",ve " buluş" dır ; O'nun eserlerinde taklid yoktur. Çünkü herşeyi tek yaratıcısı bizzat kendisidir ve O'nun yaratışından önce hiçbir şeyde yoktu.
Öyleyse " Fetr " kelimesi buluş ve "icad" la eşititr, yani başka birşeyden taklit edilmemiş " iş" tir.
Ve daha sonra da şöyle ekliyor : Fıtrat, yani " özel bir şekilde" ve " hususi bir halde yaratlış ", hususi bir oturuş anlamında olan " Cilset " ve hususi bir durma tarzı anlamında olan " Rikbet" lügattı gibi belirli bir lügattır.
1. Hilkat, yaratılış
El, ayak, göz, kulak, dil ve diğer âzâlar (organlar); kalbin emrinde ve hizmetindedir.
Bu âzâlarda kalb dilediği gibi tasarruf eder (bunları kullanır) ve onları istediği yöne yöneltir. Bu âzâlar, fıtraten kalbe itâate (uymaya) mecbûrdur.
Ona aslâ kar şı gelip, isyân etmezler. (İmâm-ı Gazâlî)
2. İslâmiyet’e elverişli yaratılış.
Bütün çocuklar, fıtrat üzere dünyâya gelir. Bunları sonra anaları, babaları hıristiyan, yahûdî ve mecûsî yapar. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî)
Yüce Allah insanı yokluktan vücut sahasına çıkarmış, insan ruhuna annelerin karnında dünya şartlarına uyum sağlayacak ve ruhunu, kabiliyet ve istidatlarını geliştirecek bir beden giydirerek dünyaya hiçbir şey bilmez halde çıkarmıştır. Şükretmesi için kulak, göz ve kalp (akıl ve anlayış) vermiştir. (Nahl, 16:78)
Bu Allah’ın fıtrat kanunudur. Allah’ın kanununda bir değişiklik bulamazsın. (Fatır, 35:43; İsra, 17:77; Ahzab, 33:62; Mü’min, 40:85; Feth, 48:23)
Allah her varlığa kendine has özellikler verdiği gibi, her insana da Allah’ı tanıyacak fıtrat yanında bu fıtratı tamamlayacak istidat ve kabiliyet vermiştir.
Her varlık için bir istidat ve kabiliyet seçmiş ve vermiştir. “Allah dilediğini yarattığı gibi, dilediği varlığa da dilediği istidatı seçer ve verir.” (Kasas, 28:68)
“Herkes yaratılışına göre, istidat ve kabiliyetine göre davranır. Allah kimin doğru istikamette olduğunu bilir.” (İsra, 17:84)
Her varlık kabiliyetine uygun olanı yapmakla mutlu olur ve saadeti fıtratına uygun davranmaktadır.
Bu sebeple eğitim kabiliyetin keşfedilerek ona uygun eğitim vermektir. Saadet ancak bu şekilde kazanılır.
“Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir.” (Mü’minun, 23:14)