Facebook tehlikesi

İLiM DiLeNcİsİ

Rüyalar aleminden
Süper Mod
Katılım
10 Haziran 2011
Mesajlar
709
Tepkime puanı
42
facebooktehlikesi.jpg


Çocuklarım bilgisayar başında olunca biraz huzursuz olurum ben. “Acaba ne yapıyorlar, nelere bakıyorlar, nereyi tıklıyorlar?” diye merak ederim elimde olmadan.

Çünkü biliyorum, nasıl da uçsuz bucaksız bir uçurumun kıyısında durduklarını… En masum bir kelime ararken bile karşılarına hangi adreslerin çıkıverebileceğini… Bu yüzden çocuklarım o ekranın karşısındayken içim rahat olmaz. Şeytanın oltalarıyla dolu bu âlemde onları yalnız bırakmaya gönlüm razı gelmez.

Bazen açıkça gider, sorarım “Ne yapıyorsunuz bakayım” diye; bazen de bir şeyler sormayı bahane ederek başuçlarına dikilirim. Hiç yapamasam, arkalarından geçerken şöyle bir ekrana göz atıveririm.

Yine öyle, kızımın başucuna dikilmiş, arkadaşının Facebook’tan paylaştığı videoyu izliyorum. Allah'a şükür kötü bir şey yok. İHH’nın yetimlerle ilgili etkinliğini tanıtan bir videoyu göndermişler. Kızımın okulu ve çevresi -şu zamanın şartlarıyla mukayese edildiğinde- gayet iyi, hamdolsun. Allah-u Zülcelâl bu İmam Hatip liselerini, Kur’an kurslarını ve benzeri okulları açanlardan bin kere razı olsun. Gençleri bilinçlendirici hizmetler yapan bütün vakıflardan, derneklerden de…

İçim rahatlayarak çekip gidecekken birden kızımın arkadaşları arasında gözüme bir şey çarpıyor. Ona “şey” diyorum çünkü başka ne diyebilirim bilemiyorum. Ani bir telaşla:
- Kızım bu kim? Neden ekledin onu? diye soruyorum. Kızım:
- Eliiif, diyor.
- Hangi Elif? diyorum. Böyle bir poz veren kızın adının Elif olabileceğine de inanamıyorum ya…
- Bizim komşu kızı Elif. Tanıyamadın değil mi? diyor kızım. Resmin üzerine tıklıyor.
Aman Ya Rabbim! Evet, o!
- Tanıyamadım, diye kekeliyorum.
Nasıl tanıyayım? Öyle bir poz vermiş ki!

Şahsen ben kendisini tanımasam, annesini babasını bilmesem, daha yeni ilköğretimi bitirmiş bir kız çocuğu olduğundan haberim olmasa… Ne zannederdim…

Şu resmini gören “diğerleri” kim bilir, ne düşünüyordur…
Yüreğim burkuluyor.

Çocuklarımızı ne hale getiriyorlar! Medya ile ektikleri hayasızlığı, facebookla devşiriyorlar. Artık kızlarımızı tanıyamıyoruz.

Bunlar bizim kızlarımız. Elimizde büyüdüler. Elif, benim kızımla birlikte yazın Kur’an kursuna gitmişti. O beyaz tülbentlerin içinde ilahiler söylerken melek gibiydi. Ya şu pozu verirken…

Dindar olmasalar da, tesettürlü olmasalar da, onlar da Müslüman değil mi? Müslüman bir kıza böyle bir hal ve tavır yakışır mı?

Ne yapsam? Annesine söylesem mi?
Ne yalan söyleyeyim, söylemeye de korkuyorum. Belki de biliyordur. Belki de “Ne var canım bunda?” Diyecek. Hatta kızını eleştirdim diye bozulacak…

Ne acıdır ki, yanlış yapanlar yaptığına utanmıyor da, yanlışları ikaz edenler utanır oldu. Öyle acayip bir dünya ki! Elbirliğiyle yanlışları düzeltelim demiyoruz da, yanlışı yapan kendi yakınımızsa hemen savunmaya geçiyoruz.

Kızım aklımdan geçenleri okumuş gibi,
- İstersen mail yazayım diyor.
- Ne yazacaksın? diye soruyorum.
-Güzellikle uyarayım. Mesela, ‘Seni öyle görünce çok üzüldüm. Sen böyle biri değilsin. Hiç yakıştıramadım’ diyeyim.
- Hah, öyle söyle. Aferin kızım, diyorum.
Ah kızlarımız…

Onlar kendilerine verilen değerden ne kadar da habersizler. Kötü tesirlere karşı, ne kadar da dirençsizler…
Bu cereyanlara kapılmakla, aslında, en çok kendilerine zulmettiklerinin hiç farkında değiller. Kendilerini teşhir ettikçe nasıl da değersizleştiklerinin… İlgi ve sevgi dilenirken, aslında sadece tüketilen bir metaa dönüştüklerinin…

Evet, Allah-u Zülcelâl, kadınların içinde çok büyük bir sevgi ihtiyacı yaratmış. Ancak kadınlarımız dikkatleri kendi üzerine çekmek için çırpınırken, aslında sevilme ihtimallerini büsbütün kaybediyorlar.

Cenab-ı Hakkın cemal sıfatlarına ziyadesiyle müştak olan kadınlar, kendilerinde tecelli eden güzelliği tezahür ettirerek sevilmeye çalışıyorlar. Ama ne yazık ki, “Ben daha güzelim, ben daha cazibeliyim” diye birbirleriyle yarışa girercesine kendilerini teşhir ettikçe zavallılaşıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde bir markette dolaşırken zamane şarkılarından birinin sözleri kulağıma çalınınca bir şeyi fark ettim: artık sevgiden bahseden şarkılar çok eskilerde kalmış. Şimdiki şarkılar, adeta kavga edercesine kaba saba sitemlerle veya kendini beğenmişlik ve duygusuzluk ifadesi sözlerle dolu. Bazıları da sanatın inceliğinden büsbütün yoksun, sırf dürtüleri kışkırtan vıcık vıcık şehvet sözleriyle…

Hani o sevgilinin kirpiğine, gamzesine, ipek zülüflerine yazılan şiirler? Hani içten ve yanık sevdaları anlatan zarif ve edebi şarkılar…

Bir zamanlar kadınlar örtüler arkasında gizliyken, pencerelerin tülleri arkasındaki gölgeden ibaret bir hayalken, hasreti çekilen yâr idi, özlenen sevgiliydi…

Şimdi o örtüler sıyrılıp kadın ortaya düşünce, ulaşılamaz bir hayal olmaktan çıktı, her köşe başından fırlayan bir ucube haline geldi…

Evet, artık kadın, şiirlere ilham veren bir güzellik simgesi değil. Artık kadınların güzelliğinden çok çirkinliklerinden bahseder olduk. İnternette herhangi bir şey ararken önümüze çıkan, dükkânların vitrinlerinden, duvar panolarından fırlayan kozmetik reklamları, kadınların düzeltilmesi gereken bin bir türlü çirkinliğinden bahsedip duruyor.

Kızlarımız acaba görmüyorlar mı, kadının kendini teşhir ettikçe nasıl da gizemini ve cazibesini kaybettiğini… Mezuralarla ölçülüp biçilen bir nesneye dönüştüğünü…
Ne yazık…

Hatmiye Ballı
 
Üst Alt