Esma-ül Hüsna (Melik)

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
EL - MELİK (CELLE CELALUHU )‏

Melik : Herşeyin hakimi, bütün kâinatın hükümdarı.

Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Hak melik olan pek Yücedir, O'ndan başka İlah yoktur; Kerim olan Allah Arş'ın Rabbidir." (1)

Melik ismi, gerçek anlamda her yönüyle yalnız Allah içindir. Bu sıfat, Allah'ın diğer bütün kemâl sıfatlarının var olmasını zorunlu kılar.
Melik ya da malik olma, malik olunan şey üzerinde istenildiği biçimde tasarrufta bulunmayı gerektirir.

Bütün kainatın mülküdür ve mülkünde dilediği gibi tasarruf sahibidir.
İnsan yeryüzünde halife olduğu için, kendisine yeryüzü mülkü üzerinde izafi bir meliklik yetkisi tanınmıştır.

Herkesin belli bir tasarruf sahası vardır. Fakat bu tasarruf, hiç bir zaman mutlak değil, sınırlı ve Allah'ın tanıdığı alanda sadece bir emanettir.

Allah Teâlâ için insanların meliki denirken, O'nun insanlar üzerinde mutlak tasarruf sahibi olduğu anlatılmak istenir. Fakat şirk koşan insanlar, Allah'ın melikliğini yeryüzünde ve dolayısıyla insanlar üzerinde tasarruf sahibi olmak ve yeryüzündeki servetleri, yani mülkü diledikleri gibi kullanmak için gasbetmeğe çalışırlar.

Tenbih : Kulun mutlak melik olması hiç düşünelemez. Çünkü onun her şeyden müstağni olduğu söylenemez. Allah'tan başkasına ihtiyacı olmasa bile, mutlaka daima Allah'a muhtaçtır.

Kullardan gerçek Melik o kişidir ki; Allah'tan başka kimsesi olmaz. Allah'tan gayri her şeyden alakasını keser, bununla beraber asker ve halkının kendisine itaat ettiği boyun eğdiği ülkeye sahip olur. Nasıl mı? Şöyle: Çünkü onun öz ülkesi kalbi ve kalıbıdır. Askerleri ise, gazabı, şehveti, hava hevesidir. Halkı ise: dili, gözleri elleri ve sair azalarıdır. O, bütün bunlara hakim olup da kendisine boyun eğdirirse, işte kendi iç dünyasında sultanlık derecesine yükselmiş demektir. Bir de buna insanlara karşı olan ihtiyaçsızlığı hususu da eklenirse işte yeryüzünün sultanı olmuş demektir.

"Yâ Mâlik" (Ey Padişah) Bir kimse sabah namazından sonra bunu okumaya devam ederse o kimse dünyalık ve ahiretlik olarak riyasetten emin olur. Halkın gözünde hürmetli ve heybetli olur.

Hz.Hızır aleyhisselamdan nakledildiğine göre bir kimse bir hastanın hatırını sormaya gittiğinde şifa niyetine

112 kere "Allahümme ente'l-melikü'l-hakku'llezi lâ ilâhe illâ ente yâ Allah ve Selâmü ya Kâfi"

Kaynak: islamiforumlar.net

3 kere de "Yâ Şifae'l Kulûb" dese o hastanın hastalığı Allah'ın izniyle sıhhate dönüşür. (5)

MÜSTAĞNÎ

1. Başkasına muhtâç olmayan.

Allahü teâlâ bütün varlıklardan müstağnîdir. Bütün canlılar îmân etse, itâat etse, O'na hiçbir faydası olmaz. Bütün âlem kâfir olsa, azgın taşkın olsa, karşı gelse O'na hiçbir zarar vermez. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)

2.Sâhib olduğu şeyle kanâat edip, insanlardan bir şey beklemiyen. İhtiyâcını başkalarına söylemiyen.

Ebû Hâzim'e; "Malın nedir?" diye sordular. O da; "İki şeydir; biri Allahü teâlâdan râzı olmak, diğeri de insanlardan müstağnî olmaktır" buyurdu. "Öyle ise fakirsin" denilince; "Yerler, gök ve bunların arasındaki şeyler Allahü teâlânın iken ve ben de O'nun ihlâslı kulu iken nasıl fakir olurum" buyurdu. (Mâverdî)

Kaynaklar:
1) Mü'minûn, 116
2) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun bayrak, Threshold Books, 1985
3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004
4) Islam City
5) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001
6) Esma'ül Hüsna Şerhi İmam-ı Gazali, Mütercim M.Ferşat, Ferşat Yayınları, 2005
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Esma-ül Hüsna (Melik)

Allah (cc), Mâlik’tir, Melik’tir, Melîk’tir Yani Allah Teâlâ kâinat mülkünün tek sahibidir, tek padişahıdır, tek hükümdârıdır, tek sultanıdır; tek söz, tek güç, tek kudret, tek mülk, tek hüküm, tek emir ve tek kanun sahibidir Hüküm ve emir Onun elindedir Her şey Onun irâdesine ve emrine isyansız boyun eğmiştir Sultan-ı Ezelî olan Cenâb-ı Hak emir verme, hayat verme, öldürme, yok etme, azap verme, mükâfâtlandırma gibi her çeşit fiillerde dilediği gibi tasarruf yapar Mülkün dış yüzü ve iç yüzü Onundur

Mâlikü’l-Mülk-ü Zülcelâl, kâinat üzerinde gerçek tasarruf sahibidir İnsanlara emir ve nehiy gönderen Odur Emri her şeye geçer Her şeyin sahibi ve Rabbi, her şeyi “Ol!” emriyle olduran, kâinatın hükümranlığı sadece Kendisine ait olan, dünyada insanlara mülk emânet eden, âhirette ise tek hüküm ve emir sahibi olan Cenâb-ı Haktır

Mülk ve emir sahibi mânâsında olan Mâlik ile, bu ismin mübalâğa şekli olan Melîk ve Melik isimleri Peygamber Efendimiz (asm) tarafından bildirildiği gibi, Kur’ân tarafından da zikredilmiştir

İlgili âyetlerden bir kaçı şöyledir:

“Mülk ve hükümdarlık elinde bulunan Allah yücedir O her şeye kadirdir” (Mülk Sûresi: 1) “O Allah ki, Ondan başka İlâh yoktur Melik’tir, Kuddûs’tür” (Haşr Sûresi: 22) “De ki, ‘İnsanların Rabbine ve insanların Melik’ine sığınırım’” (Nâs Sûresi: 1-2)

İçinde sere serpe yaşadığımız mülkün Melik’e âit bulunduğunu, Melik’in ise bâkî olduğunu beyan eden Bediüzzaman Saîd Nursî, Melik’in emirlerine boyun eğdiğimiz müddetçe mülkün fâni oluşundan ve elden gidişinden teessüf etmememiz gerektiğini, çünkü gidenin yerine yeni mülklerin yaratıldığını, öyle ise mülkün geliş-gidişinin tâzelenmekten ibâret olduğunu kaydeder

Bedîüzzaman’a göre, “hâkimiyet” kâinatta esaslı bir hakîkattir Nitekim, bu kâinata geniş bir dikkat nazarıyla bakan herkes, kâinatı gayet haşmetli ve gayet görkemli bir memleket ve gayet faaliyetli bir şehir hükmünde görecektir “Yerin ve göğün orduları Allah’ındır” âyeti bitkilerden hayvanlara, zerrelerden yıldızlara bütün varlıkları birer Rabbânî ordu olarak vasıflandırır Bu sayısız ordular içinden, hem küçücük memurlarda, hem de pek büyük askerlerde hâkim olan tekvînî emirlerin, âmirâne hükümlerin ve şâhâne kanunların cereyânları hiç şüphesiz, bir mutlak hâkimiyetin ve her şeye hüküm geçiren bir geniş âmiriyetin vücudunu göstermektedir

Allah’ın her hükmüne ve emrine bütün varlıkların kayıtsız-şartsız boyun eğmiş olduklarını beyan eden Bedîüzzaman, kâinatta şerîke ve ortağa hiçbir mahal, hiçbir makam ve hiçbir imkân olmadığını, şirki destekleyen delîl de bulunmadığını, esasen şirk meselesinin delilden kaynaklanan bir ihtimal ve emâre de olmadığını; binâenaleyh hangi şeye bakılırsa Allah’ın birlik mührü göründüğünü, her şey üzerinde hakîkî tesir ve tasarruf sahibinin ancak ve ancak Cenâb-ı Allah olduğunu kaydeder

Yerden göğe, zerrelerden yıldızlara, ezelden ebede kadar her ne varsa, göklerin, yerlerin, dünyanın, âhiretin ve her şeyin Allah’ın mülkü olduğunu kaydeden Bedîüzzaman, pek büyük zerreler âleminden tâ bir sineğin vücuduna kadar bütününü mülk ve tarla yapan ve küçük insanı o büyük mülke nâzır, müfettiş, çiftçi, tüccâr, dellâl, kul ve mülk emanetçisi yapan ve insanı Kendine muhterem bir misâfir ve sevgili bir muhatap kabul eden Cenâb-ı Hakkın bütün varlıklar üzerinde eksiksiz ve eşsiz bir biçimde tasarruf ve hüküm sahibi olduğunu beyan eder

Bedîüzzaman’a göre, fânî dünyanın insanı üzmesinin sebebi, insanın, mülkün sahibinden ve Mâlikinden gaflet etmesidir Mülk, Kadîr olan, Rahîm olan, Mâlik olan, Melîk olan Allah’ındır Mâlik-i Hakîkîden gaflet edilmemelidir İnsan Allah’ın hem mülküdür, hem de mülkü üzerinde Allah’ın emriyle tasarruf eden memlûküdür İnsan kendini kendine mâlik saymamalıdır Çünkü insan, kendini idâre etmekten âcizdir O yük ağırdır Mülkü sahibine teslim edip Allah’ın kudretine dayanan ve rahmeti ittiham etmeyen insan keder çekmez, sıkıntı çekmez, keyfine bakar, zahmeti atar, hoşnutluğu bulur Çünkü, yerden göğe, serâdan Süreyyâ’ya, zerrelerden yıldızlara, ezelden ebede kadar her bir mevcut, semâvât ve arz, dünya ve âhiret, her şey Allah’ın mülküdür Hakiki mâlikiyet mertebesi sadece ve sadece Allah’ındır

O halde hiç şüphesiz Mâlikimiz Allah’tır, der Bedîüzzaman Çünkü biz memlûküz Bizim üzerimizde tasarruf eden bizden başkasıdır, Yaratıcımızdır Cenab-ı Hak, Mâlik ünvanıyla bütün kâinatın ve bizim Rabbimizdir

(Risâle-i Nur’da Esma-i Hüsna)
 
Üst Alt