Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var

ferit

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Şubat 2011
Mesajlar
365
Tepkime puanı
21
Bir gencin itirafları

Bu mektubu Allah (c.c.) ile dostluk bağları kuvvetli iken bir an şeytanın hilesine düşüp bu dostluğu sekteye uğrattığım bir anda yazıyorum. Ruhum sıkkın, düşüncelerim tarumar... Küçüklüğümden bu yana İslâmi terbiye içerisinde büyümüş birisiyim. İslâm’la yoğrulmuşum. 1982 yılında doğdum. İmam Hatip Lisesi mezunu, babası imam olan bir gencim. Vakit Gazetesindeki ilanınızı gördüm ve bir şeyler karalamak istedim. Yazdıklarım aslında bir itiraf... Siz kayda değer bulup değerlendirirseniz benim için şeref olur.

Bundan bir sene önce yaşadığım bir hadiseyi, bir ruhi bunalımı paylaşmak istiyorum sizlerle. Belirttiğim gibi babası imam olan ve İslâm’la yoğrulan birisiyim. Dinimin emirlerini yerine getirmede azami gayret sarfediyordum. Mutluydum, huzurluydum. En sevdiğim ibadetlerden birisi de dua idi. Dua etmek bana tarifsiz bir haz veriyordu. Ve de bu dualar sayesinde kalbim huzur buluyor, Rabbime biraz daha yakın olmanın heyecanı tüm benliğimi kuşatıyordu. Rabbime o kadar dua ediyordum ki, kimisi hemen, kimisi bir müddet sonra gerçekleşiyordu. Ta ki lanet olası şeytan bana bulaşıncaya kadar. Bir şeyi çok arzuladım. Yaşantımda o, rüyalarımda o, hayallerimde yine o. Namazlarımda ve sair vakitlerde o şey için uzun müddet dualar ederdim. Yaptığım her şeyden manevi bir lezzet duyardım. O şey için çok dua ettim, ümitliydim. Dua yaşantımın bir parçasıydı. Bazen bir namaz vakti, bazen de saatler boyunca sürerdi dualarımda Rabbimle olan muhabbetim.

O gün geldi ve benim dileğim gerçekleşmedi. Çok üzüldüm, hıçkıra hıçkıra ağladım. Bu boşluğumu fırsat bilen şeytan boş durur mu? Başladı fitnelerini saplamaya “Bak gördün mü Rabbin (haşa) gerçekleştirmedi. Bir de o kadar dua ediyordun. Hiçbir işe yaramadı. Bundan sonra dua etme, istedin istedin de ne oldu? Duayı bırak isteme!” diye zehirli oklarını durmadan saplıyordu. Ne yapacağımı şaşırmış durumdaydım. Hüznümü mü yatıştırayım, şeytana mı laf yetiştireyim? Bir müddet sonra ruhum pes etti. Bunları üzülerek yazıyorum, duayı bıraktım, tüm güzel şeyleri terketmeye başladım. Kıldığım namazlardan haz duyamaz oldum. Bir kaç gün sonra namazı da bıraktım. İsyan derecesine geldim. “Niye, niçin, neden böyle oldu?” soruları ruhumu amansız bir şekilde sardı. Ben, ben değildim adeta. Eski mazbut halimden eser kalmamıştı.

Ağladım, ağladım, ağladım. İçimde müşfik bir ses, benim yalnız olmadığımı, Rabb’in kullarına zulmetmeyeceğini “Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?” ayet-i celilesini haykırıyordu. Ruhumda bir sarsıntı hissettim. Ve nihayet bu kasvetli durumdan, azab dolu anlardan çok şükür kurtuldum. İlk işim güzel bir abdest alıp secdeye kapanmak oldu. Hem ağlıyor, hem de dua edip yalvarıyordum: “Rabbim beni affet!” diye. Elhamdulillah eski huzurumu, eski ruh özgürlüğümü yeniden kazandım. O günden bu yana şeytan yine boş durmadı. Binbir türlü hilelerle karşıma çıkıyor. İmanımı istiyor, isyan etmemi istiyor. Rabbim bir daha bu hale düşürmesin.

Velhasıl insan dua etmeyi bıraktığı anda Rabbiyle olan bağları kopuyor ve Rabbinden uzaklaşıyor. Ve şu da bir gerçek ki kul Rabbini bıraktığı anda bile, O kulunu bırakmıyor. “Kulum” diyor, “Gel” diyor. Bu ne büyük rahmet, ne büyük merhamet...

Dua acziyetimi, acziyetimizi ifade eden durum. Dua insanı Rabbine yakınlaştıran, kul ile Rabb arasında bir bağ oluşturan sihirli bir formül.

Allah (c.c.) ile dostluk kurmanın yolu duadan geçer.

Ümmühan ÖNAL
 
Üst Alt