Çanakkale geçildi (mi?)

ceylannur

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
2 Eylül 2011
Mesajlar
3,872
Tepkime puanı
37
Çanakkale geçildi (mi?)

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkaz-ı beşer
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak
Gerisini okumaya gerek yok sanırım. Türk tarihinin en önemli savaşlarından birinin, hatta belki en önemlisinin bir şair kalbindeki yansımaları bunlar.
Bu savaş yalnızca Türklüğün değil bütün bir Avrupa milletlerinin de kaderini etkileyen savaştı. İstanbul'u yeniden Konstantinepol yapabilmenin beş yüz yıllık rüyasını sayıklayan Avrupa'nın bütün gücüyle yüklendiği, ama Türk adı önünde eğilmeye mecbur kaldığı bir savaştı. O yalnızca İtilaf devletleriyle hasta adamın savaşı değil, ham hayaller ile biçare hakikatlerin; tanrılaştırılmış madde ile Tanrı'ya iman eden gönüllerin; gurura kapılmış mahmuzlu çizmeler ile altı delik yemenilerin de savaşı idi. İtilaf devletleri her şeyleriyle yükleniyor, bombalıyor, yakıyor, yıkıyor; dahası, siperlerden gelen cılız karşılıklarla alay bile ediyordu. Amiral Robeck 18 Mart'ta Çanakkale'yi geçerek yakında Konstantinepol'de olacağına dair telgrafı Londra'ya çekmiş Queen Elizabeth, Inflexible, Lord Nelson, Agamemnon, Ocean, Irresstible, Wengeance Majestic, Prince, Bouvet, Suffren gibi savaş gemilerinden oluşan üç filoluk gemilerini yola çıkarmıştı. Ama Robeck, bu arada küçük bir şeyi unutmuştu: Savaştığı millet Türk milletiydi. Kaşgarlı Mahmud'a göre adını bizzat Ulu Tanrı'nın verdiği bu millet, tarih sahnesinde bulunduğu hiçbir dönemde esaret altına alınamamış, özgürlüğünden hiç vazgeçmemişti. Ve şimdi de Çanakkale'de olup bitenleri, özgürlüğüne vurulmak istenen bir zincir gibi görüyordu. Bu yüzden Bedr'in aslanları kadar şanlı bir orduyu orada şehit verdi, hilal uğruna güneşlerini feda etti. Ve tarih, o gün bir ismi hafızasına kaydetti: Nusret.

Nusret, teknoloji yüklü gemiler yanında muhallebi çocuğu cesametinde bir mayın gemisiydi ama bağrında aslan yürekler taşıyordu. O serdengeçti ruhtur ki yarı aydınlık bir gecenin sonrasında düşmanın haşmetli gemilerinden bazılarını Boğaz'ın derinliklerine gönderdi. İtilaf devletlerinin mağrur kumandanları Boğaz'dan öte yol bulunamayacağını anlayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale'de kara savaşları başlı­yordu. Atatürk'ün, cephanesi biten askerlere:

- Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum, dediği gündü o gün.

Bütün cephelerinde 250 binin üzerinde askerimizin şehit düştüğü Çanakkale Savaşları bir destanın ta kendisidir. Ve o destanı yaratanlar 'Çanakkale geçilmez' derken bu ülkenin Müslüman-Türk kimliğine vurgu yapıyorlar, geçilemeyecek olan hattın bir kuru toprak parçası değil o toprağın içini dolduran ruh olduğunu düşünüyor ve o uğurda çarpışıyor, vuruşuyor, şehit oluyorlardı. Şairin;

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın

dediği Mehmetçik, işte o ruh uğruna can vermişti.

Peki şimdi bir kere daha soralım kendimize: Çanakkale geçildi mi?

Çevrenize bakınız, geleceğimizin teminatı olacak gençlerimizin eğlence biçimlerine, eroin partisinde can veren çocuklarımıza, televizyon ekranlarından üzerimize sıçrayan bayağılıklara, turistik (!) ülkemizde yine turistik diye her türlü rezalete baş üstüne deyişimize, internet cafelerde sigara dumanlarına esir olan yavrularımıza, topluma örnek gösterilen insanların sapkınlıklarına veya sapkın insanlara, okumayı unutan toplumumuza, alışveriş merkezlerini mabet haline getiren halkımıza... Ayrıca burada anmaya gerek görmediğimiz onlarca, yüzlerce çarpık uygulamaya bakınız, bakınız da Çanakkale geçilmiş mi; geçilememiş mi kendinize yeniden sorunuz. Galiba İstanbul'un Müslüman kimliğinden rahatsız olup onu Konstantinepol yapmak isteyenler Çanakkale'yi geçmişler.
 
Üst Alt