Bu da geçer Ya Hû

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,320
Tepkime puanı
117
Bu da geçer Ya Hû’ sözünün aslı bundan bin kusur sene önceye, Bizans dönemine uzanır Bizanslılar, fena bir işe uğradıkları zaman ‘Bu da geçer’ manasına gelen ‘k’afto ta perasi’ demektedirler İbare, Selçuklular zamanında İran taraflarına geçer; ama Farsçalaşıp ‘in niz beguzered’ olur; Osmanlılar devrinde Türkçe söylenip ‘bu da geçer’ yapılır Derken, tekkelerde ve dergâhlarda da benimsenir ve sonuna ‘Ya Allah’ manasına gelen bir ‘Ya Hû’ ilave edilip ‘Bu da geçer Ya Hû’ haline gelir

Bu da geçer ya Hû! Hikayesi

Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar Köylüler, kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini salık verirler.

Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar Onların anlattıklarından, Şakir’in bölgenin en zengin kişilerinden birisi olduğunu anlar Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında bir başka çiftlik sahibidir.

Derviş, Şakir’in çiftliğine varır Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir Şakir de, ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır…

Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükret” der Şakir ise şöyle cevap verir:
“Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir Bu da geçer…”

Derviş, Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünü.

Bir kaç yıl sonra, Derviş’in yolu yine aynı bölgeye düşer Şâkir’i hatırlar, bir uğramaya karar verir Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken.

Şakir’den söz eder “Ha, o Şakir mi?” der köylüler, “O iyice fakirleşti Şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor” Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur.

Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır Üç yıl önceki bir sel felâketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır.

Toprakları da islenemez hale geldiği için tek çare olarak, selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır Şakir ve ailesi üç yıldır.

Haddad’ın hizmetkârıdır Şakir, bu kez Derviş’i son derece mütevazı olan evinde misafir eder Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır…

Derviş, vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır: “Üzülme… Unutma, bu da geçer…” Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir.

Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır.

Şakir, Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır.

Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: “Bu da geçer…” Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar Ona bir tepeyi işaret ederler Tepede Şakir’in mezarı vardır.

ve taşında şu yazılıdır: “Bu da geçer” Derviş, “Ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider.

Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar.

Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır…

O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda ümidini tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın…

Hiç kimse sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler.

Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir Kısa bir süre sonra yüzük sultana sunulur Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: “Bu da geçer” yazmaktadır
.
Alıntı.
 

...Mahir...

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
29 Mart 2012
Mesajlar
70
Tepkime puanı
2
Allah sizden razı olsun . çok anlamlı çok güzel bir şekilde anlatıma dökülmüş yüreğine sağlık
 

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,320
Tepkime puanı
117
Amin Rabbim sizlerdende razı olsun yorumlarınıza sağlık.

Sultan Mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle birşey yazdırın ki ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim diye buyurmuş.

Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. Sonunda bir gün yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler. sultan mahmut tamam işte bu demiş. yüzüğün üzerinde

" bu da geçer ya hu"

yazıyormuş....
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Güncel........
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Vaktiyle bir hat levhası asılırdı tekkelerin baş köşelerine. Her dem geçer; canlara sık sık uğrayan hasret, korku, pişmanlık, neşe, sevinç, keder, ıstırap, saadet gibi türlü türlü ruh halleri de gelip geçer efendim… Ehlullah hazerâtı, hallerin geçiciliğine işâretle “Bu da geçer yâ hû” diyerek gönüllerinde tecelli eden bu vâridâta, hikmet ve ibret gözüyle nazar eder hiçbir hâle bağlanıp kalmazlar. “Elhamdülillâhi alâ külli hâl=Bize lutfettiği her hâle karşı her türlü hamd Allah’a aittir” duygusuyla, mânen gönül kıblegâhlarının Mevlâ olduğunu unutmamaya büyük gayret sarfederler. Rabbin rızâsı olan hallerde sebat ve istikrârı (temkin) yakalamaya ve bu hallerini makama dönüştürmeye çalışırlar ki makam, bu güzel hâlin istikrar bulmasıdır.
 
Üst Alt