• Forumda Rüya yorumu YAPILMIYOR! Mesaj göndermeyiniz! Mesajınız silinir!

Berzah Alemi Nasıldır?

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Berzah Alemi Nasıldır?
–Kabirde azabı ve saadeti ruh mu, yoksa ceset mi görür?
-İnşallah iman üzere ruhumuzu teslim edip gerçek âleme göçtüğümüzde zaman kavramı tamamen sona erecek mi?
-Ruhumuzun bedenden ayrılmasından sonra gerçekleşecek olaylar nelerdir?
-Ölenin kıyameti kopmuş demektir şeklinde bir söylem var; bu ne demektir?

Öldükten sonraki gerçek âleme kabir hayatı ya da berzah hayatı demekteyiz. Kabir hayatı veya berzah hayatı, âhiret hayatının ilk durağıdır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifâdesiyle, kabir, dünyadan başlayıp kabre, haşre ve ebede kadar uzanıp giden beşer yolculuğunun ilk istasyonudur.1

Kabir istasyonundan sonra yolculuk da devam ediyor, hayat da! Hayat devam ediyor; çünkü ruh bâkîdir. Kabirde insan ceset bakımından ölmüştür, yani kıyameti kopmuştur. Fakat ruhu hayy’dır, yani ruhen hayattadır, yani yaşıyor. Halk arasında ölenin kıyametinin kopmuş olması sözü ile, artık ölenin ahirete göçtüğü, dünyanın büyük ve genel kıyameti ile ilgisinin kalmadığı kast edilir.

Kabir suâli haktır. Kabir azabı haktır. Kabir saadeti haktır. Kıyamet günü ruhun cesetle birlikte yeniden dirilişi haktır. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: “İnsan diyor ki: ‘Öldüğüm zaman gerçekten diri olarak (kabrimden) çıkarılacak mıyım?’ İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?”2

Zaman izafîdir. Kabir hayatında zaman kavramı vardır; fakat dünyadaki zamandan çok farklılık arz eder. Bunu, iki saniyelik bir rüyada bazen bir günlük olayları görüp yaşadığımıza benzetebiliriz. Burada rüyanın, dünya zamanını yutup iki üç saniye içine sığdırdığını açıkça görüyoruz. Berzahta ise zaman daha bir farklı işler. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm şöyle buyurmuştur: “Kabir, âhiret konaklarından ilkidir. Eğer insan ondan kurtulursa, gerisi kolaydır! Şâyet kurtulamazsa, gerisi daha ağırdır.”3 Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bir diğer hadislerinde şöyle buyurdu: “Ölen kişi defnedildiği zaman ona siyah ve mavi gözlü iki melek gelir. Bunlardan birine Münker, öbürüne de Nekir denir.

Melekler sorarlar: ‘Bu zât için ne demiştin?’

Adam, ölmeden önce söylediğini aynen söyler: ‘O, Allah’ın kulu ve Resûlüdür. Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın O’nun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim.’

Melekler: “Senin bunu söylediğini esasen biliyorduk!” derler.

Sonra onun kabri yetmiş metre kare olarak genişletilir, içi onun için aydınlatılır. Sonra ona: ‘İstirahat et!’ denir.

O da: ‘Âileme dönüp onlara haber vereyim mi?’ der.

Melekler: ‘Gelin-güvey gibi uyu’ derler. Onları âilesinden en çok sevdiği kişi uyandırır! O kişi, Allah onu yatağından mahşerde kaldırıncaya kadar rahatça istirahat eder.

“Şâyet ölen münâfık ise, meleklerin sorusuna: ‘İnsanların ona Peygamber dediklerini işitirdim! Ve ben de aynı şeyi söylerdim! Fakat hakikat mıdır, bilemiyorum!’ der.

“Bunun üzerine melekler: ‘Senin böyle söylediğini esasen biliyorduk!’ derler.

“Sonra toprağa: ‘Onun üzerine eğil!’ denilir. Toprak onun üzerine eğilir. Yan kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Ve Allah onu yatağından mahşerde kaldırıncaya kadar, böylece toprakta devamlı olarak azap içinde kalır.”4

Kabirde azabı ruh çeker, saadeti de ruh görür. Fakat ceset hissesiz de kalmaz! Kabir hayatı açısından ceset ölmüştür; fakat rûha gelen darbelerin veya mutlulukların çok da uzağında değildir.

Çünkü günahlarda ruhun irâde beyanı ve şer tercihi her ne kadar ön plânda idiyse de; cesedin fiilî rolü ve bizâtihî iştirâki göz ardı edilebilir mi? Meselâ, koğuculuğu isteyen ve teşvik eden rûhî kuvveler ise de, bilfiil icrâ eden dil değil mi? Meselâ, hırsızlığa yönlendiren rûhî güçler ise de, hırsızlıktan fiilen beslenen ve faydalanan beden değil mi? Meselâ, içkiye sürükleyen rûhî temâyüller ise de, içkiyi tadan, haram eğlenceden beslenen ve keyif alan beden değil mi?

Bunun aksi sevap ve hayır noktasında da düşünülebilir. Hayra yönlendiren kalbin duyarlılığı ise de, hayır için çok çilelere katlanan bedenden başkası değildir. Meselâ, namaz için camiye gitmeye yönlendirdiğimiz ayaklarımızın hakkından geçebilir miyiz? Bir ihtiyaç sahibinin elini tutmakta kullandığımız ellerimizin hakkını görmezden gelebilir miyiz? Haramlardan yana sevk etmediğimiz ve helâl dâirede terbiye ettiğimiz bedenimizin muhtelif organlarının mükâfâtı hak etmediğini söyleyebilir miyiz?

Hiç şüphesiz asıl cismânî lezzet de, cismânî azap da “ba’sü ba’de’l-mevtten” sonra, yani dirilişi müteâkip kurulacak mîzandan sonra, yani mahşerden sonra hayatın Cennet ve Cehennem şeklinde tecellîsi çerçevesinde görülecektir. Ve kabir hayatı genel itibariyle ruhânîdir. Fakat bir takım tecellîlerden cesedin de hissesini alacağı anlaşılmaktadır.

“Yâ İlâhenâ, Rabbimiz sensin. Bizi kabir azabından, âhiret azabından ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle. Âmîn.”

Dipnotlar:
1- Sözler, s. 27
2- Meryem Sûresi, 19/66, 67
3- Tirmizî, Zühd, 3
4- Tirmizî, Cenâiz, 70
 

Ashab

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
7 Nisan 2021
Mesajlar
148
Tepkime puanı
43
Konum
İstanbul
Rabbim ayaklarımızı sabit kılsın inşallah
 

Ashab

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
7 Nisan 2021
Mesajlar
148
Tepkime puanı
43
Konum
İstanbul
Es Selamun aleyküm
Berzah aleme dair
İmam Buhari ve Müslim’den rivayet edilen bir hadiste Resulullah sav sabah namazı kılıp sahabeye ra dönüp sizin aranızda rüya gören varmı kimse ses çıkaramayınca o sav ben başımdan geçen bir rüyayı anlatıyım diyor

Bu gece bana iki kişi geldi. Beni alıp haydi yürü dediler yürüdüm ya tam bir adamın yanına geldik yanında biri elinde birkaç ayı olduğu halde boş ucunda duruyordu bazen bu Kaya’yı başına indirip onunda başını yarıyordu” taş da sağa sola yuvarlanıp gidiyordu adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu’ ama başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu iyileştikten sonra tekrar indiriyor önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu Suphanallah dedim nedir bu?”

Dinlemeyip yürü yürü dediler yürüdük sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik bununda yanında elinde demir Kancalar” ? bulunan biri duruyordu adamın bir yüzüne gelip Çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu burnu gözü enseye kadar soyuluyordu. sonra öbür tarafına geçip aynı şekilde diğer yüzünün derisini de ensesine kadar sürüyordu Bu’ da yüz derileri iyileşip eski gibi sıhhatle kavuşuncaya kadar bekliyor sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu” ben burada SubhanAllah nedir bu dedim cevap vermeyip yürü! yürü! dediler beraberce yürüdük, fırın gibi bir yere geldik içinden bir takım gürültüler sesler geliyordu Gördük ki içinde bir kısım çıplak kadınlar ve erkekler var aşağı tarafından bir alev yükselip onları yalıyordu” bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı ben yine dayanamayıp bunlar kimdir diye sordum bana cevap vermeyip yürü yürü dediler beraberce yürüdük.

Kan gibi kırmızı bir nehir kenarına geldik nehirde yüzen bir adam vardı nehir kenarında yanında bir çok taş bulunan bir adam duruyordu adam bir müddet yüzü kıyıya doğru yan aşınca yanında taşları bulunan kıyıdaki’ adam geliyor öbürü ağzını açıyor Buda ona bir taş atıp kovalıyordu adam bilmiyorduk yürüdükten sonra geri dönüp adama doğru yeni yaklaşıyordu her dönüşünde ağzını açıyor kıyıdaki de ona bir taş atıyordu ben yine bu nedir diye sordum cevap vermeyip yine yürü! yürü! dediler beraber yürüdük çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik böylesi çirkin kimseye görmemişsinizdir” bunun Yanında bir ateş vardı adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu ben yine bu nedir diye sordum cevap vermiyim yürü! yürü! dediler beraber yürüdük iri iri olan bir bahçeye geldik içerisinde her çeşit bahar çiçekleri vardı bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam vardı semaya yükselen başını neredeyse göremiyordum etrafından çok sayıda çocuklar vardı ben yine bunlar kimdir dedim cevap vermiyim yürü yürü dediler beraber yürüdük”

Ulu bir ağacın yanına geldik ne bundan daha büyük ne de daha güzel bir ağaç hiç görmediğim arkadaşlarım ağaca çık dediler beraberce çıkmaya başladık altın ve gümüş tuğlalarla yapılmış bir şehire doğru yükselmeye başladık derken şehrin kapısına geldik kapıyı çalıp açmalarını istedik açtılar ve beraberce girdik bizi bir kısım insanlar karşıladı bunlar yaratılışça bir yarısı çok güzel diğer yarısıda çok çirkin kimselerdir sanki böylesine güzellikte böylesine çirkini görmemişsinizdir arkadaşlarım onlara gidin şu şehire bana Dediler meğerse orada açıkta bir mühür varmış suyu sanki safi sütü ben beyazdı gidip içine bakıp çıktılar çirkinlikleri tamamen gitmiş olarak geri geldiler iki tarafları da en güzel şekli almıştı beni DOLAŞTIRAN arkadaşların açıkladılar bu gördüğün adın cennetidir şurada senin makamın dur gözümü çevirip baktım bu bir saraydı tıpkı beyaz bir bulut gibi beni gezdirin içine bir gireyim dedim şimdilik hayır ama mutlaka gireceksin dediler ben geceden beri acayip şeyler gördüm neydi bunlar diye sordum sana anlatacağız dediler ve anlattılar

Taşta başı yarılan ilk gördüğün adam kuranı atıp reddeden farz namazlar da uyudu kaldı kılmayan kimsedir ensesine kadar yüzünün derileri burnu gözü sulanan adam evinden çıkıp Yalanlar uydurup etrafa yalan Soran kimsedir fırın gibi bir binanın içine gördüm kadınlığı erkekli çıplak kimseler zina yapan erkek ve kadınlardır kan Nehri’nde yüzük ağzına taş oturan adam faiz yiyen adamdır bahçede gördüm adam ibrahim as etrafındakiler de ahiret ehlinin çocuklarıdır”
(Sallallahu aleyhi ve sellem )

selam ve dua ile
 
Üst Alt