Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Öykü-Hikaye-Kıssadan hisse
Başak gibi olgunlaşmak
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Turab" data-source="post: 8784" data-attributes="member: 2"><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px">Tuğçe ile Nazım, Orta Anadolu’da yaşayan ve Anadolu insanının özelliklerini yansıtan güzel bir ailenin güzel çocuklarıydı. Recai Bey ve Hafize Hanım, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirebilmek için her türlü fedakârlığı göstermişler, sıkıntılara birlikte göğüs germişlerdi. “Yitik bulununca emek zayi olmaz” misali, çocukları da yüzlerini kara çıkarmamıştı. Tuğçe doktor olmuş ve başarılı bir cerrah olarak adından söz ettirmeye başlamıştı. Nazım ise öğretmen olmuş, zaman içinde tecrübesiyle velilerin ve öğrencilerinin gözdesi olmayı başarmıştı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> Tuğçe ile Nazım, mesleki kariyerlerinin yanı sıra insani özellikleriyle de ailelerinin gurur kaynağıydı. Kendileri zor koşullarda okudukları için her ay gelirlerinin bir bölümü ile öğrencilere burs veriyorlardı. Tuğçe, hem öğrencilerin bursunu vermek hem de kardeşini görmek için Nazımlara gelmişti. Hasbıhalden sonra okuldan ve hastaneden konuştular. Nazım’ın gözleri doldu ve titrek sesle konuşmaya başladı:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Abla bugün okulda ne oldu biliyor musun?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Hayırdır inşAllah diyelim.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Bir öğrencim var, adı Selvinaz. Okulun açıldığı hafta ilk önce okul aidatını o getirmişti. Durumlarından hiç renk vermezdi. Geçen hafta hastalandığını öğrendim. Beş gün okula gelemedi. Bugün geldiğinde durumunu sordum, iyileştiğini söyledi. Hastalığını sordum, o da bilmiyor. Çünkü doktora gidememiş. Baba işsiz, sosyal güvence yok. Garibim evde dinlenerek hastalığının geçmesini beklemiş.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Dur bir dakika Nazım! Kafamı karıştırdın iyice. Sizin okul devlet okulu değil mi? Ne aidatı ne parası?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Doğru okulumuz devlet okulu. Para toplamak yasak. Ama kadrolu bir tane hizmetlimiz var. Bin beş yüz öğrencinin öğrenim gördüğü bir okulda temizlik için mecburen okul aile birliği aracılığıyla temizlik işçisi çalıştırıyoruz. Bu işçilerin maaşı ve sigortası okul aile birliğinden ödendiği için haliyle aidat toplanıyor. Zorlama yapmıyoruz ama Selvinaz’ın ailesi, çocukları üzülmesin, arkadaşları arasında mahzun olmasın diye en önce ödediler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Herkes aynı mı peki?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Elbette hayır. Ekonomik olarak durumu çok iyi olduğunu bildiğimiz veliler ise hala mazeret uydurmaya devam ediyorlar. Anlayacağın ipe un seriyorlar. Okulun temizliğinden de en çok onlar şikâyet etmez mi?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Bizde de aynı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Siz de mi aidat topluyorsunuz?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Yani evet, yani hayır, aman işte… Apartman aidatı topluyoruz ya… Her ay asansöre aidat ödeme bilgisini asıyorlar. Bir bakıyorum, durumu en iyi olanlar yine borçlarını ödememişler. Kendisinin, eşinin, çocuklarının altında son model arabalar. Ama apartmanda aldığı hizmetin karşılığını ödemekte zorlanıyorlar. İnsanların sırtından geçiniyorlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Ablacığım dur, yeter artık. Gören de bizi servet düşmanı zannedecek.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Ne alakası var canım şimdi. Bütün zenginler bu şekilde davranıyor şeklinde bir genelleme yapmadım ki. Hem mesele zenginlik ya da fakirlik meselesi değil. Asıl mesele sahip olduğu o zenginliği taşıyamamaktır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px">Zekâtını, sadakasını verir vermez, az verir çok verir, o konu Allah ile kendi arasındaki mesele. Ama insanların hakkını da yemesinler bi zahmet.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Sonunda zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor yani.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Neyse yarın senin şu Selvinaz’ı bir gönder de muayene edelim bakalım. Ayrıca ailesine de destek olalım.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Tamam, ailesi ile görüşür size yönlendiririm. Benim melek kalpli ablacığım!</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> —Aman Nazıııım! Duyan da bir şeyler yapıyoruz zannedecek. Şımartma beni.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> Yaşadığımız toplumda insanların gelir düzeyleri birbirileri ile aynı değildir. Olması da beklenemez. Toplumsal sorumluluk duygusuna sahip olan insanlar, aynı cemiyetteki hatta aynı yeryüzündeki yoksul insanların derdi ile dertlenirler. Lakin zengin insanların gelir çokluğu ile pek ilgilenmezler. Kıskanmazlar. İnsanları zenginliklerinden ya da yoksulluklarından ötürü yargılamazlar. Ancak yoksul insan yoksulluktan kurtulmak için çaba sarf etmeli, varlıklı insan da imkânlarını yoksullarla paylaşmalıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> Her nimetin şükrü, kendi cinsinden olacağını düşünürsek, herkes sahip olduğu imkânları çevresi ile paylaştığı zaman sorunlar büyümekten kurtulacaktır. En azından aradaki mesafe, uçurum şekline dönüşmeyecektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> Önemli olan, büyüdükçe keser misali hep bana demek yerine testere misali bir sana bir bana demesini öğrenmektir. Aslolan büyüdükçe burnu havaya kaldırmak yerine omuzlara yüklenen bu ağırlığı hakkıyla taşıyabilmektir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px">Buğdayın olgunlaşıp, başakların içini doldurduğu mevsimde sürekli başı öne eğik olduğu gibi imkânlar genişledikçe tevazu sahibi olabilmeli, sosyal sorumlulukları hatırdan çıkarmamalı. Ama bütün bunlardan önce ailesinin, komşusunun ve çevresinin hakkına tecavüz etmeden yaşamayı öğrenmeli.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"> Hz. Mevlana, içinde bulunduğumuz durumu ne kadar güzel anlatıyor: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px">Şu üç sözden artık değil mi bütün ömrüm;</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px">Hamdım, piştim, yandım.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px">Güçlük darlık içindeysen sabret,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px">Sabır gönül ferahlığının anahtarıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px">Kim demiş gül dikenin himayesinde,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px">Dikenin itibarı ancak gül sayesinde…”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Franklin Gothic Medium'"><span style="font-size: 15px"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Turab, post: 8784, member: 2"] [FONT=Franklin Gothic Medium][SIZE=4]Tuğçe ile Nazım, Orta Anadolu’da yaşayan ve Anadolu insanının özelliklerini yansıtan güzel bir ailenin güzel çocuklarıydı. Recai Bey ve Hafize Hanım, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirebilmek için her türlü fedakârlığı göstermişler, sıkıntılara birlikte göğüs germişlerdi. “Yitik bulununca emek zayi olmaz” misali, çocukları da yüzlerini kara çıkarmamıştı. Tuğçe doktor olmuş ve başarılı bir cerrah olarak adından söz ettirmeye başlamıştı. Nazım ise öğretmen olmuş, zaman içinde tecrübesiyle velilerin ve öğrencilerinin gözdesi olmayı başarmıştı. Tuğçe ile Nazım, mesleki kariyerlerinin yanı sıra insani özellikleriyle de ailelerinin gurur kaynağıydı. Kendileri zor koşullarda okudukları için her ay gelirlerinin bir bölümü ile öğrencilere burs veriyorlardı. Tuğçe, hem öğrencilerin bursunu vermek hem de kardeşini görmek için Nazımlara gelmişti. Hasbıhalden sonra okuldan ve hastaneden konuştular. Nazım’ın gözleri doldu ve titrek sesle konuşmaya başladı: —Abla bugün okulda ne oldu biliyor musun? —Hayırdır inşAllah diyelim. —Bir öğrencim var, adı Selvinaz. Okulun açıldığı hafta ilk önce okul aidatını o getirmişti. Durumlarından hiç renk vermezdi. Geçen hafta hastalandığını öğrendim. Beş gün okula gelemedi. Bugün geldiğinde durumunu sordum, iyileştiğini söyledi. Hastalığını sordum, o da bilmiyor. Çünkü doktora gidememiş. Baba işsiz, sosyal güvence yok. Garibim evde dinlenerek hastalığının geçmesini beklemiş. —Dur bir dakika Nazım! Kafamı karıştırdın iyice. Sizin okul devlet okulu değil mi? Ne aidatı ne parası? —Doğru okulumuz devlet okulu. Para toplamak yasak. Ama kadrolu bir tane hizmetlimiz var. Bin beş yüz öğrencinin öğrenim gördüğü bir okulda temizlik için mecburen okul aile birliği aracılığıyla temizlik işçisi çalıştırıyoruz. Bu işçilerin maaşı ve sigortası okul aile birliğinden ödendiği için haliyle aidat toplanıyor. Zorlama yapmıyoruz ama Selvinaz’ın ailesi, çocukları üzülmesin, arkadaşları arasında mahzun olmasın diye en önce ödediler. —Herkes aynı mı peki? —Elbette hayır. Ekonomik olarak durumu çok iyi olduğunu bildiğimiz veliler ise hala mazeret uydurmaya devam ediyorlar. Anlayacağın ipe un seriyorlar. Okulun temizliğinden de en çok onlar şikâyet etmez mi? —Bizde de aynı. —Siz de mi aidat topluyorsunuz? —Yani evet, yani hayır, aman işte… Apartman aidatı topluyoruz ya… Her ay asansöre aidat ödeme bilgisini asıyorlar. Bir bakıyorum, durumu en iyi olanlar yine borçlarını ödememişler. Kendisinin, eşinin, çocuklarının altında son model arabalar. Ama apartmanda aldığı hizmetin karşılığını ödemekte zorlanıyorlar. İnsanların sırtından geçiniyorlar. —Ablacığım dur, yeter artık. Gören de bizi servet düşmanı zannedecek. —Ne alakası var canım şimdi. Bütün zenginler bu şekilde davranıyor şeklinde bir genelleme yapmadım ki. Hem mesele zenginlik ya da fakirlik meselesi değil. Asıl mesele sahip olduğu o zenginliği taşıyamamaktır. Zekâtını, sadakasını verir vermez, az verir çok verir, o konu Allah ile kendi arasındaki mesele. Ama insanların hakkını da yemesinler bi zahmet. —Sonunda zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor yani. —Neyse yarın senin şu Selvinaz’ı bir gönder de muayene edelim bakalım. Ayrıca ailesine de destek olalım. —Tamam, ailesi ile görüşür size yönlendiririm. Benim melek kalpli ablacığım! —Aman Nazıııım! Duyan da bir şeyler yapıyoruz zannedecek. Şımartma beni. Yaşadığımız toplumda insanların gelir düzeyleri birbirileri ile aynı değildir. Olması da beklenemez. Toplumsal sorumluluk duygusuna sahip olan insanlar, aynı cemiyetteki hatta aynı yeryüzündeki yoksul insanların derdi ile dertlenirler. Lakin zengin insanların gelir çokluğu ile pek ilgilenmezler. Kıskanmazlar. İnsanları zenginliklerinden ya da yoksulluklarından ötürü yargılamazlar. Ancak yoksul insan yoksulluktan kurtulmak için çaba sarf etmeli, varlıklı insan da imkânlarını yoksullarla paylaşmalıdır. Her nimetin şükrü, kendi cinsinden olacağını düşünürsek, herkes sahip olduğu imkânları çevresi ile paylaştığı zaman sorunlar büyümekten kurtulacaktır. En azından aradaki mesafe, uçurum şekline dönüşmeyecektir. Önemli olan, büyüdükçe keser misali hep bana demek yerine testere misali bir sana bir bana demesini öğrenmektir. Aslolan büyüdükçe burnu havaya kaldırmak yerine omuzlara yüklenen bu ağırlığı hakkıyla taşıyabilmektir. Buğdayın olgunlaşıp, başakların içini doldurduğu mevsimde sürekli başı öne eğik olduğu gibi imkânlar genişledikçe tevazu sahibi olabilmeli, sosyal sorumlulukları hatırdan çıkarmamalı. Ama bütün bunlardan önce ailesinin, komşusunun ve çevresinin hakkına tecavüz etmeden yaşamayı öğrenmeli. Hz. Mevlana, içinde bulunduğumuz durumu ne kadar güzel anlatıyor: Şu üç sözden artık değil mi bütün ömrüm; Hamdım, piştim, yandım. Güçlük darlık içindeysen sabret, Sabır gönül ferahlığının anahtarıdır. Kim demiş gül dikenin himayesinde, Dikenin itibarı ancak gül sayesinde…” [/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Öykü-Hikaye-Kıssadan hisse
Başak gibi olgunlaşmak
Üst
Alt