- Katılım
- 14 Şubat 2015
- Mesajlar
- 1,512
- Tepkime puanı
- 10
Üzgünüm, benim evrensel ahlak anlayışım insanları müslüman, Musevi, hristiyan diye ayırmıyor. Bu yüzden bir yorum yapamayacağım.
Benim evrensel ahlak anlayışım insanları, "mü'min, musevi, hıristiyan, münafık" şeklinde ayırıyor mu?
Ben de ayırmıyorum da, insanların iman anlayışına göre isimlendirilmeleri de "Sanem"in varlığı kadar bir gerçek onu da biliyorsunuz değil mi?
Yani, insanlar ister istemez, inançlarıyla isim olarak ayrışık oluyorlar zaten, bu benim yaptığım bir ayırım değil insanların "hürr iradeleriyle" kendilerinin yaptığı bir ayırımdır.
Anladınız değil mi efendim?
Bir de şu vardır, insanlar inanç itibariyle farklı isimlere havi iseler de istekleriyle, bu isimlendirmeleri öyle "iş olsun" kabilinden de ifa etmezler.
Hangi inancı ve değeri kutsal buluyorlarsa o kutsallığın yeryüzüne hakim olmasını da isterler. Hz Adem'den bu yana "insan" yapılanması hep böyle olmuştur.
Bunları da biliyorsunuz değil mi?
Mesela, Osmanlı'nın da kendine hakim değer yargıları vardı. Ahlakı vardı, vs. Osmanlı'nın içersinde bulunduğu değer yargılarının kaynağı İslam'dı!
İslam merkezdeydi ve O'nun değerleri hayatı ve yaşamı tezyin ediyordu. Değil mi?
Kumar, alkol, kadın erkek birlikteliği, zina, fuhuş evleri, umumhaneler, açık saçık kızların sokaklarda ve caddelerde dolaşmaları, karma eğitim, karma iş hayatı, faizli alışverişler yasaktı. Çünkü İslam bunu emrediyordu.
1923'le beraber ne oldu bunun tam tersi oldu!
Gayet normaldi değil mi?
Çünkü, değer ve ahlak yargıları farklı olan insan grupları yönetime çöreklendiler değil mi?
İslam'ın yasakladığı her şeyi alenen ve de resmi bir şekilde serbest bıraktılar, karşı çıkanları da dar ağaçlarında sallandırdılar gözlerinin yaşlarına dahi bakmadılar.
Netice:
İslam ahlakı yeryüzünü tezyin edinceye dek mücadele devam edecektir, bu ahlaka muti olanlar ve muarız olanlar arasında.
Selamlarımla.